Ne var ki, bir yandan gitmeyi öğreten kadın, öte yandan, sonuna kadar erkeğini yanında tutmak ister. Çünkü kadının Tanrı’yı arama ve duyma ihtiyacı, bulduğu erkeğinde yaşadıklarıyla yatışacak kadar tatmine uğrar.
Kadının aşkı, yeryüzünde karşılığını bulabilen yaratıcı bir aşktır. Bu dişisel aşk, erkeğinde adeta Tanrı’sını da “doğurur.”
Yeryüzü kadının evidir, onun gibi dişidir. Aşkına gurbet kokusu karışmaz.
Ev/dünya kadının hayalidir, yol/ dünya dışı erkeğin hayalidir.
Biri toprağın bitmez tükenmez doğurganlığına indirir gözlerini, diğeri göğün sonsuzluğuna kaldırır gözlerini.
Kalmak /kadın, gitmek’i/erkeği durdurmak ister, gitmek’se kalma’yı bir “mola” kılmak ister.
Bu yüzden kadının içgüdüsel bakışında erkek “alıkonması” gereken, erkeğin içgüdüsel bakışında kadın “uğranılması” gereken bir hedeftir.