Ahmed Paşa
15.yy
XV. yüzyılın en usta divan şairi sayılan Ahmet Paşa, II. Murat devrinin büyüklerinden Kazasker Veliyüddin bin İlyas’ın oğludur. Ahmet Paşa’nın ne zaman doğduğu bilinmemektedir. Fuad Köprülü, İslâm Ansiklopedisi’nin Ahmet Paşa maddesinde “Edirne’de yaptırılan cami ve imaret vakfiyesinin Veliyüddin tarafından tanzim edildiği ve şairimizin memuriyet hayatı hakkındaki kayıtlar düşünülürse, bu tarihten (830/1426) biraz evvel ya da biraz sonra doğduğu” fikrini ileri sürmüştür.
Latîfî, tezkiresinde ve Gelibolulu Âlî de Künhü’l-ahbâr adlı eserinde Ahmet Paşa’nın Bursa’da doğduğunu yazmışlarsa da bu bilgi yanlıştır. Daha eski kaynaklardan biri olan Sehî Tezkiresi ile Güldeste sahibi Beliğ, onun Edirne’de doğduğunu söylerler. Âşık Çelebi de tezkiresinde Ahmet Paşa’nın vârisi olan amcasının oğlu Edirneli Nâzır Çelebi ile görüştüğünü, ondan bilgi aldığını ve şairin Edirneli olduğunu yazar. Ayrıca son zamanlara kadar Edirne’de Veliyüddin oğlu adını taşıyan bir mahalle ve mescidin olması, şairin bu şehirde doğduğunu gösteren kuvvetli delillerdir. Latîfî ile Âlî’nin onu Bursalı göstermelerinin nedeni, şairin ömrünün çoğunu Bursa’da geçirmesi ve orada ölmesi olmalıdır.
Ahmet Paşa, II. Murat zamanında Edirne’de okumuştur. Devrin geçerli bilgileri yanında Arapça ve Farsça da öğrenmiştir. Öğrenimini bitirdikten sonra önce Bursa’da Sultan Murad Medresesi’nde (Muradiye Medresesi) müderrislik yaptıktan sonra 855/1451’de Edirne’ye kadı tayin edilmiştir. Fatih’in tahta geçmesinden sonra kazasker olan Ahmet Paşa bir süre sonra Fatih’in musahibi oldu ve vezirliğe yükseldi.
Padişaha ve Osmanlı devletine sadık olan, padişahtan çok fazla iltifat gören Ahmet Paşa bunca meziyetinin ve buna mukabil kendisine gösterilen teveccühünün başkaları tarafından kıskanıldığına şüphe yoktur. Sehî, Latîfî, Şakâik, Hasan Çelebi, Beyânî Tezkireleri ile diğer başka kaynakların ifadesine göre günün birinde Fatih’in hizmetkârlarından birine laf attığı için gazaba gelen Fatih kendisini vazifeden azleder ve hapsettirir. Âşık Çelebi ise Ahmet Paşa’nın birkaç fesatçının iftirasına uğradığını bildirir. Şair burada
Ey muhît-i keremün katresi ummân-ı kerem
Bâğ-ı cûd ebr-i kefünden tolu bârân-ı kerem
Beytiyle başlayan ve Kerem kasidesi unvanıyla tanınan 35 beyitlik meşhur kasidesini padişaha yollar ve affedilmesini rica eder. Bunun üzerine ölümden kurtulduğu tahmin edilen Ahmet Paşa, yevmiye otuz akçe vazife ile Bursa’ya tayin edildi. Orada Orhan, Muradiye ve Emir Sultan vakıflarının işlerini yürütmekle görevlendirildi. Bundan sonra bir daha İstanbul’a dönememiştir. Büyük edebiyat tarihçilerimizden Ali Nihad Tarlan, Kerem kasidesinin yazılışını başka bir sebebe bağlamakta ve yukarıdaki gibi bir hadisenin vukuuna ihtimal vermemektedir.
Ancak şair Bursa’da vazifelerden memnun kalmayıp Bursa’ya gelen Fatih’e durumunu arz ederek buradan affını isteyince Sultanönü (Eskişehir) sancağına, daha sonra da Tire ve Ankara sancak beyliğine tayin edilmiştir. Bu vazifelerin hiçbirinden memnun kalmayan şair, tekrar padişaha yolladığı bir şiiriyle Ankara’dan ayrılma ricasında bulunur. Bu ricası büyük bir ihtimalle Fatih’in ölümü nedeniyle yerine getirilememiştir.
Fatih’in 1481’de ölümü üzerine tahta geçen II. Bayezid’in zamanında tekrar eski itibarını kazandı. Ankara’dan ayrılma isteği II. Bayezid tarafından yerine getirilen şair Bursa’ya sancak beyi olarak tayin olundu ve ölünceye kadar orada kaldı.
Bursa’da idarî işler yanında edebî toplantılarla hayatını sürdürmüş olan
Ahmet Paşa 902/1497’de vefat edince, Muradiye Camii yanında önceden yaptırdığı medrese civarına gömüldü. Türbe daha sonra inşa edilmiştir.
Şiirleri: Eyâ peri nicesin hoş musun safâca mısın (Gazel)
Eyâ peri nicesin hoş musun safâca mısın
Gele beri nicesin hoş musun safâca mısın
Şeker dudaklı kamer yüzlü serv boyluların
Semen-beri nicesin hoş musun safâca mısın
Bahâr-ı hüsn ü behada belalı bülbülünün
Gül-i teri nicesin hoş musun safâca mısın
Bizimle bir nefes insanlık eyle soruşalım
Gel ey peri nicesin hoş musun safâca mısın
Sefer kılıp gelir Ahmet ki deye şehrimizin
Güzelleri nicesin hoş musun safâca mısın?
15.yy
XV. yüzyılın en usta divan şairi sayılan Ahmet Paşa, II. Murat devrinin büyüklerinden Kazasker Veliyüddin bin İlyas’ın oğludur. Ahmet Paşa’nın ne zaman doğduğu bilinmemektedir. Fuad Köprülü, İslâm Ansiklopedisi’nin Ahmet Paşa maddesinde “Edirne’de yaptırılan cami ve imaret vakfiyesinin Veliyüddin tarafından tanzim edildiği ve şairimizin memuriyet hayatı hakkındaki kayıtlar düşünülürse, bu tarihten (830/1426) biraz evvel ya da biraz sonra doğduğu” fikrini ileri sürmüştür.
Latîfî, tezkiresinde ve Gelibolulu Âlî de Künhü’l-ahbâr adlı eserinde Ahmet Paşa’nın Bursa’da doğduğunu yazmışlarsa da bu bilgi yanlıştır. Daha eski kaynaklardan biri olan Sehî Tezkiresi ile Güldeste sahibi Beliğ, onun Edirne’de doğduğunu söylerler. Âşık Çelebi de tezkiresinde Ahmet Paşa’nın vârisi olan amcasının oğlu Edirneli Nâzır Çelebi ile görüştüğünü, ondan bilgi aldığını ve şairin Edirneli olduğunu yazar. Ayrıca son zamanlara kadar Edirne’de Veliyüddin oğlu adını taşıyan bir mahalle ve mescidin olması, şairin bu şehirde doğduğunu gösteren kuvvetli delillerdir. Latîfî ile Âlî’nin onu Bursalı göstermelerinin nedeni, şairin ömrünün çoğunu Bursa’da geçirmesi ve orada ölmesi olmalıdır.
Ahmet Paşa, II. Murat zamanında Edirne’de okumuştur. Devrin geçerli bilgileri yanında Arapça ve Farsça da öğrenmiştir. Öğrenimini bitirdikten sonra önce Bursa’da Sultan Murad Medresesi’nde (Muradiye Medresesi) müderrislik yaptıktan sonra 855/1451’de Edirne’ye kadı tayin edilmiştir. Fatih’in tahta geçmesinden sonra kazasker olan Ahmet Paşa bir süre sonra Fatih’in musahibi oldu ve vezirliğe yükseldi.
Padişaha ve Osmanlı devletine sadık olan, padişahtan çok fazla iltifat gören Ahmet Paşa bunca meziyetinin ve buna mukabil kendisine gösterilen teveccühünün başkaları tarafından kıskanıldığına şüphe yoktur. Sehî, Latîfî, Şakâik, Hasan Çelebi, Beyânî Tezkireleri ile diğer başka kaynakların ifadesine göre günün birinde Fatih’in hizmetkârlarından birine laf attığı için gazaba gelen Fatih kendisini vazifeden azleder ve hapsettirir. Âşık Çelebi ise Ahmet Paşa’nın birkaç fesatçının iftirasına uğradığını bildirir. Şair burada
Ey muhît-i keremün katresi ummân-ı kerem
Bâğ-ı cûd ebr-i kefünden tolu bârân-ı kerem
Beytiyle başlayan ve Kerem kasidesi unvanıyla tanınan 35 beyitlik meşhur kasidesini padişaha yollar ve affedilmesini rica eder. Bunun üzerine ölümden kurtulduğu tahmin edilen Ahmet Paşa, yevmiye otuz akçe vazife ile Bursa’ya tayin edildi. Orada Orhan, Muradiye ve Emir Sultan vakıflarının işlerini yürütmekle görevlendirildi. Bundan sonra bir daha İstanbul’a dönememiştir. Büyük edebiyat tarihçilerimizden Ali Nihad Tarlan, Kerem kasidesinin yazılışını başka bir sebebe bağlamakta ve yukarıdaki gibi bir hadisenin vukuuna ihtimal vermemektedir.
Ancak şair Bursa’da vazifelerden memnun kalmayıp Bursa’ya gelen Fatih’e durumunu arz ederek buradan affını isteyince Sultanönü (Eskişehir) sancağına, daha sonra da Tire ve Ankara sancak beyliğine tayin edilmiştir. Bu vazifelerin hiçbirinden memnun kalmayan şair, tekrar padişaha yolladığı bir şiiriyle Ankara’dan ayrılma ricasında bulunur. Bu ricası büyük bir ihtimalle Fatih’in ölümü nedeniyle yerine getirilememiştir.
Fatih’in 1481’de ölümü üzerine tahta geçen II. Bayezid’in zamanında tekrar eski itibarını kazandı. Ankara’dan ayrılma isteği II. Bayezid tarafından yerine getirilen şair Bursa’ya sancak beyi olarak tayin olundu ve ölünceye kadar orada kaldı.
Bursa’da idarî işler yanında edebî toplantılarla hayatını sürdürmüş olan
Ahmet Paşa 902/1497’de vefat edince, Muradiye Camii yanında önceden yaptırdığı medrese civarına gömüldü. Türbe daha sonra inşa edilmiştir.
Şiirleri: Eyâ peri nicesin hoş musun safâca mısın (Gazel)
Eyâ peri nicesin hoş musun safâca mısın
Gele beri nicesin hoş musun safâca mısın
Şeker dudaklı kamer yüzlü serv boyluların
Semen-beri nicesin hoş musun safâca mısın
Bahâr-ı hüsn ü behada belalı bülbülünün
Gül-i teri nicesin hoş musun safâca mısın
Bizimle bir nefes insanlık eyle soruşalım
Gel ey peri nicesin hoş musun safâca mısın
Sefer kılıp gelir Ahmet ki deye şehrimizin
Güzelleri nicesin hoş musun safâca mısın?