Atom

KıRMıZı

TeK BaşıNa CUMHURİYET
V.I.P
ATOM

Bir demir parçasının önce ikiye,sonra dörde,sonra sekize ve giderek daha küçük parçalara bölündüğünü düşünün.Bu bölünme sonsuza kadar gider mi yoksa iyice küçülen parçacıkların daha fazla bölünemeyeceği bir an gelir mi?Bu soruyu yanıtlamak ilk düşünürlerin en çok uğraştığı konulardan biriydi.İÖ yaklaşık 400'de Eski Yunan düşünür Demokritos,bütün maddelerin bölünemyen küçük parçacıklardan oluştuğunu öne sürdü ve bu parçaları Yunanca atomos sözcüğüyle adlandırıldı."Bölünmez" anlamındaki bu sözcük bugünkü atom terimininde kaynağıdır.Demokritos'a göre evrendeki her madde atomlardan ya da daha küçük parçalarına ayrılamayan temel öğelerden oluşmuştu.

Daha o çağda bile atomların çok küçük boyutlu olduğunu anlayan Yunanlı bilginler bir elementin tek bir atomunu ayırmayı başaramadılar.Böylece atom konusundaki bilgilerde önemli bir gelişme olmaksızın 2000 yılı aşkın bir süre geçti.

Atoma İlişkin İlk Bilgiler

1807'de İngiliz kimya ve fizik bilgini John Dalton,Eski Yunanlılar'ın atom konusundaki düşüncelerine kendi görüşlerini de ekleyerek ünlü atom kuramını oluşturdu.Dalton'un atom kuramı üç temel ilkeye dayanıyordu:

1)Herşey atom denen son derece küçük bileşenlerden oluşur;bu atomlar ne yoktan varedilebilir ne de yok edilebilir.

2)Aynı elementin bütün atomları her açıdan özdeştir;buna karşılık iki ayrı elementin atomları biçim,boyut,ağırlık(kütle) ve genel davranışlarıyla birbirinden ayrılır.

3)İki ayrı elementin atomları basit tamsayılarla belirtilen belli bir oranda birleşilerek bileşikleri oluşturur.

Dalton'un atom kuramı sonradan yeni buluşların ışığı altında değişikliğe uğradı.Örneğin bugün atomların yapısında da temel parçacıklar denen, belli bir düzene göre yerleşmiş daha küçük parçacıkların bulunduğu ve bütün kimyasal tepkimelerde atomun dış bölümündeki temel parçacıkların yerleşme düzeninin değiştiği biliniyor.Üstelik artık atomun en iç bölümü de değiştiliyır ve bir atom başka bir atoma dönüştürülebiliyor.


Atomun boyutları ve ağırlığı son derece küçüktür.Bir atomun çapı milimetrenin milyonda biri kadardır.Herhangi bir işlemde bu sayıları kullanmak çok anlamsız olacağından atomlar için özel bir kütle ölçeği saptanmıştır.Bunun için karbon atomunun kütlesi standart olarak seçilmiş ve "bağıl atom kütlesi" 12 olarak kabul edilmiştir.Bu ölçeğe göre,en hafif atom olan hidrojenin bağıl atom kütlesi yaklaşık 1, oksijeninki de yaklaşık 16'dır.Doğada bulunan en ağır atom ise, bağıl atom kütlesi yaklaşık 238 olan uranyum atomudur.

Dalton ile aynı dönemde araştırmalar yapan İtalyan kimyacı Amedeo Avogadro, gaz halindeki elementlerin atomlarının genellikle tek başına bulunmadıklarını, bir iki ayrıksı örnek dışında ikişer ikişer bağlanmış atom çiftleri oluşturdukları saptadı.

Değişik elementlerin atomları yeni bir bileşik molekülü oluşturmak üzere birbirleriyle birleştiklerinde, bu bileşik genellikle ilk elementlerden çok değişik özellikler taşır.Örneğin suyla tepkimeye girdğinde patlayan sodyum metalinin bir atomu ile sehirli olan klor gazının bir atomu birleştiğinde bu özelliklerin hiçbirini taşımayan,bildiğimiz bir sofra tuzu molekülü oluşur.

Atomun İç Yapısı


1897'den günümüze kadar birçok bilim adamı, atomun yapısını daha iyi tanıyabilmek için sayısız deneyler yaptılar.Çalışmalarını İngiltere'de sürdüren Yeni Zelanda'lı Ernest Rutherford ve Danimarkalı fizikçi Niels Bohr değişik elementlerin atomlarının kütlece farklı olmalarına karşın aynı yapıda olduklarını öne sürdüler.Bu iki fizikçinin açıklamalarına göre atomun merkezinde bir çekirdek bulunuyor,elektronlarda bu çekirdeğin çevresinde dolanıyordu.Ayrıca her çekirdek aytı elektirk yükü taşıyordu;böylece çekirdeğin artı yükü elektronların eksi yüküyle dengelendiği için atomun bütünü elektrikseş olarak nötr durumda kalabiliyordu.Çekirdek atomun bütün yapısı içinde çok küçük bir yer tutar. Eğer bir atom bir stadyum kadar büyütülecek olsa,çekirdek bu stadyumun ortasındaki küçük bir bezelye gibi kalırdı.

Atomun hemen hemen btün kütlesi bu minicik çekirdeğin içinde yoğunlaşmıştır.Çekirdek başlıca iki temek parçacıktan oluşur:Artı elektrik yüklü proton ve elektrik yükü taşımayan nötron.Nötronun kütlesi protonunkinden daha büyüktür.

Bir atomun elektronları, çekirdeğin çevresini saran bir dizi "kabuk" üzerinde yerleştirilmiştir.En küçük kütleli atomlarda tek bir kabuk bulunurken,atom kütlesi büyüdükçe bu sayı yedi katına çıkar.Çekirdeğe en yakın olan ilk kabukta en çok bir elektron çifti bulunabilir.
 
ATOM MODELLERİ


1-Dalton Atom Teorisi

Dalton'un atom teorisi şöyledir:

*Elementler çok küçük,bölünemez,yok edilemez taneciklerden oluşmuştur.

*Fiziksel ve kimyasal değişmelerde atomlar,varlıklarını korur.Parçalanamaz veyayeniden oluşturulamaz .

*Aynı elementin atomları büyüklük,biçim,kütle ve daha başka özellikleri bakımından birbirinden ayırt edilemez.

*Kimyasal olaylar atomların birleşmesi veya ayrılmasının sonucudur.Atomlar birleşerek moleküllerioluşturur.Bir bileşiğin molekülleri,birbirinin aynıdır.

2-Thomson Atom Modeli

Atomun yapısı hakkındaki ilk model 1898 yılında Thomson tarafından önerilmiştir.Thomson atom modeli,bir karpuzu ya da üzümlü keki anımsatır.

Thomson'a göre:

*Atomlar çapları yaklaşık 10 üssü eksi sekiz cm olan kürelerdir.

*Elektronların kütlesi pozitif yüklerin kütlesinden çok küçük olduğundan,atomları,başlıca pozitif yükler oluşturmuştur.

*Elektriksel dengeyi sağlamak üzere,pozitif yük sayısına eşit sayıda elektron,küre içine dağılmıştır.

3-Rutherford Atom Modeli

*Atom kütlesinin yüzde yüzüne yakın bi kısmı,atomun merkezinde çok küçük bir hacimde toplanmıştır.

*Çekirdek etrafında dairesel yörüngelerde dolanmakta olan elektronlar vardır.

*Elektronların bulunduğu hacim,çekirdeğin hacminden çok büyüktür.

*Çekirdekteki yük miktarı,bir elementin tüm atomlarında aynı,farklı elementin atomlarında farklıdır.

*Bir atomda çekirdekteki yük sayısı,elektron sayısına eşittir.Çekirdekteki pozitif yüklerin kütlesi,yaklaşık olarak atom kütlesinin yarısına eşittir.
 
BOHR ATOM MODELİ

Niels Hendrik Bohr, Rutherford atom modeli ile Planck’ın kuantum teorisini kullanarak 1913 yılında yeni bir atom modeli öne sürdü. Bu yeni model Rutherford modelinin açıklayamadığı noktalara ışık tutuyordu. Bohr’un atom teorisi 3 temel varsayıma dayanır.

Bir atomda bulunan her elektron çekirdekten ancak belirli uzaklıklardaki yörüngelerde bulunabilir. Her yörünge belirli bir enerjiye karşı gelir ve elektron yörüngelerden birinde hareket ederken enerji kaybederek çekirdeğe doğru yaklaşmaz.

Yüksek enerji düzeyinde bir elektron düşük enerji düzeyine inerse enerji düzeyleri arasındaki enerji farkına eşit enerji yayınlanır.

Elektronlar çekirdek çevresinde dairesel yörüngeler izlerler ve elektronların açısal momentumları ancak belirli değerler alabilirler. Bu değerler planck sabitine bağımlıdır.

Bu yaklaşımlarla Bohr spektrumlardaki çizgileri ve Rutherford atom teorisinin açıklayamadığı diğer noktaları açıklamayı başardı Her atomun bir çekirdeği ve elektronları olduğu anlaşılmıştı. Thomson, atomik hacmin pozitif elektrik yüküyle dolu olduğunu elektronların da bu pozitif yüklü ortamda gömülü, hareket edemez durumda bulunduğunu tasarlamıştı. Rutherford'un modelindeki elektronlar ise durgun olamaz. Bu elektronlar, kütlenin ve pozitif yükün yoğunlaştığı çekirdek tarafından çekilir. Buna göre elektronlanrı çeken elektrostatik kuvvete karşı onları yerinde tutacak hiçbir kuvvet yoktur. Klasik fizik ( o zamana dek bilinen fizik yasalarına) göre eletronlar ivmelendirilmiş elektrikle yüklü parçacıklar olarak ışıma yaparak saniyenin yüz milyonda biri kadar bir sürede (yol bu kadar) spiral bir hareketle çekirdek üzerine düşmelidir.

Doğrudan denendiği başka olgularda başarılı olan elektromanyetik kuram, bu öngörüde başarılı olamadı. Çünkü çekirdekli atımunu yaşadığı bir gerçekti. Bu çelişki şu anlama geliyor: Makroskopik dünyada geçerli olan fizik yasaları, atomal boyutta, yani mikroskopik dünyada geçerli olmamaktadır. İncelenen olayın ölçeği küçüldükçe klasik fiziğin geçerliliği de azalıyor ve atom anlaşılmak istenirse, kesinlikle dalgaların parçacık gibi, parçacıkların da dalgalar gibi davrandığını dikkate almalıyız. Günlük yaşantımızdan edinilenn kavramlarla Kuantum Kuramı'nın kavramları arasında hiçbir bağlantı yok ne yazık ki.

Niels Bohr, zamanındaki çağdaş bulguları birleştiren bir kuram üretti. Onun önünde biriken denel sonuçlar ve kendi buluşları şöylece özetlenebilir:

1. Rutherford'un 1911'de varlığını kanıtladığı çok yoğun, çok küçük hacimde istiflenmiş, pozitif yüklü atom çekirdeği; bu çekirdek çevresinde dolanan elektronlar.

2.Gaz halindeki atomların verdiği çizgisel tayf (spektrum) ve tayf çizgileriyle ilgili yasalar

3. Her elementin, insanlardaki parmak izi gibi, kendine özgü x-ışınları tayfı vermesi

4. Bütün bunları birbirine bağlamayı olanaklı kılan, Planck'ın 1900'de açıkladığı Kuantum Kuramı.

Bohr, yaklaşık 40 yıl yeni fiziğin, yani Kuantum Kuramı'nın, 1920'lerdeki aşamasının, Einstein'e karşı bilimsel itirazların en büyük adıdır. Negatif yüklü, pek küçük kütleli elektronlar, pozitif yüklü olan ve neredeyse atomun kütlesinin tümünü taşıyan pozitif çekirdeğin çekimiyle neden çekirdek üzerine düşmüyor? Elektronlar her enerjiyi değil de belli enerjileri alabildiği için.

Daha 1885'te J. Johann Balmer (1825-1898), hidrojen spekturmunun görünür bölgesini incelemiş ve her çizginin belli bir dalga boyuna karşılık geldiğini denel olarak göstermişti. İşte bu spektrum çizgilerinin aynı zamanda hidrojen atomu içindeki ayrı enerji düzeylerini de gösterdiğini Bohr gördü. Bohr, hidrojen atomunda her enerji düzeyinin belirli ve sabit bir enerjisi olduğunu anladı. Atom içindeki elektron işte bu belirli enerjileri alabiliyor, ama bunlar arasındaki herhangi bir enerji değerini alamıyordu. Işığın 'atomu' yani ışığın kuantumu fotondu. Bir madde, bir, iki, üç, dört,... foton alabilir ya da salabilirdi. Ama sözgelimi bir buçuk, iki buçuk foton alıp veremezdi. Beyaz ışık, farklı dalga boyundaki ışınlar içerir. Newton, ışığa bakmaya başladığında ilk bulduğu şey beyaz ışığın renklerin karışımı olduğuydu. Bayaz ışık, bir cam prizmadan geçirildiğinde kırmızı ışık en az, mor ışık en çok kırılır. Kırmızıdan mora doğru, arada turuncu, sarı, yeşil, mavi ve menekşe renkle yer alır. Kırmızı ışğın dalga boyu, mor ışığınkinden daha uzundur. Aslında görünen ışık uzun bir skalanını yalnızca küçük bir parçasıdır; tıpkı işitebileceğimizden daha yüksek ve daha alçak notalar içeren müzik skalası gibi. Işık skalası, frekans adı verilen sayılarla düzenlenir. Sayılar büyüdükçe ışık kırmızıdan maviye, mora ve mor ötesine geçer. Morötesi ışığı görekmeyiz ama bu, fotoğraf filmlerini etkiler. Bu hala ışıktır, ama sadece sayı farklıdır. Eğer sayıyı artırmayı düşünürsek x-ışınlarına, gama ışınlarına ve ötesine erişiriz. Eğer ötei yönde değiştirirsek, maviden kırmızıya, kızılötesi(ısı) dalgalarına sonra televizyon ve radyo dalgalarına varırırız. Newton, ışığın taneciklerden oluştuğunu düşünmüş ve bunlara " cisimcik" (korpüskül) adını vermişti. Bunda haklıydı (ama bu sonuca vardıran akıl yürütmesinde hatalıydı). Işığın taneciklerden oluştuğunu biliyoruz; çünkü üzerine ışık düştüğünde tıkırdayan, çok duyarlı bir alet kullanır ve görürürz ki ışık zayıfladığında her tıkırtının sesi hâlâ aynı şiddetle çıkmakta, yalnız aralıkları uzamaktadır. Demek ki ışık yağmur damlalarına benzer -her bir küçük ışık topağına bir foton denir- ve ışığın hepsi aynı renkteyse "yağmur damlalarının" hepsi aynı boydadır. Elektromanyetik dalgaların farklı dalga boyundaki bileşenlerine ayrılmasına spektrum (tafy) denir. Beyaz ışığın prizmadan geçmesiyle oluşan renk kurdelası, bir fotoğraf filmi üzerine kaydedilir. Böylesi düzeneklere spekrograf (tayfölçer) denir. Işık, bant ya da renk spektrumu şeklinde ayrılır.Beyaz ışığın spekrumu, kesiksiz bir renk bandı şeklindedir. Yani beyaz ışğın spekturumu, süreklidir. Gaz halindeki atomların spekturumu ise belirli sayıda renkli çizgiler ve bunlar arasında oluşan karanlık çizgiler taşır. Gaz halindeki atomların verdiği bu tip kesikli spektrumlara çizgi spektrumu denir. Gaz atomların tümü çizgi spektrumu verir.

BOHR TEORİSİNİN EKSİK TARAFLARI

Bohr modeli rutherforad atom modeline göre oldukça üstün tarafları olsa da bu kuramında eksik yönleri söz konusudur. Elektronun, maddesel nokta şeklinde düşünüldüğünden, yörünce üzerinde enerji yayımlamadan dönüşleri, yörüngeden yörüngeye atlayışı ve açığa çıkan enerjinin ışıma halinde alınıp verilmesi açıklanması kolay olmayan bir durumdur. Bohr atom modeli yalnızca tek elektronlu sistemlerin spektrumlarını açıklayabilir. Ve çok elektronlu sistemlerin spektrumlarıı açıklamakta yetersiz kalır. Çok elektronlu atomların spektrumlarında enerji düzeylerinin herbirinin iki ya da daha fazla düzeye ayrıldığı görülmektedir. Yine hidrojen gazı, bir elektrik alanı veya magnetik alanda soğurma spektrumları incelenirse, enerji düzeylerinin çok elektronlu sistemlerde olduğu gibi iki ya da daha fazla enerji düzeyine ayrıldığı görülür.

 
Geri
Top