• Merhaba Ziyaretçi.
    "Hoşgeldin sonbahar "
    konulu resim yarışması başladı. İlgili konuya BURADAN ulaşabilirsiniz. Sizi de beğendiğiniz 2 resmi oylamanız için bekliyoruz...

Çocuklar Için Hacivat Karagöz Oyunları

İş Hastalığı

(Hacivat, Karagöz'ün odasına gelmiştir.)

HACİVAT - Aman Karagöz'üm, büyük geçmiş olsun!

KARAGÖZ - Sağolasın Hacı Cavcav, hoş geldin!

HACİVAT - Efendim iş seyahatimden döner dönmez hastalanıp yattığını öğrendim. Hemen ziyaretine geldim.

KARAGÖZ - Ziyafetime mi geldin?

HACİVAT - Değil Karagöz'üm, yani seni görmeye geldim. Ateşin var mı?

KARAGÖZ - Sigara mı yakacaksın?...

HACİVAT - Ne sigarası canım! Yani koltuk altına bir cam boru koyup vücut sıcaklığına bakmadılar mı?

KARAGÖZ - Öyle söylesene, baktılar. Alnıma ıslak be koyup gittiler.

HACİVAT - Ateşin düşmüştür değil mi?

KARAGÖZ - Düştü de, yatak yanmasın diye söndürdüm.

HACİVAT - Canım şakayı bırak!... Neyin var?

KARAGÖZ - Köftehor, bilmiyor musun, dededen kalma tahta bir ev ile herkese borcum var.

HACİVAT - Allah iyiliğini versin, öyle değil!... Hastalığın adı nedir bilmiyor musun?

KARAGÖZ - Adını unuttum ama Hacı Cavcav, tehlike geçmiş de biraz daha yatacakmışım...

HACİVAT - Yaaa, demek ucuz kurtuldun...

KARAGÖZ - Hay hay, solucan kalmamıştı da ucuz kurt buldum.

HACİVAT - Neyse, bol bol dinlen Karagöz'üm!

KARAGÖZ - Köftehor, beni kötü yola düşürmeye mi geldin?

HACİVAT - Hayrola, ben şimdi sana ne söyledim?

KARAGÖZ - Pataklarım ha! "Bol bol dilen Karagöz'üm" dedin ya... Burada ayıp olmaz mı?

HACİVAT - Ah efendim dilen olur mu, dinlen diyorum. Tehlike geçtiğine göre kısa zamanda ayağa kalkarsın değil mi?

KARAGÖZ - Sen ayağa kalkmamı bırak da bana ne getirdin onu söyle bakalım?

HACİVAT - Şey... Telaş içinde unuttum Karagöz'üm!

KARAGÖZ - Talaş içinde un mu yuttun?

HACİVAT - Canım seni görmek için acele edince bir şey almayı akıl edemedim.

KARAGÖZ - Köftehor, öyleyse git de yeniden gel!

HACİVAT - Kusura bakma Karagöz'üm!

KARAGÖZ - Sizin evden çorba getirdiler. Tatlı ile pirzola da istedim.

HACİVAT - Aaaa!... Eve kolonya almıştım, sana bırakayım.

KARAGÖZ - İyi olur, karyolanın altına koy!

HACİVAT - Pekalâ Karagöz'üm!

KARAGÖZ - Dur dur, oraya koyma Hacı Cavcav!...

HACİVAT - Canım koydum bile... Aman, burası ne?... Karyolanın altı dükkân gibi dolu?...

KARAGÖZ - Şey, biliyorsun beni herkes çok seviyor da... Kimi yemek getiriyor, kimi de kolonya falan...

HACİVAT - Bana bak, bu işin içinde bir iş var değil mi?

KARAGÖZ - Şey Hacı Cavcav!... Şey işte...

HACİVAT -Sen hasta falan değilsin!

KARAGÖZ - Aman kimseye söyleme! Bırak da birkaç gün hem dinleneyim, hem de güzel yemekler yiyeyim.

HACİVAT - Pekalâ, karyolanın altında ki bu hediyeler ne olacak?

KARAGÖZ - Şey işte, oğlum da onları her gün bir hastahane kapısına götürüp satıyor.

HACİVAT - Allah iyiliğini versin! Bu yaptığın çok ayıp Karagöz'üm! "Geçmiş olsun!" a gelenler senin bu yaptığını bir öğrenirlerse...

KARAGÖZ - Kem küm, kem küm Hacı Cavcav!...

HACİVAT - ... Bir daha gerçekten de hasta olsan sana inanıp kimse gelmez biliyor musun?

KARAGÖZ - Ne olacak şimdi?...

HACİVAT - Olan olmuş... Bu seferlik ben de kimseye söyleyemem ama hemen kalkıp giyin!

KARAGÖZ - Aman kimseye söyleme de, hemen giyiniyorum.

HACİVAT - Pekalâ, bir haftadır karyolanın altında biriken kolonyaları falan, ne yapıyorsun?

KARAGÖZ - Şey Hacı Cavcav, söyledim ya, oğlum hergün bir kutu götürüp bir hastahane kapısında satıyor. (Hacivat gider.)
 
Bilgi Dağarcığı

(İki arkadaş beraber yürüyorlar.)

HACİVAT - Karagöz'üm yüzyıllardır herkesi güldürürsün ama senin yüzünün güldüğünü ben pek kolay kolay göremiyorum.

KARAGÖZ - Köftehor, benim gibi bir gün iş bulur, üç gün işsiz kalırsan sen de gülmezsin!

HACİVAT - Canım hemen kızma! Bakıyorum bugün gözlerinin içi gülüyor da onun için söyledim.

KARAGÖZ - Hay hay, gözlerimin içi gülüyor, burnumun dışı göbek atıyor, kulaklarımın kenarı yerlere yatıyor.

HACİVAT - Hah hah hah!... Yine yanlış anladın, yani bugün pek neşelisin!

KARAGÖZ - Öyle söylesene!

HACİVAT - Pekalâ, böyle neşeli olmanın sebebi ne acaba?

KARAGÖZ - Hiç sorma Hacı Cavcav, meğer bilgili olmak ne güzel şeymiş!...

HACİVAT - Haklısın Karagöz'üm ama bunun neşeli olmakla ne ilgisi var?

KARAGÖZ - Olmaz olur mu? Kaç gündür oğlum bana ilkokul ders kitaplarını okuyor.

HACİVAT - Şimdi anladım... Çok güzel ama kendin neden okumaya başlamadın?

KARAGÖZ - Köftehor bir yanda da okuma-yazma çalışıyorum. Sonra tekrar kendim okuyacağım.

HACİVAT - Desene bilgi dağarcığını dolduruyorsun!

KARAGÖZ - Bilgi kabarcığımı dolduruyorum.

HACİVAT - Efendim kabarcık doldurmak falan değil, yani bilgin artıyor.

KARAGÖZ - Hay hay, hem de neler neler öğreniyorum. Hele dünyanın döndüğünü hiç bilmiyordum da hemen belime bir ip hazırladım.

HACİVAT - Allah Allah belindeki ip ne olacak?

KARAGÖZ - Dünya olmadık zamanda hızlı dönmeye başlarsa, beni birden bulutlara fırlatmasın diye kendimi hemen belimden bir yere bağlayacağım.

HACİVAT - Karagöz'üm, anlaşılan senin bilgin de artsa saçmalamaktan vazgeçmeyeceksin!

KARAGÖZ - Asıl sen saçmalama da, kendine sağlam bir ip bulup beline sar!

HACİVAT - Sen şimdi ipi bırak da soracaklarıma cevap ver. Bakalım neler öğrenmişsin?

KARAGÖZ - Sor da hemen vızır vızır cevabını al!

HACİVAT - Aferin!.. Önce matematik...

KARAGÖZ - Mavi patik öğrenmedim.

HACİVAT - Değil efendim, yani hesap, kitap... Meselâ iki iki daha ne eder?

KARAGÖZ - Bunu bildim Hacı Cavcav, iki tane iki eder.

HACİVAT - Allah iyiliğini versin, ne bilmesi...

KARAGÖZ - Pataklarım ha, sen de zor şeyler sor!

HACİVAT - Sivrisinek deyince aklımıza ne gelir?

KARAGÖZ - Ne gelecek, benim aklıma şişko sinek gelir.

HACİVAT - Senin aklına gelir.

KARAGÖZ - Bekleme, başka şeyler de sor!

HACİVAT - Pekâla, çok kolay bir soru...

KARAGÖZ - Kolay sorma pataklarım, en zorunuda sor!

HACİVAT - Pekâla, çok kolay bir soru...

KARAGÖZ - Kolay sorma pataklarım, en zorundan sor!...

HACİVAT - Hele sen dinle!... Bir gün kaç saattir?

KARAGÖZ - Köftehor, bizim duvar saati kaç aydır bozuk... Ne bileyim bir gün kaç saat...

HACİVAT - Karagöz'üm şimdi soracağımı bilmek için okula bile gitmeye gerek yok... İyi düşün!...

KARAGÖZ - Düşündüm, çabuk sor Hacı Cavcav!

HACİVAT - Efendim, şu bildiğimiz su kaç şekilde bulunur.

KARAGÖZ - Bunu bilmeyecek ne var?

HACİVAT - Âferin Karagöz'üm, söyle bakalım?

KARAGÖZ - Bardakta, sürahide, banyo kazanında...

HACİVAT - Allah iyiliğini versin! Su akıcı olarak, buhar ve donmuş olarak üç şekilde bulunur.

KARAGÖZ - Düşündükten sonra onları da söyleyecektim.
HACİVAT - Ağzımda kaç diş bulunur?

KARAGÖZ - Adamına göre değişir Hacı Cavcav! Kiminde otuz tane olur. Kiminde üç tane... Bazılarında da takma diş olur.

HACİVAT -Sinirim bozulmadan ben gideyim. (Giderler)
 
İşkembe Peşinde

(Hacivat, arkadaşını görmek için onun bahçesine gelmiştir.)

HACİVAT - Karagöz'üm merhaba, merhaba!...

KARAGÖZ - Buraya da mı geldin sivri sakallı baba!

HACİVAT - Efendim bahçede olduğunu söylediler de geçerken arkadaşımı bir göreyim dedim

KARAGÖZ - Köftehor sen benim yanıma boşuna gelmezsin!

HACİVAT - Canım tabii boşuna gelmem... Ya sana haber getiririm, ya senden bir haber alırım.

KARAGÖZ - Şimdi ne haber getirdin?...

HACİVAT - Öğlende acele dükkâna giderken seni çatıda gördüm. Sokakta mahalleli toplanmış sana bakıyordu.

KARAGÖZ - Eee, ne olmuş?...

HACİVAT - Merak ettim de doğrusunu senden öğreneyim istedim. Çatıda ne arıyordun?

KARAGÖZ - Pataklamak için seni arıyordum.

HACİVAT - Canım şakayı bırak, yine üzgün duruyorsun!

KARAGÖZ - Şimdi düzgün vuruyorum ama o zaman vuramadım.

HACİVAT - Kime vuramadın Karagöz'üm?

KARAGÖZ - Aaaah, hiç sorma Hacı Cavcav! Kahvaltıdan sonra iş aramaya gidiyordum ki...

HACİVAT - Aman efendim, sonra?...

KARAGÖZ - Kasap Ahmet Ağa seslendi. Kocaman bir koyun işkembesini bana parasız verdi.

HACİVAT - Desene Karagöz'üm bu akşam sizde mis gibi bir işkembe çorbası var!
KARAGÖZ - Alay etme işkembe suratlı!...

HACİVAT - Canım alay etmiyorum. Sonra?...

KARAGÖZ - Sonra şey işte... İşkembeyi getirip bahçede bir güzel temizledim. Aaaa?...

HACİVAT - Aman ne oldu?...

KARAGÖZ - Şöyle bir durup baktım ki mahallenin bütün kedisi, köpeği bizim bahçede... Etrafımı çevirmiş bana bakıyorlar.

HACİVAT - Hah hah hah, demek ki işkembe çorbasını onlar da çok seviyorlar.

KARAGÖZ - Derken hanıma seslendim. Geldi... Elimle uzatmamla işkembenin kaybolması bir oldu.

HACİVAT - Allah Allah?...

KARAGÖZ - İşkembe ağaçta! Hemen çıktım dallara, elimdeki uzun sopayı dürtükledik. Kedi düştü, işkembe asılı kaldı.

HACİVAT - Dalı salla Karagöz'üm!...

KARAGÖZ - Ben de öyle yaptım da işkembe düştü.

HACİVAT - Tabii hanım aşağıda, aldı mutfağa gitti.

KARAGÖZ - Hayır, bu sefer de uyuz bir köpek aldığı gibi sokağa gitti.

HACİVAT - Hah hah hah... Sen de peşinden!...

KARAGÖZ - Ben de peşinden, mahallenin çocukları da benim peşimden...

HACİVAT - Desene mahalleliye eğlence çıktı!

KARAGÖZ - Evlerin balkonları ve pencereleri de doldu. Alkışlayanları mı ararsın, yuh çekenleri mi!..

HACİVAT - İşler karışık... Sonra?...

KARAGÖZ - Sonunda köpeği bir köşeye sıkıştırdım. Aaaa!...

HACİVAT - Bu sefer ne oldu Karagöz'üm!...

KARAGÖZ - Ne olacak köpeği yakaladım ama ağzında işkembe yok! Bırakır mıyım Hacı Cavcav, bir baktım ki kara bir kedinin ağzında...

HACİVAT - Aman efendim, bir işkembe için bu kadar kepazelik yapılır mı?

KARAGÖZ - Bu kadar şempanzelik yapılmaz ama inat değil mi, işkembeyi alacağım.

HACİVAT - Pekâlâ alabildin mi?

KARAGÖZ - Bırakır mıyım, bu sefer de düştüm kara kedinin peşine. Neyse ki işkembe ağır geliyor da kedi hızlı kaçamıyor. Derken bizim çatıda işkembeyi ağzından aldım.

HACİVAT - Canım o işkembe de daha yenir mi?...

KARAGÖZ - Köftehor kim yiyecek?... Hayvanları hepsine bölüştürecektim ama tam çatıdan inerken... Kocaman kara bir karga elimden kapıp gitti. (Hacivat gider.)
 
Mektup Örneği

(İki arkadaş yürüyorlar.)

HACİVAT - Hoş geldin sevgili Karagöz'üm!

KARAGÖZ - Hoş bulduk kel kafalı kara üzüm!

HACİVAT - Nereden gelip, nereye gidiyorsun bakalım?

KARAGÖZ - Bir yere gittiğim yok da, oğlumla kaç saattir okuma-yama çalıştık... Biraz gezeyim dedim.

HACİVAT - Tabii iyi yaptın efendim, kafan balon olmuştur.

KARAGÖZ - Hay hay, kafam balon oldu da uçmasın diye boynuma yapıştırdım.

HACİVAT - Hemen yanlış anlama, yani uzun zaman ders çalışmaktan kafan şişmiştir.

KARAGÖZ - Kafam pişti de soğutmaya çıktım.

HACİVAT - Allah iyiliğini versin! Neyse, çalışmalar iyi gidiyor mu?

KARAGÖZ - Hem de nasıl iyi gidiyor bilemezsin Hacı Cavcav! Sen söyle de müdür benim ilkokul diplomamı hazırlasın...

HACİVAT - Efendim sen hele hepsini iyi öğren de diploma işi kolay...

KARAGÖZ - Şey, okuma yazma öğrenirsem diploma başka başka ne işime yarayacak?

HACİVAT - Bak, meselâ artık mühüre lüzum kalmayacak...

KARAGÖZ - Yerine kimse bakmayacak mı?

HACİVAT - Kimin yerine Karagöz'üm?...

KARAGÖZ - "Artık müdüre lüzum kalmayacak..." dedin ya!

HACİVAT - Efendim müdür değil müdür! Hani imza yerine bastığın damga yok mu?

KARAGÖZ - Öyle söylesene köftehor!

HACİVAT - Pekâlâ mektup yazmasını biliyor musun?

KARAGÖZ - Biliyorum Hacı Cavcav, çok kolay!...

HACİVAT - Aferin, demek bilgini o kadar ilerlettin? O halde söyle bakalım, mektup nasıl yazılır?

KARAGÖZ - Oğlum "Hazır Mektuplar" diye bir kitap getirmiş... Onun içinden seçip seçip yazılır.

HACİVAT - Allah iyiliğini versin" desene oğlun da senin kafada yetişiyor. Hiç kitaptan kopya edilerek mektup yazılır mı?

KARAGÖZ - Niye yazılmasın? Bir yere yazdım, oldu.

HACİVAT - Pekâlâ cevap geldi mi?

KARAGÖZ - Cevap gelmedi, mektubun kendisi geri geldi.

HACİVAT - Neyse... O zaman seninle biraz mektup üzerine konuşalım. Örnek ister misin?

KARAGÖZ - Parasız olursa isterim Hacı Cavcav! Pişirip akşama yeriz.

HACİVAT - Yine ne anladın, mektup pişirilip yenir mi?

KARAGÖZ - Köftehor, "Ördek ister misin?" dedin ya!...

HACİVAT - Aklın yine başka yerlere gitti. Sen şimdi beni iyi dinle! Bir defa tarifsiz mektup olmaz.

KARAGÖZ - Anladım, talihsiz mektup olmaz.

HACİVAT - Talih değil, tarih!... Yani mektup kâğıdının üst-sağ köşesine o günün tarihi yazılır.

KARAGÖZ - Hay hay, yazılır!

HACİVAT - Mektubu kime göndereceksin Karagöz'üm?

KARAGÖZ - Yabancıya gitmesin, kendime gönderirim. Hem de çabuk gelir.

HACİVAT - Saçmalama, insan kendine mektup göndermez. Diyelim ki babana yazacaksın!

KARAGÖZ - Pataklarım ha! Babam mezarda, postacı mektubu ona nasıl verecek?

HACİVAT - Allah Allah... Pekâlâ, mektubu bana yazıyorsun nasıl başlarsan?

KARAGÖZ - "Keçi suratlı Hacı Cavcav, çabuk yanıma gel, canım seni pataklamak istiyor!" diye yazarım.

HACİVAT - Efendim olur mu? "Çok sevgili arkadaşım, Hacivat Çelebi Beyefendi" diye yazılır.

KARAGÖZ - Ben sana öyle yazamam, çok istiyorsan otur kendin yaz!

HACİVAT - Pekâlâ, bana yazma! Oğluna yazıyorsun "Çok sevgili oğlum!" diye başlarsın.

KARAGÖZ - Gerisini biliyorum. Mektup bitince zarfa koyar, üstüne de adres yazarım.

HACİVAT - Aferin Karagöz'üm, sonra?...

KARAGÖZ - Sonra da oğluma telefon edip, mektubu okurum.

HACİVAT - Yine sinirlerim oynamaya başladı. (Giderler.)
 
Bayramlaşma Bayramı

(Karagöz gelir, içeri girerler.)

HACİVAT - Karagöz'üm hoş geldin!...

KARAGÖZ - Hoş bulduk Hacı Cavcav, hoş bulduk!... Ver elini öpeyim!

HACİVAT - Efendim, bu ne el öpmesi?...

KARAGÖZ - Pataklarım ha, öğrenemedin mi? Bayramlaşma el öpmesi tabi...

HACİVAT - Tamam, biliyorum da, bayramın daha ilk gününde bu kaçıncı bayramlaşma?

KARAGÖZ - Köftehor, kaçıncı olursa olsun, bayramlaşma kötü mü?

HACİVAT - Canım kötü olur mu? Bayram güzel, bayramlaşma çok güzel ama...

KARAGÖZ - İyi ya, benim bayramın ilk günü fırsat buldukça senin elini öpmem de hepsinden güzel...

HACİVAT - Artık yeter efendim! Bayram namazından sonra sabah câmide bayramlaştık.

KARAGÖZ - Yalan söyleme! Bayram bahşişi almak herkesin içinde ayıp olur diye dışarıda bayramlaştım.

HACİVAT - Her ne ise... Beraber yürüdük, evlerimize ayrılırken tekrar bayramlaştın! Yine ses çıkarmadım.

KARAGÖZ - Hele ses çıkar da göreyim. "Hacivat benimle bayramlaşmıyor, elini öptürmüyor" diye bağırırım.

HACİVAT - Zaten ben de, sana inanan çıkar da eşe dosta bayram günü rezil olurum diye çekiniyorum.

KARAGÖZ - İyi yapıyorsun Hacı Cavcav!...

HACİVAT - İyi yapıyorum ya, durmadan elini öpen sadece sen olsan ona da razıyım. Çocukların torunların daha câmide iken senin arkanda kuyruk olmaya başladı.

KARAGÖZ - Ağzını bozma, bayram demem pataklarım. Köftehor ben kedi miyim de arkamda kuyruk uzasın?

HACİVAT - Yani, sen elimi öperken bir bakıyorum ki onlar da arkanda sıraya girmişler.

KARAGÖZ - Ne olacak ya?... Senin arkanda sıraya girecekler de, senden sonra ben çocuklarımın, torunlarımın mı elini öpeceğim?

HACİVAT - Allah iyiliğini versin! Öyle değil... Yani onların da senden sonra el öpmelerine de bir şey dediğim yok amma.

KARAGÖZ - Eeee, amması ne demek oluyor?

HACİVAT - Bahşişini almadan önümden çekilmiyorsunuz.

KARAGÖZ - Senin iyiliğin için öyle yapıyoruz.

HACİVAT - O nasıl oluyor bakalım?

KARAGÖZ - Köftehor, el öpüp de bayram bahşişimizi almasak görenler ne der?

HACİVAT - Hiçbir şey demezler...

KARAGÖZ - Ben öğretirim. "Hacivat, bayramda elini öpen Karagöz ile çocuklarına ve torunlarına bahşiş vermedi, çok ayıp etti" derler.

HACİVAT - İşin aslını astarını bilmezlerse tabii ayıplarlar. Fakat ben de senin çocuklarını torunlarını peşine takıp, benden bahşiş almak için kaç defa elimi öptüğünü söylersem ya sana ne derler?

KARAGÖZ - Bir şey demezler, beni ayıplamazlar.

HACİVAT - Allah Allah, neden?...

KARAGÖZ - Köftehor, sen Hacivat'sın, Ben Karagöz'üm!... Hem gülüp geçerler, hem de "Aferin, Karagöz ne akıllı, işini bilen adammış..." derler.

HACİVAT - Hiç güleceğim yoktu. Hah hah hah!...

KARAGÖZ - Hah hah ya, ben seni şimdi iyi güldürürüm. Unuttum zannetme de hele şu el öpme bayram bahşişimi ver bakalım Hacı Cavcav!

HACİVAT - Pekâlâ, az olacak ya kusura bakma! (Verir.)

KARAGÖZ - Zararı yok, üstünü sonra tamamlarsın! (Alır.)

HACİVAT - Nasıl oldu da bu sefer yalnız geldin?

KARAGÖZ - Kim dedi yalnız geldiğimi? Çoluk çocuk da yola çıkmışlardır. Sen paraları hazırla.

HACİVAT - Aman Allah'ım, sen bana sabır ver!

KARAGÖZ - Tamam Hacı Cavcav, anlaştık! Allah sana sabır versin, sen de bize her bayramda el öptükçe bahşiş ver.(Karagöz ve sonra Hacivat giderler.)
 
ALFABEYİ SÖKMEK

(İki arkadaş yürüyorlar.)

HACİVAT - Eeee, görüşmeyeli nasılsın Karagöz'üm?

KARAGÖZ - Köftehor, hergün görüşüyoruz ya!...

HACİVAT - Canım lafın gelişi öyle denir. Yani dünden beri nasılsın, neler yapıyorsun?

KARAGÖZ - Bulduğum her işi yapıyorum.

HACİVAT - Aferin, boş duranı kimse sevmez! Keşke okuma yazman da olsaydı hiç işsiz kalmazdın!

KARAGÖZ - Boş kaldıkça çalışıyorum ya...

HACİVAT - Çok iyi!... Neredesiniz?...

KARAGÖZ - Bizim evdeyiz...

HACİVAT - Canım öyle değil, yani çalışmanın neresindesiniz demek istiyorum?

KARAGÖZ - Çalışmanın içindeyiz Hacı Cavcav!

HACİVAT - Allah iyiliğini versin, sana nasıl anlatmalı? Ne çalışıyorsunuz?

KARAGÖZ - Bilmiyor musun, ilkokul birinci sınıf kitaplarına çalışıyoruz.

HACİVAT - Efendim, onu biliyorum! Haftalar evvel alfabeye başlamıştınız. Harfleri söktün mü?

KARAGÖZ - Ben söktüm de hanım kaybolmasınlar diye tekrar yerlerine dikiyor.

HACİVAT - Öyle değil, yani harfleri artık tanıyor musun?

KARAGÖZ - Tabii tanıyorum da birbirimizi görünce selamlaşıyoruz.

HACİVAT - Senin bugün yine tersliğin üstünde.

KARAGÖZ - Köftehor, seni görünce tersim dönüyor.

HACİVAT - Pekâlâ, heceliyor musun?

KARAGÖZ - Hay hay, geceliyorum.

HACİVAT - Değil efendim, yani yanyana gelen harflerin sesini verebiliyor musun?

KARAGÖZ - Ben ses veriyorum, onlar da bir ağızdan şarkı söylüyorlar.

HACİVAT - Sinirlenmemek için kendimi zor tutuyorum. Bana güzel cevaplar versen sana yardım edeceğim ama fırsat vermiyorsun ki...

KARAGÖZ - Köftehor, yardım ettin de "Olmaz" mı dedim.

HACİVAT - Pekâlâ, bizim alfabede kaç tane harf var?

KARAGÖZ - Herkesin kendi alfabesi oluyorsa sizin alfabede kaç harf olduğunu ne bileyim.

HACİVAT - Allah Allah!... Yani Türk alfabesinde kaç harf var biliyor musun?

KARAGÖZ - Onu bilmeyecek ne var!

HACİVAT - Aferin, söyle bakalım?

KARAGÖZ - Önce sen söyle ki kendin biliyor musun göreyim!

HACİVAT - Canım bilmesem ben okuyup yazabilir miyim! Tabii yirmi dokuz harf var Karagözüm!

KARAGÖZ -Aferin, ben de öyle söyleyecektim Hacı Cavcav!

HACİVAT - Neyse... İlk harfin adı nedir?

KARAGÖZ - Köftehor aklımı karıştırma! Harflerin adı soyadı da mı oluyor?

HACİVAT - Seni ders çalıştırırken oğlun nasıl sabrediyor, "İmdat" diye bağırmıyor, aferin çocuğa!

KARAGÖZ - Oğlumu harflere karıştırmam!

HACİVAT - Efendim ilk harfin adı aaaaa'dır. Neymiş?...

KARAGÖZ - Aaaaaaadır!...

HACİVAT - Aaaaadır değil, aaaaa!...

KARAGÖZ - Hacı Cavcav, bu harfin adı bizim alfabede çok kısa idi ama senin ağzında lastik gibi uzadı.

HACİVAT - Sen kısasını öğren yeter a...

KARAGÖZ - Gördün mü, ben de sana öğretiyorum.

HACİVAT - Pekâlâ, daha sonra hangi harfler gelir?

KARAGÖZ - Bilmeyecek ne var, öteki harfler gelir.

HACİVAT - Efendim, be, ce, çe, de..

KARAGÖZ - Hay hay, peçete gelir. yemek mi var?...

HACİVAT - Hay peçete gözüne girsin! Kaç tane sesli harf olduğunu da bilmiyorsun değil mi?

KARAGÖZ - Harflerin hepsi seslidir Hacı Cavcav!

HACİVAT - Kim söyledi?...

KARAGÖZ - Kimse söylemedi ama harfin sesi çıkmazsa onu nasıl okuruz? Sen beni kandırıyorsun!

HACİVAT - Sen okuma yazma öğrenirsen, kediler de alfabeyi öğrenirler. (Hacivat, sonra Karagöz giderler.)
 
Parasız Yemek

(Hacivat, dükkânının kapısındadır.)

HACİVAT - Aman Karagöz'üm gel, gel!...

KARAGÖZ - Geldim ya!...

HACİVAT - Öyle değil, kapıda durma, içeri gel!...

KARAGÖZ - Zaten demesen de girip oturacağım Hacı Cavcav!
Eve gitmeden önce sana uğradım

HACİVAT - İyi yaptın! Hele yavaş yavaş anlat bakalım, o telefon işi neydi?

KARAGÖZ - Geçen gün bir iş konuşmak için vapurla karşıya geçmiştim yaa...

HACİVAT - Hatırladım, geçerken bana uğramıştın.

KARAGÖZ - Benimle konuşacak patron hastalanmış... "Birkaç hafta sonra gel!" dediler.

HACİVAT - Vah vah vah!... Pekalâ, hemen ne işi buldun da dönmeyip üç gün üç gece kaldın?

KARAGÖZ - Patlama işte anlatıyorum! Derken can sıkıntısı ile iskeleye dönerken... Oooof off!...

HACİVAT - Aman ne oldu?... Kaç gündür neredeydin?

KARAGÖZ - Of oooof ki of oooof!... Keşke bakmaz olaydım.

HACİVAT - Karagöz'üm ne oldu bu kadar oflayacak?

KARAGÖZ - Adamın biri kapıda durmuş "Gel kardeşim, sen de gel, sen de gel!" diye sesleniyor.

HACİVAT - Allah Allah, ne satıyor?

KARAGÖZ - Ben de merak edip yanaştım. Bir de ne göreyim? Vitrinde çeşit çeşit yemekler, tatlılar... İçeriden de mis gibi kokular geliyor.

HACİVAT - Desene adam reklam yapıyor?

KARAGÖZ - Kapıdaki adamın ne yaptığını bilmiyorum ama benim karnım, guruldayıp, ağzım sulanmaya başladı.

HACİVAT - Yanında paran da yok Karagöz'üm, hemen oradan ayrılsaydın!

KARAGÖZ - Ben de öyle yapacaktım. Yemekleri son defa seyredip kokladıktan sonra birkaç adım attım ki...

HACİVAT - Yoksa fenalık falan mı geldi?

KARAGÖZ - Hayır, kapıdan seslenen adam önüme geldi. "Sen de gel abiciğim, sen de gel!" diye koluma girip beni içeri aldı.

HACİVAT - Herhalde lokantanın kuruluş yıldönümü falan ki tanıtım yapıyorlar. Belki de o gün yeni açıldı.

KARAGÖZ - Benim öyle şey düşünecek hâlim var mı? Girdim ki içerisi masa dolu, masalar yemek yiyenlerle dolu. Hemen beyaz elbiseli iki kişi beni karşılayıp oturttular.

HACİVAT - Eeee, neler yedin bakalım?

KARAGÖZ - Önce ne yiyeceğimi şaşırdım. Sonra vitrinde gördüklerimi sıra ile getirtmeye başladım.

HACİVAT - Oh oh, benim de ağzım sulandı. Sonra?...

KARAGÖZ - Masalarda benden başka yemek yiyen kalmadı. Beyaz elbiseliler benim başımda hazırolda bekliyorlar Hacı Cavcav!

HACİVAT - Herhalde senin Karagöz olduğunu anladılar da memnun etmeye çalışıyorlar?

KARAGÖZ - Ben de öyle zannettik de çok hoşuma gitti.

HACİVAT - Neyse, sonra?...

KARAGÖZ - Ne çeşit yiyecekler varsa yedim amma karnım küp gibi oldu. Herkes gülüyor, beni selamlıyor.

HACİVAT - Aman ne güzel efendim, keşke beraber gitseydik.

KARAGÖZ - Çok iyi olurdu Hacı Cavcav!

HACİVAT - Sonra Nereye gittin Karagöz'üm?

KARAGÖZ - Hiçbir yere gidemedim. Kapıdan çıkıyorduk ki iki kişi kollarıma girip beni tekrar içeri...

HACİVAT - Eyvah, yemeklerin parası değil mi? Sende de yok!

KARAGÖZ - Onlara ben de öyle söyledim. Beni mutfağa hapsettiler. Bir hafta bulaşık yıkadım.

HACİVAT - Vah vah vah, geçmiş olsun!

KARAGÖZ - Sana da telefon ettirdim ki, evden merak etmesinler.

HACİVAT - İyi akıl ettin! "İş bulmuş çalışıyormuş" dedim.

KARAGÖZ - Ben de "Aldığım parayı çadırdım." Diyeceğim. Sakın kimseye söyleme! (Karagöz gider.)
 
Görgü Kuralı

(Hacivat dükkânının önündedir.)

HACİVAT - Aman Karagöz'üm uğradığın iyi oldu!

KARAGÖZ - Senin gözlerin bozuldu galiba?

HACİVAT - Hayrola, ne oldu?...

KARAGÖZ - "Hurma aldığın iyi oldu!" demedin mi!

HACİVAT - Tabii demedim, beni görmeye geldiğin iyi oldu demek istiyorum.

KARAGÖZ - Ne söyleyeceksen çabuk söyle de kafamı karıştırma!

HACİVAT - Hele karşıma otur bakalım!

KARAGÖZ - (Oturur.) Fotoğrafımı mı çekeceksin?

HACİVAT - Değil Karagöz'üm, sana iyi bir haberim var.

KARAGÖZ - Kasandaki fazla paraları bana mı vereceksin?

HACİVAT - Canım şakayı bırak! Biliyorsun sana iş bulmak için her zaman uğraşıyorum.

KARAGÖZ - Âmin!... Bana iş mi buldun?

HACİVAT - İş bulamadım ama sana iş bulacak birini buldum.

KARAGÖZ - Hiç yoktan iyidir.

HACİVAT - Dün bir askerlik arkadaşıma rastladım. Sana iş bulacak ama "Önce gelip beni bir görsün!" dedi.

KARAGÖZ - Açlıktan çift görmeye başlamadan hemen gidip adamı bulayım Hacı Cavcav!

HACİVAT - Efendim acele etme, başka söyleyeceklerim var!

KARAGÖZ - Köftehor, çabuk ol ki işi kaçırmayayım.

HACİVAT - Beni iyi dinle Karagöz'üm! Bu adam çok zengin ve yaşlı... Artık çalışmıyor.

KARAGÖZ - Beni yanına alsın da beraber çalışmayız.

HACİVAT - Saçmalamayı bırak! Onun İbiş adında uşağı var. İşte bu arkadaşımı görmeye gideceksin. Fakat titiz ve kibardır.

KARAGÖZ - İkiz enginardır...

HACİVAT - Köşke girdikten sonra ve onunla görüşürken çok dikkatli olmalısın!

KARAGÖZ - Aman Hacı Cavcav, öyleyse biraz yardım et!

HACİVAT - İyi ya işte, ben de seni onun için oturttum. Görgü kuralları hakkında biraz bilgi vereyim.

KARAGÖZ - Yeni işimde örgü mü yapacağım?

HACİVAT - Ne örgüsü Karagöz'üm?...

KARAGÖZ - Köftehor, "Örgü kuralları hakkında bilgi vereyim." dedin ya!...

HACİVAT - Canım yine yanlış anladın! Yani köşkte nasıl hareket edeceğini anlatacağım. Meselâ böyle yabancı bir yerde bir kapıya gidince hemen girilmez değil mi?

KARAGÖZ - Hay hay, mendil açılıp kapı dibinde beklenir.

HACİVAT - Olur mu efendim! Önce kapıya vuracaksın!...

KARAGÖZ - Vurması kolay da, kapı kırılırsa?

HACİVAT - Karagöz'üm tekmeleyecek değilsin! Ellerin yok mu?

KARAGÖZ - İşe başlayınca alırım diye ellerimi eve bıraktım.

HACİVAT - Şakayı bırak!... Bir elinle kapıyı çalarsın...

KARAGÖZ - "Karagöz kapı mı çaldı" diye arkadaşın polis çağırırsa ne olacak?

HACİVAT - Allah iyiliğini versin! Yani kapının kenarına parmağınla "Tık, tık..." diye vurursun...

KARAGÖZ - Hay hay, onu yaparım.

HACİVAT - Âferin! Sonra içeriden "Gel!..." diye bir ses duyunca ne yapacaksın?

KARAGÖZ - Ben de içeriye "Sen gel!" diye bağırırım.

HACİVAT - Öyle şey olur mu? Kapıyı yavaşça açıp içeriye girersin... Sonra ne yapacaksın?

KARAGÖZ - İçeride işime yarayacak ne varsa, çuvallayıp bizim eve götüreceğim.

HACİVAT - Olmaz Karagöz'üm!

KARAGÖZ - Yarısını da sana ayırırım Hacı Cavcav!

HACİVAT - Allah Allah, ben seni hırsızlığa mı gönderiyorum. Adam odada oturmuş, seni bekliyor.

KARAGÖZ - Ne olacak şimdi?...

HACİVAT - Kapıyı örter ve güzel bir selam verirsin!

KARAGÖZ - Selamımı almazsa pataklarım.

HACİVAT - Karagöz'üm ben bu işten vazgeçtim. Sen beni anlaşılan adama rezil edeceksin.

KARAGÖZ - Sakallarımızı değiştirelim de benim yerime sen git öyleyse... (Karagöz gider.)
 
Pazar Çantası

(Karagöz, Hacivat'ın dükkânında oturmaktadır.)

HACİVAT - Hayrola Karagöz'üm, epeydir oturuyorsun ama yere bakıp kaldın?

KARAGÖZ - Havaya bakıp kalsam boynum ağrır.

HACİVAT - Şakayı da elden bırakmıyorsun ama canını daha fazla sıkmamak için bir şey soramadım.

KARAGÖZ - Sağolasın Hacı Cavcav!...

HACİVAT - Fakat merak ettim doğrusu, benim yapabileceğim bir şey var mı?

KARAGÖZ - Kimsenin yapabileceği bir şey yok...

HACİVAT - Allah Allah, başına bu kadar kötü bir şey mi geldi Karagöz'üm?

KARAGÖZ - Şey... Yoktan geldi, yoka gitti.

HACİVAT - Aaaaaa, bu kadar üzüntünün üstüne nasıl gülüyorsun?

KARAGÖZ - Aaaah ah, sen de olsan, aklına geldikçe gülersin!

HACİVAT - Hem ilk defa senin elinde Pazar çantası görüyorum. Herhalde pazara gidiyorsun?

KARAGÖZ - Hayır, pazardan geliyorum.

HACİVAT - İyi ama, paran yoksa pazara niye gittin. Paran varsa neden boş çanta ile dönüyorsun?

KARAGÖZ - Köftehor, anlatmazsam öğrenene kadar sorup duracaksın!

HACİVAT - Aferin Karagöz'üm, haydi kendiliğinden bir güzel anlatıver? Neler oldu bakalım?...

KARAGÖZ - Alay edersen pataklarım ha!

HACİVAT - Etmem etmem, sen hele başla!...

KARAGÖZ - Çocuklar paramız kadar bir şeyler almışlar ama can sıkıntısı ile ben de pazarın kenarından şöyle bir geçiyordum. Belki taşımak için yardım isteyen olur da üç beş kuruş alırım diye de aklıma geldi.

HACİVAT - Tabii Karagöz'üm, iyi düşünmüşsün! Sonra?...

KARAGÖZ - Sonra adamın biri seslendi. Orada yeni bir Pazar çantası almış, eskisini de bana uzattı.

HACİVAT - Haydi bakalım pazar çantan da oldu.

KARAGÖZ - Adam "Biraz tamir et, kullanılır" dedi. Baktım sapı da sağlam.

HACİVAT - Aferin adamcağıza!...

KARAGÖZ - Pazar da âlem Hacı Cavcav!...

HACİVAT - Çok kalabalık var değil mi?

KARAGÖZ - İstavrit vardı ama alabalık hiç görmedim.

HACİVAT - Neyse, sonra?...

KARAGÖZ - "Bir de ben dolaşayım, bakalım neler var?" diyerek pazara girdim.

HACİVAT - İyi yapmışsın efendim!

KARAGÖZ - Aaaaa, o da ne?...

HACİVAT - Aman yine ne oldu?...

KARAGÖZ - Birkaç patates yere düşmüş... Satıcıya gösterdim. "Al senin olsun!" dedi. Attım çantaya...

HACİVAT - Gördün mü Karagöz'üm, pencere köşesinde uyuklamanın ne faydası var? Sonra?

KARAGÖZ - Bir başka satıcı da lekeli diye satamayıp ayırdığı üç beş elmayı verdi.

HACİVAT - Oooooh oh, ne güzel... Dolaşmaya devam et!

KARAGÖZ - Zaten ben de öyle yaptım.

HACİVAT - Aman Karagöz'üm, bir sefer Pazar yeri toplanırken rastladım da, neler atılıyor neler...

KARAGÖZ - Dolmalık biberler, sivri biberler, salçalık biberler, çarliston biberler...

HACİVAT - Canım Pazar satıcısı gibi sayıp durma!

KARAGÖZ - Sayıp durmadım köftehor! Benim çantaya onlardan da birer ikişer koydum. Kırılmış hıyarlar, azıcık çürümüş meyveler derken...

HACİVAT - Çanta ağırlaşmadı mı?

KARAGÖZ - Yoooo, boşmuş gibi hafif...

HACİVAT - Daha dolmadı mı Karagöz'üm? Sonra içindekiler ezilir efendim!

KARAGÖZ - Yooooo, boşmuş gibi ne koyarsan alıyor!

HACİVAT - Allah Allah, nasıl oluyor?

KARAGÖZ - Köftehor, nasıl olacak, çantanın alt dikişi sökülmüş... Koyduklarım dolaşırken bir yandan da birer birer dökülüyormuş... Az kalsın "Hırsız var" diye bağıracaktım. (Karagöz gider.)
 
Şans Güldü

(İki arkadaş yine dükkândadırlar.)

HACİVAT - Al şu ayranı, ısınmadan iç Karagöz'üm! Kendime yine getirtirim.

KARAGÖZ - Ben söz dinlerim (Ayranı içer) Lıkır lıkır lıkır...

HACİVAT - Aman yavaş ol, başımıza iş çıkarma!

KARAGÖZ - Köftehor, verdiğin para boşa gitmesin diye ayranı son damlasına kadar içiyorum.

HACİVAT - Hah hah hah... Neredeyse bardağı da içeceksin!

KARAGÖZ - Oooohh, yorgunluğun üstüne doğrusu iyi oldu. Allah kesene bereket versin!

HACİVAT - Âfiyet olsun Karagöz'üm ama ne yaptın da bu kadar yoruldun?

KARAGÖZ - Bilmiyor musun, bir gün çalışıp üç gün iş arıyorum. Bugün epey uzaklara gittim.

HACİVAT - Tabii efendim, aramadan iş bulunur mu?

KARAGÖZ - Artık iş aramayacağım Hacı Cavcav!

HACİVAT - Ailece açlıktan ölecek misiniz?

KARAGÖZ - Açlıktan ölmeyeceğiz ama çalışmayacağım.

HACİVAT - Bir yerden miras mı geldi?

KARAGÖZ - Piyaz gelmedi, yanında cacıkla kuru fasulyeli pilav geldi.

HACİVAT - Canım şakayı bırak! İnsanın çalışmadan yaşaması için eline büyük bir para geçmesi lâzım. Meselâ piyango bileti...

KARAGÖZ - İşte şimdi bildin Hacı Cavcav!

HACİVAT - Karagöz'üm doğru mu söylüyorsun? Yani sana piyangodan büyük ikramiye mi çıktı?

KARAGÖZ - Hay hay, çıktı ya!...

HACİVAT - Bak bu güzel habere senden çok sevindim.

KARAGÖZ - Eksik olma!... İstersen sana sermâye veririm.

HACİVAT - Canım benden önce sen kendine bir dükkân açıver! Hazır para çabuk biter de tekrar iş arayıp yorulmaktan kurtulursun!

KARAGÖZ - Parayı almaya beraber gideriz. Saymasını bilmiyorum diye beni kandırırlar.

HACİVAT - Haklısın, gideriz. Karagöz'üm!

KARAGÖZ - Biliyor musun Hacı Cavcav, daha parayı almadan sarfetmeye başladık!

HACİVAT - Anlayamadım, o nasıl oluyor?

KARAGÖZ - Çok güzel oluyor. Oğlum bisiklet aldı. Hanım saç kurutma makinesi aldı. Ben de altın kaplamalı bir dolmakalem aldım.

HACİVAT - Alış-veriş iyi de, sen okuma yazma bilmeden bu kalemi neden alıyorsun anlayamadım?

KARAGÖZ - Köftehor, öğreneceğim ya!...

HACİVAT - Neyse çok bir şey almamışsın.

KARAGÖZ - Almadık ama, bugün hep beraber yine çarşıya çıkacağız. Bulaşık makinesi, oğluma daktilo...

HACİVAT - Oldu olacak, buzdolabınızı da değiştirip dört kapılısını alın!

KARAGÖZ - Hay hay... Ama biz yeni gelecek kapısız, beş pencereli buzdolabı alacağız.

HACİVAT - Karagöz'üm sen bu bileti hangi para ile almıştın?

KARAGÖZ - Ben almadım ki...

HACİVAT - Almadığın bilete nasıl para çıkıyor?

KARAGÖZ - Geçen gün Manav Süleyman verdi. "Bu bilette para var ama gidip alacak zamanım yok... Al bileti, parası senin olsun!" dedi.

HACİVAT - Allah Allah!... Hiç böyle şey duymamıştım. Pekâlâ, ne kadar para çıkmış?...

KARAGÖZ - Bilmiyorum ama... Manav beni kandırmasın diye kahvehanede çaycıya sordum. Gazeteye baktı. "Verdiğin para boşa gitmemiş!" dedi.

HACİVAT - Çok iyi ama anlayamadım, para çıktığını bile bile bileti sana neden veriyorlar. Tabii ya az para çıktı da ondan...

KARAGÖZ - Köftehor, az para olur mu, amorti çıkmış...

HACİVAT - Tühhh, Alla iyiliğini versin! Kepaze oldun!

KARAGÖZ - Pataklarım ha, şempanze neden olacakmışım?

HACİVAT - Karagöz'üm bu bilete sana ancak birkaç gün yetecek etmek parası çıkmış.

KARAGÖZ - Aman, ne olacak şimdi? (Gider.)
 
Geri
Top