EVGENC
f. Nedâmet, pişmanlık, pişman olma hâli.
EVHAD
Vahid. Tek.
EVHAL
(Vahal. C.) Sıvalar, balçıklar, çamurlar. * Mekânlar, hâneler, evler, durulacak veya oturulacak yerler.
EVHAM
Olmayan bir şeyi olur zannı ile meraklanma. Üzüntü. Vehimler. Kuruntular. Zarar ihtimâli çok az olan bir şeyden meraklanma ve üzülme.
EVHAMIN MÜDAFAASI
Vehimlerin def'edilmesi, kuruntuların kovulması.
EVHAM-SÂZ
f. Evham veren.
EVHAŞ
Nefret veren şey.
EVHAŞ
Daha vahşi. En vahşi.
EVHEN
En gevşek, çok zayıf, pek dayanıksız, kuvvetsiz tâkatı kalmamış.
EVİDDA
Ahbablar. Hâlis ve sâdık dostlar.
EVİL
Siyaset.
EVİND
f. Hud'a, hile, aldatma, oyun.
EVİY
Yerleşme. Yerine gelme. Koruma.
EV'İYE
(Viâ. C.) Mahfazalar, kaplar, gizlemeye veya saklamaya yarayan şeyler. * Damarlar.
EV'İYE-İ ŞA'RİYYE
Tıb: Siyah ve kırmızı kan damarları arasındaki gayetle ince olan damarlar.
EV'İYE-İ VERİDİYYE
Tıb: Siyah kan damarları.
EVK
(C: Evâk) Ağırlık, yük. * İçinde su biriken çukur yer.
EVKAF
(Vakıf. C.) Allah yoluna hizmet için verilip devamlı bırakılan şeyler. Sahibi tarafından şeriata uygun olarak bir hayır iş ve hasenata tahsis olunmuş mülk veya mallar. (Bak: Vakıf)Osmanlı devletini asırlar boyu kuvvetli bir devlet olarak ayakta tutan kuruluşlardan biri de vakıftır. Osmanlı tarihini inceleyen batı tarihçileri vakıf kuruluşlarına hayran kalmışlar ve kendi ülkelerinde bunun örneklerini kurmaya başlamışlardır. Amerika'da kurulmuş önemli vakıflar hâlen vardır. Vakıf müessesesini komünizme karşı çok mühim bir set olarak görmektedirler. Atalarımızın bu hayır kuruluşlarının bugün memleketimizde takdir edilmesi ve ihmâl edilmemesi gereklidir.
EVKAF-I HÜMAYUN
Tar: Padişahların ve onlara mensub olan kişilerin bıraktıkları vakıflar.
EVKAF-I MAZBUTE
İdaresi Evkaf Nezareti'ne ait olan vakıflar.
EVKAR
(Vekr. ve Vekre. C.) Kuş yuvaları.
EVKAS
Boynu kısa olan.
EVKAŞ
Ayak takımı. Terbiyesiz, ahlaksız, adi ve alçak kimse.
EVKAT
(Vakit. C.) Vakitler.
EVKAT-I HAMSE
Beş vakit. Sabah, öğle, ikindi, akşam ve yatsı namazlarının kılındığı vakitler.
EVKAT-I MUAYYENE
Belli vakitler, belli zamanlar.
EVKAT-I SALÂT
Namaz vakitleri.
EVKED
Pek te'kitli, çok kuvvetli, en kavi.
EV-KEMA KAL
Söylediği gibi. Söylendiği gibi. * Hadis-i Şerifi lâfzı ile aynen nakletmekte bir hata olmuşsa, mes'uliyetten kurtulmak için bu kelâm söylenir. "Bu naklettiğim hadisin metninde yanlışım varsa Peygamber (A.S.M.) aslında nasıl söylemiş ise aynen onu kastediyorum" demektir.
EVKES
Pinti ve soysuz kişi.
EVL
(Bak: Te'vil)
EVLA
Daha iyi, birincisi, başta gelmesi lâzım geleni.
EVLÂD
(Veled. C.) Veledler. Çocuklar.
EVLAD Ü IYAL
Çoluk çocuk. Evlâdlar ve karısı.
EVLÂD-I VATAN
Vatan çocukları.
EVLÂD-I ZÜKUR
Erkek çocuklar.
EVLADİYET
Evlâda mahsus, evladlık, bünüvvet.
EVLADİYYE
Evlatlık, evlada mahsus. * Mc: Çok sağlam ve dayanıklı ev veya eşya.
EVLAK
Delilik, cünun.
EVLEVİYET
Daha öncelik. Başta gelir olmak. Daha beğenilir. Daha münâsip olmak.
EVLİYA
(Veli. C.) Veliler. Nefsine değil, dâimâ Cenab-ı Hakk'ın rızâsına tâbi olmağa çalışan, ibâdet ve taatta, takvâ ve riyâzatda çok yüksek mertebelere ulaşıp Allahın (C.C.) mahbubu ve karibi olan büyük ve ender zâtlar. (Bak: Veli)
EVLİYA ÇELEBİ
Kütahya'lı olup, Mi: 25 Mart 1611'de doğmuştur. Meşhur eseri; Seyahatnâme'sidir.
EVLİYA-İ İZÂM
Büyük evliya.
EVLİYA-İ UMUR
İş başında bulunanlar, işleri idâreye vazifeli olanlar.(Ey evliya-i umur! Tevfik isterseniz, kavânin-i Âdetullaha tevfik-i hareket ediniz. Yoksa tevfiksizlik ile cevab-ı red alacaksınız. Zira, mâruf umum Enbiyanın memâlik-i İslâmiye ve Osmaniyeden zuhuru, Kader-i İlâhinin bir işaret ve remzidir ki; bu memleket insanlarının makine-i tekemmülâtının buharı diyanettir. Ve bu Asya ve Afrika tarlasının ve Rumeli bostanının çiçekleri, ziya-yı İslâmiyet ile neşv ü nema bulacaktır. H.)
EVN
Yab yab yürümek. * Vakarlı, sessiz ve ciddi olmak. * Heybenin bir gözü. * Denk.
EVRA
f. Hisar, kal'a, kale.
EVRAD
Virdler. (Bak: Vird)
EVRAK
(Vakar C.) Sahifeler. Yapraklar.
EVRAK
(C: Vuruk) Sivri ve uzun dişli. * Yüzü renkli güvercin. * Siyahı beyazına galip olan at ve deve. (Müe: Vürka)
EVRAK-I HAVÂDİS
Cerideler, gazeteler.
EVRAK-I NAKDİYYE
Kağıt paralar.
EVRAM
(Verem. C.) Veremler, vücudda hasıl olan yumrular, şişler.
EVRAN
Biçme, ölçü, mikyas, tahmin, keşif, biçim, endam, tenasüb.
EVRE
Ahmak kimse.
EVRE
f. Elbisenin dış yüzü.
EVREK
f. Çocukların ağaca ip takmak suretiyle yaptıkları salıncak.
EVRENCEN
f. Kadın bileziği.
EVREND
f. Hile, aldatma, hud'a, oyun. * Nam, şan, şeref. * Serir, erike, taht.
EVRENG
f. Taht, evrend. * Şan, şeref, nâm. * Zinet, süs. * Akıl, irfan. * Ağaç kurdu. * Hoş hâllilik, hâlin hoşluğu. * Hile, desise, hud'a, aldatma, oyun. * Yakışıklılık.
EVRENG-NİŞİN
f. Tahtta oturan, hükümdar.
EVRENG-ZİB
f. Tahtı süsleyen. Hükümdar, padişah.
EVRİDE
(Verid. C.) Vücudun her tarafından kalbe kanın gitmesini temin eden damarlar. Siyah kan damarları.(Sâni-i Hakîm, beden-i insanı, gayet muntazam bir şehir hükmünde halketmiştir. Damarların bir kısmı telgraf ve telefon vazifesini görür. Bir kısmı da, çeşmelerin boruları hükmünde, âb-ı hayat olan kanın cevelânına medardırlar. Kan ise; içinde iki kısım küreyvât halkedilmiş. Bir kısmı küreyvât-ı hamrâ tâbir edilir ki, bedenin hüceyrelerine erzak dağıtıyor. Ve bir kanun-i İlahî ile hüceyrelere erzak yetiştiriyor. (Tüccar ve erzak memurları gibi). Diğer kısmı küreyvât-ı beyzâdırlar ki; ötekilere nisbeten ekalliyettedirler. Vazifeleri, hastalık gibi düşmanlara karşı asker gibi müdafaadır ki, ne vakit müdafaaya girseler Mevlevi gibi iki hareket-i devriyye ile, sür'atli bir vaziyet-i acibe alırlar. Kanın hey'et-i mecmuası ise: İki vazife-i umumiyyesi var. Biri: Bedendeki hüceyratın tahribatını tâmir etmek. Diğeri; hüceyratın enkazlarını toplayıp, bedeni temizlemektir. Evride ve şerayin namında iki kısım damarlar var ki: Biri sâfi kanı getirir; dağıtır, sâfi kanın mecralarıdır. Diğer kısmı enkazı toplayan bulanık kanın mecrasıdır ki, şu ikinci ise kanı, "Ree" denilen nefesin geldiği yere getirirler.Sâni-i Hakîm, havada iki unsur halketmiştir. Biri azot, biri müvellid-ül-humuza. Müvellid-ül-humuza ise: Nefes içinde kana temas ettiği vakit, kanı telvis eden karbon unsur-u kesifini kehribar gibi kendine çeker, ikisi imtizaç eder. Buhari hâmız-ı karbon denilen (Semli havaî) bir maddeye inkılâb ettirir. Hem hararet-i gariziyyeyi te'min eder, hem kanı tasfiye eder. Çünki: Sâni-i Hakîm fenn-i kimyada aşk-ı kimyevi tâbir edilen bir münasebet-i şedideyi, müvellid-ül-humuza ile karbona vermiş ki: O iki unsur birbirine yakın olduğu vakit, o kanun-u İlâhî ile, o iki unsur imtizaç ederler. Fennen sabittir ki: İmtizaçtan hararet hâsıl olur. Çünki imtizaç, bir nevi ihtiraktır. Şu sırrın hikmeti şudur ki: O iki unsurun, herbirisinin zerrelerinin ayrı ayrı hareketleri var. İmtizaç vaktinde her iki zerre, yâni onun zerresi, bunun zerresiyle imtizaç eder, birtek hareketle hareket eder. Bir hareket muallâk kalır. Çünki imtizaçtan evvel iki hareket idi. Şimdi iki zerre, bir oldu. Her iki zerre, bir zerre hükmünde bir hareket aldı. Diğer hareket, Sâni-i Hakîm'in bir kanunu ile hararete inkılâb eder. Zaten "hareket, harareti tevlid eder" bir kanun-u mukarreredir. İşte bu sırra binaen beden-i insanîdeki hararet-i gariziyye, bu imtizac-ı kimyeviyye ile temin edildiği gibi, kandaki karbon alındığı için kan dahi sâfi olur. İşte nefes dahile girdiği vakit, vücudun hem âb-ı hayatını temizliyor. Hem nâr-ı hayatı işal ediyor. Çıktığı vakit, ağızda, mucizat-ı kudret-i İlâhiyye olan kelime meyvelerini veriyor. $ S.)
EVS
Bahşiş vermek. * Kurt.
EVSA'
Daha geniş. Çok vasi'.
EVSÂF
(Vasf. C.) Vasıflar, sıfatlar.
EVSÂF-I CEMİLE
Güzel vasıflar. İyi hasletler.
EVSÂF-I NİSBİYE
f. Ölçü ve kıyasa göre olan vasıflar. (Sıcaklık, soğuklukla bilindiği, karanlık derecesi aydınlıkla görüldüğü gibi.)
EVSAH
(Vesah. C.) Pislikler, murdarlıklar, kirler.
EVSAK
En çok inanılan, ziyade sağlam. Daha çok vüsuk sahibi.
EVSAL
(Vasl. C.) Vücuttaki mafsallar, oynaklar.
EVSAM
(Vasm. C.) Arlar, hayâlar, utanmalar.
EVSAN
(Vesen. C.) Putlar. Sanemler.
EVSAT
Ortada olmak. * Vasatta olan. Orta. Orta hâlli.
EVSÂT
(Vasat. C.) Ortalar. Vasatlar.
EVSÂT-I MUFASSAL
Kur'ân-ı Kerimin 86. suresi olan Tarık Suresinden 98. sure olan Beyyine Suresinin sonuna kadar olan surelerdir.
EVŞAB
Aşağılık kimse, âdi ve rezil kişi. Ayak takımı.
EVŞAL
(Veşl. C.) Damla damla akan su. * Birbiri ardınca katar gibi peşpeşe gelen kimseler.
EVŞAZ
Yardımcılar, tarafdarlar. Aşağılık ve ayak takımı olan kişiler. * Vücuttaki mafsallar, oynak yerler.
EVŞEN
Yaltakçı, dalkavuk.
EVŞENG
f. Sicim. İnce ip.
EVTAD
(Veted. C.) Direkler. Kazıklar. * Ricâlullahtan birine verilen isim.
EVTAD-ÜL ARZ
Tepeler. Dağlar. Arzın direkleri.
EVTAF
Kirpikleri uzun ve kaşı kıllı olan kimse.
EVTAN
(Vatan. C.) Vatanlar, insanın doğup büyüdüğü ve sevdiği memleketler, hatta uğrunda can verilen topraklar.
EVTAR
(Vatar. C.) İhtiyaçlar.
EVTAR
(Veter. C.) Tek, eşi olmayan (harf). * Saz telleri. Yay.
EVTAR-I ÂCİLE
Acil ihtiyaçlar.
EVTAS
Arap Yarımadasında, Hevâzın ilinde bir derenin ismi olup, Peygamberimizin (A.S.M.) Huneyn Vak'ası bu vâdide vuku bulmuştur.
EVVAB
(Evb. den) Rücu' eden. Geri dönen. * Günahlardan tevbe edip hakkı kabul eden.
EVVABÎN
Tevbe edip günahlardan dönenler.
EVVAH
Kusurunu bilerek, ah, vâh ederek yalvarmak. * Çok âh edip duâ eden. * Merhametli. Sağlam imanlı. Yakin ilim sahibi. Dinde çok âlim olan. Hz. İbrahim Aleyhisselâmın bir vasfı.
EVVEL
İlk. İbtida.
EVVELA
İlkönce, birinci olarak, herşeyden önce.
EVVEL-BAHAR
Nevbahar. İlkbahar.
EVVEL-BE-EVVEL
Herşeyden önce, ilk, evvelâ.
EVVEL-EMİRDE
İşin başlangıcında, herşeyden önce.
EVVELEN
Evvelâ, birinci, ilk olarak.
EVVELÎN
Evvelkiler, ilkler.
EVVELÎN Ü ÂHİRÎN
İlkler ve sonlar. Evvelkiler ve sonrakiler.
EVVELİYAT
Başlangıçlar. Mukaddemat. İlk öndekiler. İbtidaki cihetler. * Her akıllının tereddütsüz tasdik ve kabul edeceği hususlar. * Man: Mücerred mevzu ve mahmulleri arasındaki nisbet tasavvur edilince aklın kat'iyyetle teslim ve tasdik ettiği kaziyeler.
EVVELİYET
Evvel oluş. (Bak: Mecaz)
EVVEL-ÜL-EVÂİL
Evvellerin evveli. * Hâdiselerin başlangıcı.
EVY
Bir nesne yerine gelmek.
EVZA'
(Vaz'. C.) Haller. Durumlar.
EVZAH
Daha açık. Pek âşikâr. En vâzıh.
EVZA-I GARİBE
Garip haller.
EVZAK
İçinde su veya başka birşey biriken çukur yer.
EVZAN
(Vezin. C.) Vezinler. Tartılar.
EVZAN-I ARUZİYYE
Edb: Aruz vezinleri.
EVZAR
(Vizr. C.) Ağırlıklar. Yükler. * Mc: Günahlar. * (Vezer. C.) Kal'alar, kaleler, hisarlar, sığınılacak yerler. * Üstünlükler, galebeler. * Dağlar.
f. Nedâmet, pişmanlık, pişman olma hâli.
EVHAD
Vahid. Tek.
EVHAL
(Vahal. C.) Sıvalar, balçıklar, çamurlar. * Mekânlar, hâneler, evler, durulacak veya oturulacak yerler.
EVHAM
Olmayan bir şeyi olur zannı ile meraklanma. Üzüntü. Vehimler. Kuruntular. Zarar ihtimâli çok az olan bir şeyden meraklanma ve üzülme.
EVHAMIN MÜDAFAASI
Vehimlerin def'edilmesi, kuruntuların kovulması.
EVHAM-SÂZ
f. Evham veren.
EVHAŞ
Nefret veren şey.
EVHAŞ
Daha vahşi. En vahşi.
EVHEN
En gevşek, çok zayıf, pek dayanıksız, kuvvetsiz tâkatı kalmamış.
EVİDDA
Ahbablar. Hâlis ve sâdık dostlar.
EVİL
Siyaset.
EVİND
f. Hud'a, hile, aldatma, oyun.
EVİY
Yerleşme. Yerine gelme. Koruma.
EV'İYE
(Viâ. C.) Mahfazalar, kaplar, gizlemeye veya saklamaya yarayan şeyler. * Damarlar.
EV'İYE-İ ŞA'RİYYE
Tıb: Siyah ve kırmızı kan damarları arasındaki gayetle ince olan damarlar.
EV'İYE-İ VERİDİYYE
Tıb: Siyah kan damarları.
EVK
(C: Evâk) Ağırlık, yük. * İçinde su biriken çukur yer.
EVKAF
(Vakıf. C.) Allah yoluna hizmet için verilip devamlı bırakılan şeyler. Sahibi tarafından şeriata uygun olarak bir hayır iş ve hasenata tahsis olunmuş mülk veya mallar. (Bak: Vakıf)Osmanlı devletini asırlar boyu kuvvetli bir devlet olarak ayakta tutan kuruluşlardan biri de vakıftır. Osmanlı tarihini inceleyen batı tarihçileri vakıf kuruluşlarına hayran kalmışlar ve kendi ülkelerinde bunun örneklerini kurmaya başlamışlardır. Amerika'da kurulmuş önemli vakıflar hâlen vardır. Vakıf müessesesini komünizme karşı çok mühim bir set olarak görmektedirler. Atalarımızın bu hayır kuruluşlarının bugün memleketimizde takdir edilmesi ve ihmâl edilmemesi gereklidir.
EVKAF-I HÜMAYUN
Tar: Padişahların ve onlara mensub olan kişilerin bıraktıkları vakıflar.
EVKAF-I MAZBUTE
İdaresi Evkaf Nezareti'ne ait olan vakıflar.
EVKAR
(Vekr. ve Vekre. C.) Kuş yuvaları.
EVKAS
Boynu kısa olan.
EVKAŞ
Ayak takımı. Terbiyesiz, ahlaksız, adi ve alçak kimse.
EVKAT
(Vakit. C.) Vakitler.
EVKAT-I HAMSE
Beş vakit. Sabah, öğle, ikindi, akşam ve yatsı namazlarının kılındığı vakitler.
EVKAT-I MUAYYENE
Belli vakitler, belli zamanlar.
EVKAT-I SALÂT
Namaz vakitleri.
EVKED
Pek te'kitli, çok kuvvetli, en kavi.
EV-KEMA KAL
Söylediği gibi. Söylendiği gibi. * Hadis-i Şerifi lâfzı ile aynen nakletmekte bir hata olmuşsa, mes'uliyetten kurtulmak için bu kelâm söylenir. "Bu naklettiğim hadisin metninde yanlışım varsa Peygamber (A.S.M.) aslında nasıl söylemiş ise aynen onu kastediyorum" demektir.
EVKES
Pinti ve soysuz kişi.
EVL
(Bak: Te'vil)
EVLA
Daha iyi, birincisi, başta gelmesi lâzım geleni.
EVLÂD
(Veled. C.) Veledler. Çocuklar.
EVLAD Ü IYAL
Çoluk çocuk. Evlâdlar ve karısı.
EVLÂD-I VATAN
Vatan çocukları.
EVLÂD-I ZÜKUR
Erkek çocuklar.
EVLADİYET
Evlâda mahsus, evladlık, bünüvvet.
EVLADİYYE
Evlatlık, evlada mahsus. * Mc: Çok sağlam ve dayanıklı ev veya eşya.
EVLAK
Delilik, cünun.
EVLEVİYET
Daha öncelik. Başta gelir olmak. Daha beğenilir. Daha münâsip olmak.
EVLİYA
(Veli. C.) Veliler. Nefsine değil, dâimâ Cenab-ı Hakk'ın rızâsına tâbi olmağa çalışan, ibâdet ve taatta, takvâ ve riyâzatda çok yüksek mertebelere ulaşıp Allahın (C.C.) mahbubu ve karibi olan büyük ve ender zâtlar. (Bak: Veli)
EVLİYA ÇELEBİ
Kütahya'lı olup, Mi: 25 Mart 1611'de doğmuştur. Meşhur eseri; Seyahatnâme'sidir.
EVLİYA-İ İZÂM
Büyük evliya.
EVLİYA-İ UMUR
İş başında bulunanlar, işleri idâreye vazifeli olanlar.(Ey evliya-i umur! Tevfik isterseniz, kavânin-i Âdetullaha tevfik-i hareket ediniz. Yoksa tevfiksizlik ile cevab-ı red alacaksınız. Zira, mâruf umum Enbiyanın memâlik-i İslâmiye ve Osmaniyeden zuhuru, Kader-i İlâhinin bir işaret ve remzidir ki; bu memleket insanlarının makine-i tekemmülâtının buharı diyanettir. Ve bu Asya ve Afrika tarlasının ve Rumeli bostanının çiçekleri, ziya-yı İslâmiyet ile neşv ü nema bulacaktır. H.)
EVN
Yab yab yürümek. * Vakarlı, sessiz ve ciddi olmak. * Heybenin bir gözü. * Denk.
EVRA
f. Hisar, kal'a, kale.
EVRAD
Virdler. (Bak: Vird)
EVRAK
(Vakar C.) Sahifeler. Yapraklar.
EVRAK
(C: Vuruk) Sivri ve uzun dişli. * Yüzü renkli güvercin. * Siyahı beyazına galip olan at ve deve. (Müe: Vürka)
EVRAK-I HAVÂDİS
Cerideler, gazeteler.
EVRAK-I NAKDİYYE
Kağıt paralar.
EVRAM
(Verem. C.) Veremler, vücudda hasıl olan yumrular, şişler.
EVRAN
Biçme, ölçü, mikyas, tahmin, keşif, biçim, endam, tenasüb.
EVRE
Ahmak kimse.
EVRE
f. Elbisenin dış yüzü.
EVREK
f. Çocukların ağaca ip takmak suretiyle yaptıkları salıncak.
EVRENCEN
f. Kadın bileziği.
EVREND
f. Hile, aldatma, hud'a, oyun. * Nam, şan, şeref. * Serir, erike, taht.
EVRENG
f. Taht, evrend. * Şan, şeref, nâm. * Zinet, süs. * Akıl, irfan. * Ağaç kurdu. * Hoş hâllilik, hâlin hoşluğu. * Hile, desise, hud'a, aldatma, oyun. * Yakışıklılık.
EVRENG-NİŞİN
f. Tahtta oturan, hükümdar.
EVRENG-ZİB
f. Tahtı süsleyen. Hükümdar, padişah.
EVRİDE
(Verid. C.) Vücudun her tarafından kalbe kanın gitmesini temin eden damarlar. Siyah kan damarları.(Sâni-i Hakîm, beden-i insanı, gayet muntazam bir şehir hükmünde halketmiştir. Damarların bir kısmı telgraf ve telefon vazifesini görür. Bir kısmı da, çeşmelerin boruları hükmünde, âb-ı hayat olan kanın cevelânına medardırlar. Kan ise; içinde iki kısım küreyvât halkedilmiş. Bir kısmı küreyvât-ı hamrâ tâbir edilir ki, bedenin hüceyrelerine erzak dağıtıyor. Ve bir kanun-i İlahî ile hüceyrelere erzak yetiştiriyor. (Tüccar ve erzak memurları gibi). Diğer kısmı küreyvât-ı beyzâdırlar ki; ötekilere nisbeten ekalliyettedirler. Vazifeleri, hastalık gibi düşmanlara karşı asker gibi müdafaadır ki, ne vakit müdafaaya girseler Mevlevi gibi iki hareket-i devriyye ile, sür'atli bir vaziyet-i acibe alırlar. Kanın hey'et-i mecmuası ise: İki vazife-i umumiyyesi var. Biri: Bedendeki hüceyratın tahribatını tâmir etmek. Diğeri; hüceyratın enkazlarını toplayıp, bedeni temizlemektir. Evride ve şerayin namında iki kısım damarlar var ki: Biri sâfi kanı getirir; dağıtır, sâfi kanın mecralarıdır. Diğer kısmı enkazı toplayan bulanık kanın mecrasıdır ki, şu ikinci ise kanı, "Ree" denilen nefesin geldiği yere getirirler.Sâni-i Hakîm, havada iki unsur halketmiştir. Biri azot, biri müvellid-ül-humuza. Müvellid-ül-humuza ise: Nefes içinde kana temas ettiği vakit, kanı telvis eden karbon unsur-u kesifini kehribar gibi kendine çeker, ikisi imtizaç eder. Buhari hâmız-ı karbon denilen (Semli havaî) bir maddeye inkılâb ettirir. Hem hararet-i gariziyyeyi te'min eder, hem kanı tasfiye eder. Çünki: Sâni-i Hakîm fenn-i kimyada aşk-ı kimyevi tâbir edilen bir münasebet-i şedideyi, müvellid-ül-humuza ile karbona vermiş ki: O iki unsur birbirine yakın olduğu vakit, o kanun-u İlâhî ile, o iki unsur imtizaç ederler. Fennen sabittir ki: İmtizaçtan hararet hâsıl olur. Çünki imtizaç, bir nevi ihtiraktır. Şu sırrın hikmeti şudur ki: O iki unsurun, herbirisinin zerrelerinin ayrı ayrı hareketleri var. İmtizaç vaktinde her iki zerre, yâni onun zerresi, bunun zerresiyle imtizaç eder, birtek hareketle hareket eder. Bir hareket muallâk kalır. Çünki imtizaçtan evvel iki hareket idi. Şimdi iki zerre, bir oldu. Her iki zerre, bir zerre hükmünde bir hareket aldı. Diğer hareket, Sâni-i Hakîm'in bir kanunu ile hararete inkılâb eder. Zaten "hareket, harareti tevlid eder" bir kanun-u mukarreredir. İşte bu sırra binaen beden-i insanîdeki hararet-i gariziyye, bu imtizac-ı kimyeviyye ile temin edildiği gibi, kandaki karbon alındığı için kan dahi sâfi olur. İşte nefes dahile girdiği vakit, vücudun hem âb-ı hayatını temizliyor. Hem nâr-ı hayatı işal ediyor. Çıktığı vakit, ağızda, mucizat-ı kudret-i İlâhiyye olan kelime meyvelerini veriyor. $ S.)
EVS
Bahşiş vermek. * Kurt.
EVSA'
Daha geniş. Çok vasi'.
EVSÂF
(Vasf. C.) Vasıflar, sıfatlar.
EVSÂF-I CEMİLE
Güzel vasıflar. İyi hasletler.
EVSÂF-I NİSBİYE
f. Ölçü ve kıyasa göre olan vasıflar. (Sıcaklık, soğuklukla bilindiği, karanlık derecesi aydınlıkla görüldüğü gibi.)
EVSAH
(Vesah. C.) Pislikler, murdarlıklar, kirler.
EVSAK
En çok inanılan, ziyade sağlam. Daha çok vüsuk sahibi.
EVSAL
(Vasl. C.) Vücuttaki mafsallar, oynaklar.
EVSAM
(Vasm. C.) Arlar, hayâlar, utanmalar.
EVSAN
(Vesen. C.) Putlar. Sanemler.
EVSAT
Ortada olmak. * Vasatta olan. Orta. Orta hâlli.
EVSÂT
(Vasat. C.) Ortalar. Vasatlar.
EVSÂT-I MUFASSAL
Kur'ân-ı Kerimin 86. suresi olan Tarık Suresinden 98. sure olan Beyyine Suresinin sonuna kadar olan surelerdir.
EVŞAB
Aşağılık kimse, âdi ve rezil kişi. Ayak takımı.
EVŞAL
(Veşl. C.) Damla damla akan su. * Birbiri ardınca katar gibi peşpeşe gelen kimseler.
EVŞAZ
Yardımcılar, tarafdarlar. Aşağılık ve ayak takımı olan kişiler. * Vücuttaki mafsallar, oynak yerler.
EVŞEN
Yaltakçı, dalkavuk.
EVŞENG
f. Sicim. İnce ip.
EVTAD
(Veted. C.) Direkler. Kazıklar. * Ricâlullahtan birine verilen isim.
EVTAD-ÜL ARZ
Tepeler. Dağlar. Arzın direkleri.
EVTAF
Kirpikleri uzun ve kaşı kıllı olan kimse.
EVTAN
(Vatan. C.) Vatanlar, insanın doğup büyüdüğü ve sevdiği memleketler, hatta uğrunda can verilen topraklar.
EVTAR
(Vatar. C.) İhtiyaçlar.
EVTAR
(Veter. C.) Tek, eşi olmayan (harf). * Saz telleri. Yay.
EVTAR-I ÂCİLE
Acil ihtiyaçlar.
EVTAS
Arap Yarımadasında, Hevâzın ilinde bir derenin ismi olup, Peygamberimizin (A.S.M.) Huneyn Vak'ası bu vâdide vuku bulmuştur.
EVVAB
(Evb. den) Rücu' eden. Geri dönen. * Günahlardan tevbe edip hakkı kabul eden.
EVVABÎN
Tevbe edip günahlardan dönenler.
EVVAH
Kusurunu bilerek, ah, vâh ederek yalvarmak. * Çok âh edip duâ eden. * Merhametli. Sağlam imanlı. Yakin ilim sahibi. Dinde çok âlim olan. Hz. İbrahim Aleyhisselâmın bir vasfı.
EVVEL
İlk. İbtida.
EVVELA
İlkönce, birinci olarak, herşeyden önce.
EVVEL-BAHAR
Nevbahar. İlkbahar.
EVVEL-BE-EVVEL
Herşeyden önce, ilk, evvelâ.
EVVEL-EMİRDE
İşin başlangıcında, herşeyden önce.
EVVELEN
Evvelâ, birinci, ilk olarak.
EVVELÎN
Evvelkiler, ilkler.
EVVELÎN Ü ÂHİRÎN
İlkler ve sonlar. Evvelkiler ve sonrakiler.
EVVELİYAT
Başlangıçlar. Mukaddemat. İlk öndekiler. İbtidaki cihetler. * Her akıllının tereddütsüz tasdik ve kabul edeceği hususlar. * Man: Mücerred mevzu ve mahmulleri arasındaki nisbet tasavvur edilince aklın kat'iyyetle teslim ve tasdik ettiği kaziyeler.
EVVELİYET
Evvel oluş. (Bak: Mecaz)
EVVEL-ÜL-EVÂİL
Evvellerin evveli. * Hâdiselerin başlangıcı.
EVY
Bir nesne yerine gelmek.
EVZA'
(Vaz'. C.) Haller. Durumlar.
EVZAH
Daha açık. Pek âşikâr. En vâzıh.
EVZA-I GARİBE
Garip haller.
EVZAK
İçinde su veya başka birşey biriken çukur yer.
EVZAN
(Vezin. C.) Vezinler. Tartılar.
EVZAN-I ARUZİYYE
Edb: Aruz vezinleri.
EVZAR
(Vizr. C.) Ağırlıklar. Yükler. * Mc: Günahlar. * (Vezer. C.) Kal'alar, kaleler, hisarlar, sığınılacak yerler. * Üstünlükler, galebeler. * Dağlar.