HA
Kelime-i tenbihtir. İşaret ismi olan Zâ ve Zi kelimeleri ile Hâzâ Hâzihi Hâzâke gibi. Bundan başka "hâ" tenbih edatı olarak kelimeye dâhil edilir. (Hâzâ ) da olduğu gibi yakını ifade eder. İşaret ismi veya nida olur. (Eyyühâ ) daki gibi.
HA
f. "İşte!" mânasınadır. * Cemi edatıdır. Kelimelerle birleşerek onları çoğul yapar. Meselâ: Ayine-hâ : Aynalar. Der-hâ : Kapılar. Esb-hâ : Atlar. Zülüf-hâ : Zülüfler.
HA
harfinin ismidir. Ebcede göre beş sayısına delâlet eden ( ) harfi, mehmusedendir. Bazan başka harfe yâni "yâ" veya "hemze" veya "elif"e kalbolur. Bir kelimenin evveline ve âhirine ilâve edilebilir. Arabçada beş vecih üzere müstameldir:1- Zamir olarak, nasb ve cerr yerlerinde kullanılır.2- Gaib harfi olur. Mücerret gaib mânasına gelir: ( Ebûhu: Onun babası) kelimesinde olduğu gibi.3- Sekte "Hâ"sıdır. Kelimenin sonunda olan harekeyi veya harfi beyan için diğerine eklenir. ( Mâ-hiye) ve ( Hâ-hünâ) da olduğu gibi.4- Soru hemzesinden değişmiş olan "hâ" dır.5- Müennes işareti olan "hâ" dır.
HA
Osmanlı alfabesinde sekizinci harftir ve ebced sayısı ile de sekizi ifade eder. şeklinde okunursa: Haram şey, haşarı yüzsüz kadın mânâlarına gelir.
HA(Y)
f. Çiğneyen mânasına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Şeker-hâ : Şeker çiğneyen. * Mc: Tatlı sözlü, güzel ve dokunmaz sözler söyleyen.
HAB
f. Uyku. Rü'yâ.
HAB'
Gizli, saklı, hafi. * Gizlemek, örtmek, setretmek.
HAB (HÂBE)
Günah. Suç.
HABAB
(Habâbe) Son derece muhabbet. * Su üzerindeki hava kabarcığı.
HABAİB
(Habibe. C.) Habibeler, sevgili kadınlar.
HABAİK
(Habike. C.) Kehkeşanlar, samanyolları. * Çizgiler.
HABAİL
(Hibale. C.) Ağ, tuzak, bağ, kement.
HABAİL-İ MEVT
Ölümün sebepleri.
HABAİL-ÜŞ ŞEYTAN
Şeytanın tuzakları. * Kadınlar.
HABAİS
(Habise. C.) Kötülükler. Murdar ve pis şeyler.
HABAK
f. Mandıra, ağıl. * Dört yanı bir duvar veya set ile çevrilmiş yer, avlu.
HABAL
Bozulma, düzensizlik. Karma karışıklık. * Sıkıntı, hüzün, keder, üzüntü.
HABALA
(Hublâ. C.) Gebeler.
HABALEYAT
(Habâlâ. C.) Hâmileler, gebeler.
HAB-ALUD
Uykulu. Uyku karışık.
HABAR
(C.: Habârât) İmzâ. Mühür, damga.
HABARAT
(Habâr. C.) İmzâlar. * Damgalar.
HABARÎR
(Hıbrîr. C.) Dağçiçekleri. Dağda yetişen çiçekler.
HABASET
(Hubs) Murdarlık, pislik, kötülük.
HABAT
Vücuttaki bir yara iyileştikten veya vücuda bir sopa ile vurulduktan sonra bedende kalan iz. * Davarın çok yemekten dolayı karnının şişmesi.
HABAYA
Gizli işler, gizli şeyler. * Defineler.
HABAZ
Hareket. * Bâtıl olmak. * Eksilmek.
HABB
Aldatıcı, kurnaz, hileci, hilekâr. * Denizin kabarması, denizde dalga olması.
HABB
Tane, çekirdek. * Yuvarlak olarak hazırlanmış ilâç. * Buğday tanesi veya buna benzer tohum.
HABBAL
(Habl. dan) Urgan ve ip satan kimse.
HABBAR
Terzi. * Mürekkepçi.
HABBAS
Zindancı, gardiyan, hapseden.
HABBAT
(Habbe. C.) Habbeler, tohumlar, tâneler. * Haplar.
HABBAZ
(Hubz. dan) Ekmekçi. Ekmek yapan veya satan kimse.
HABBAZÎ
Ekmekçilikle ilgili.
HABBE
Tane. Tohum. * İhtiyaç. * Parça. * Dirhemin 1/48 kadarı.
HABBE
Gammazlık yapan kadın. (Müz: Habb)
HABBE (HUBBE)
Yol, tarik.
HABBET-ÜL KALB
(Bak: Süveydâ)
HABBET-ÜS SEVDA
Çörek otu.
HABBEYİ KUBBE YAPMAK
Değeri olmayan bir şeye çok fazla ehemmiyet vermek. Zihinde büyütmek.
HABBEZA
Ne güzel, ne sevimli, ne hoş mânâsında bir takdir edatıdır.
HABBÜL BÜLUĞ
(Habb-ül büluğ) Erginlik çağındaki erkek ve kız çocukların yüzlerinde ve alınlarında çıkan sivilceler.
HABC
Devenin ot yemekten dolayı karnının şişmesi. * Vurmak.
HABC
Vurmak, darbetmek.
HABCAME
f. Gecelik ve pijama gibi gece uyurken giyilen elbise.
HAB-DİDE
f. "Rüya görmüş." Büluğa ermiş genç.
HABE
Zarara ziyana uğradı (mânâsına fiil).
HABE
f. Sıkılma, bunalma, darlanma, boğulma.
HABEB
Aldatma, kandırma. Hile, kurnazlık.
HABEK
f. Üzülme, sıkıntı yapma. * Sıkılma, bunalma.
HABEL
Ana rahmindeki çocuk, cenin. * Gebelik, gebe olma zamanı. * Fls: Musallat fikir.
HABELE
Üzüm çubuğu.
HABELLAK
Küçük olup büyümeyen koyun.
HABEN
Kısaltma, azaltma, kasma. * Edb: Aruzda "fâilâtün" den "ât" hecesini atarak, nazmı "fâilün" veznine sokma.
HABEN
Siroz denilen ve karında su toplanmasından ileri gelen bir hastalık.
HABENDAT
Şişman kadın.
HABENNEKA
(Bak: Hebenneka)
HABENTA'
Kısa boylu, tıknaz kişi.
HABER
Hâriçten insanın fikrine intikal eden ilim. * Yeni havadis. Ağızdan ağıza nakledilen söz. * Peyam. Peygam. Nebe'. İlim ve malumat. Bilgi. * Hadis, Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselâm'ın sözü. * Edb: Hâdiseyi bildiren fiil veya cümle. * Gr: Müsned. Mübtedanın mukabili. Bir isme yakıştırılan sıfat. Allah büyüktür cümlesinde: Allah, mübteda; büyüktür, onun haberidir. Bu, mübteda ise beraber tam bir cümle teşkil eden; merfu' bir isim, fiil veya cümle olabilir. (Bak: Müsned)
HABER
Berelenme, yaralanma. Çürüme.
HABERDAR
Haberli, vâkıf, bir mes'eleden haberi olan.
HABERÎ
(Haberiyye) Haberle ilgili. Haberden ibaret olan. * Gr: Yüklemle ilgili.
HABER-İ KÂZİB
Yalan haber.
HABER-İ MEŞHUR
Bidayette râvisi mahdut iken sonraki devirlerde, yalan üzere ittifakları muhal olan bir cemaat tarafından nakledilegelen makbul hadistir. (Ist. Fık.K.)
HABER-İ MÜTEVATİR
Birçok kimselerin çokları vasıtası ile rivâyet ettikleri hadis.
HABER-İ SÂDIK
Doğru haber. Hz. Peygamber'in (A.S.M.) sözü. Hadis.
HABER-İ VÂHİD
Bir sahabeden, bir kişiden veya bir koldan gelen sahih hadis. (Bak: Mütevatir)
HABERKAS
Küçük deve. * Küçük adam.
HABERPİJUH
f. Haber almaya çalışan. Haber araştıran, haber toplayan.
HABES(E)
(Habis. C.) Kötüler. Alçaklar. Pisler. * Necaset denilen ve maddeten pis şeyler (Necis veya necaset-i hakikiye de denir.)
HABEŞ
Afrika'nın Kızıldeniz sâhili güneyinde müstakil bir memleket. Bu memleket ahalisinden olan. * Beyaz ve siyah arasında koyu esmer adam.
HABEŞÎ
Habeş memleketi ahalisinden olan. Habeş'e mensub ve müteallik olan. * Koyu esmer renkli adam. * Hat, tezhib, minyatür gibi güzel san'atlarda kullanılan bir cins kâğıt.
HABETIKTIK
Atın tırnağı taşa dokunduğunda çıkan ses.
HABEVKERA
Belâ, mihnet.
HABGAH
f. Yatak odası. * Uyunacak yer.
HAB-GÜZAR
f. Uyuyan, uyuyucu.
HABHAB
Takunye. * Canbaz ayaklığı.
HABHAB
(C: Habâhıb) Kısa boylu adam.
HABHAB
Karpuz.
HABHABE
Yumuşaklık, rahavet. * Muzdarip olmak, acı çekmek.
HABHABÎ
İşsiz güçsüz boş olarak dolaşan adamlar.
HÂB-I ADEM
Ölüm uykusu.
HÂB-I CÂVİD
Ebedî uyku, ölüm.
HÂB-I GAFLET
Gaflet uykusu.
HÂB-I GİRAN
Ağır uyku.
HÂB-I HARGUŞ
Tavşan uykusu. Şüpheli ve hafif uyku. * Yalan, hile.
HÂB-I NUŞİN
Tatlı uyku.
HÂB-I RAHAT
İstirahat için uyku.
HABIT
(Hübut. dan) Yukarıdan aşağıya inen. İnici. Düşen. Hübut eden.
HABIT
Susturucu. * Batıl kılan. İptal ettiren. * Değersizleşen.
HABİ
Sürünüp emekleyen ufak çocuk.
HABİB
(Hubb. dan) Sevilen. Sevgili. Seven. Dost.
HABİB-ULLAH
(Habib-i Hudâ) Allah'ın sevgilisi. Hz. Muhammed (A.S.M.) (Eğer Allah'a muhabbetiniz varsa Habibullah'a ittiba edilecek. İttiba edilmezse netice veriyor ki; Allah'a muhabbetiniz yoktur. Muhabbetullah varsa netice verir ki; Habibullah'ın sünnet-i seniyesine ittibaı intac eder. L.)(Sâni-i Âlem'in; âsârın şehadetiyle nihayetsiz cemâl ve kemâli vardır. Cemâl, hem kemâl, ikisi de mahbub-u lizâtihidirler. Yâni bizzat sevilirler. Öyle ise, o cemâl ve kemâl sahibinin cemâl ve kemâline nihayetsiz bir muhabbeti vardır. O nihayetsiz muhabbeti, masnuatında çok tarzlarda tezahür ediyor. Masnuatını sever, çünki, masnuatının içinde cemâlini, kemâlini görür. Masnuat içinde en sevimli ve en âlî, zihayattır. Zihayatlar içinde en sevimli ve âli, zişuurdur. Ve zişuurun içinde câmiiyet itibariyle en sevimli, insanlar içinde bulunur. İnsanlar içinde istidadı tamamiyle inkişaf eden, bütün masnuatta münteşir ve mütecelli, kemâlâtın nümunelerini gösteren fert, en sevimlidir... İşte: Sâni-i Mevcudat, bütün mevcudatta intişar eden tecelli-i muhabbetin bütün envaını; bir noktada, bir âyinede görmek ve bütün enva-ı cemâlini, Ehadiyyet sırriyle göstermek için şecere-i hilkatten bir meyve-i münevver derecesinde ve kalbi, o şecerenin hakaik-ı esasiyyesini istiab edecek bir çekirdek hükmünde olan bir zâtı, o mebde'-i evvel olan çekirdekten tâ münteha olan meyveye kadar bir hayt-ı ittisal hükmünde olan bir Mi'rac ile, o ferdin, kâinat nâmına mahbubiyyetini göstermek ve huzuruna celbetmek ve rü'yet-i cemâline müşerref etmek ve ondaki hâlet-i kudsiyyeyi başkasına sirayet ettirmek için kelâmiyle taltif edip, fermaniyle tavzif etmektir... S.)
HABİB-ÜL BEKKÂÎN
Ağlayanların sevgilisi. Ağlayanların habibi.
HABÎDE
(C.: Hâbidegân) f. Uyuya kalmış, uykuya dalmış, uyumuş.
HABÎE
Görülmemiş, daha henüz keşfedilmemiş. * Göze görülmeyen şey. * Kesilmiş, parça parça olmuş.
HABİH
Ağaçla vurmak. * Bölmek.
HABÎKE
(C.: Habâik) Kehkeşan, samanyolu. * Çizgi. * (C.: Hubük) Dikkat ve itina ile, sağlam ve san'atlı dokunmuş, yol yol hâreli güzel kumaş.
HABİL
Sihirbaz, efsuncu, büyücü. * Kement ile yakalanan canavar.
HABİL
İlk insan Hz. Adem'in (A.S.) oğullarından birinin ismi.
HABÎL
Yiğit, bahadır, genç, delikanlı. * Tuzak, ağ.
HABİLE
Gebe, hâmile, yüklü.
HABÎN
Zakkum ağacı.
HABİR
Haberli. Haberdar. Agâh. Âlim. Arif-i billâh. * Herşeyi bilen Allah (C.C.)
HABİR
Taze ve yeni şey.
HABİRÂNE
f. Bilgili ve haberdar olana yakışır şekilde.
HABİS
Bağışlanan şey. Mukabilinde bir ücret istenmeyen şey. Parasız olarak verilen nesne.
HABİS
Hapseden. Tutan. Hapishâneye atan.
HABÎS
(Hubs. dan) Fesadcı. Hilekâr. Alçak tabiatlı. Kötü. Pis.
HABİS(A)
Un helvası.
HABİSTAN
f. Yatakhane, yatak odası.
HABÎT
Fâsid, yaramaz, bozuk.
HABİYE
(C: Havâbi) Küp. * Küçük havuz. * Kuyu.
HABK
Bükmek. * Sağlam yapmak. * İyi dokumak.
HABL
İp. Urgan. Halat. * Tıb: Vücudda ip gibi olan âzalar.
HABL
Bir şeyin bozulması. Noksan olmak. * Delirmek.
HABL-İ MEVHUM
Mc: Daima olacak gibi görünüp de gittikçe uzaklaşan istek, gaye. Mevhum ip.
HABLULLAH
Allah'ın ipi. Kur'an-ı Kerim. Allah'a kavuşma vasıtası. İhlâs. İtaat. Cemaat.
HABL-ÜL MESAKÎN
Sarmaşık bitkisi.
HABL-ÜL METİN
Sağlam ip. * Mc: İslamiyet. Kur'an-ı Kerim.
HABL-ÜL VERİD
Şah damarı. Atar damar.
HABN
Eteğini kaldırmak. * Bir şeyi kabzetmek, almak.
HABN
Karnın şişmesi.
HABNA'
Çıbanları olan kadın.
HABNADİDE
(Hâb-nâdide) f. Büluğa ermemiş çocuk. Erginlik çağına gelmemiş erkek veya kız.
HAB-NAK
f. Uykusu gelmiş kimse, uykulu kişi.
HABNAME
f. Rüya kitabı.
HABR
(C.: Ehbâr) Alim ve sâlih kimse. Bilgili. Ehl-i ilim. * Ferahlık. * Nimet, vüs'at. * Refah, sürur. (Bak: Hibr) * Tıb: Dişlerin beyazına ârız olan sarılık.
HABR
(C: Hubur) Büyük tuluk.
HABRA'
(C: Habâri-Haberât) Sedir ağacı biten düz yer. Yumuşak yer.
HABREKÎ
Kene böceği.
HABRENCE
Güzel yemek. * Yumuşak.
HABRÎR
Şey mânâsına gelir bir isim.
HABR-ÜL ÜMMET
Ümmetin âlimi, meşhur âlim.
HABS
Hapis, alıkoyma, bir yere kapatıp dışarı çıkarmama. Salıvermeme. * Zaptetme, tutma.
HABS
Murdar, pis. Çirkin. * Ayıp, günah.
HABS
Bir kaç şeyi birden karıştırmak.
HABS-İ BEVL
İdrarını tutma.
HABS-İ DÜMÛ'
Metanet gösterip gözyaşlarını zaptetme.
HABS-İ MÜNFERİD
Tek başına olan hapis. Hapishanede bir kişilik hücre. * Ehl-i dalâlet için olan ölüm ve kabir.
HABŞ
Cemetmek, toplamak.
HABT
Yanlış hareket. * Maktulün kanının heder olması. * Bozma, ibtâl etme, muteberliğini kaybettirme. * Bir bahis veya münazarada karşısındakinin hatasını isbat ile onu ilzam edip susturma.
HABT
(C.: Ahbât) Sükun. Huşu. * Sönmek. * Çukur yer. * Düz yer.
HABT
Şiddetli vurmak. Önünü görmeyerek körcesine basıp yürümek. * Yanılmak, unutmak, hatâ etmek. * Fesada vermek. * Hiç umulmayan birisinden yardım istemek. * Cin çarpmak.
HABT U HATA
Düzensizlik, yanlış, hata.
HABT-İ A'MÂL
İrtidad eden, yâni dinden çıkan bir kimsenin, dindar iken yapmış olduğu ibadetlerinin ibtâl olup sevapsız kalması.HABTER : Kısa boylu.
HABUL
Hurma ağacına çıkarken kullanılan urgan.
HABUS
Galip kimse.
HABY
(C.: Hıbâyâ) Örtmek. * Gizli olan.
HABZ
Ekmek pişirmek. * Ekmek vermek. * Sözü birbiri ardınca söyleyip yürümek. * Devenin ayağını yere vurması.
HAC
f. Put, haç.
HAC
(Hâcet. C.) İhtiyaçlar. * Devedikenleri.
HACA
Haris olmak. * Akıllı.
HACA'
(C.: Ahcâ) Akıl. * Nahiye.
HACAC (HİCÂC)
Kaş kemiği.
HACACE
(C.: Hıcc) Su üstünde olan yağmur kabarcığı.
HACALET
Utanma. Utanç.
HACALET-ÂVER
f. Utandırıcı. Utanç veren.
HACAMET
(Hacamat) Tıb: Vücudun bir tarafından kan aldırmak.
Kelime-i tenbihtir. İşaret ismi olan Zâ ve Zi kelimeleri ile Hâzâ Hâzihi Hâzâke gibi. Bundan başka "hâ" tenbih edatı olarak kelimeye dâhil edilir. (Hâzâ ) da olduğu gibi yakını ifade eder. İşaret ismi veya nida olur. (Eyyühâ ) daki gibi.
HA
f. "İşte!" mânasınadır. * Cemi edatıdır. Kelimelerle birleşerek onları çoğul yapar. Meselâ: Ayine-hâ : Aynalar. Der-hâ : Kapılar. Esb-hâ : Atlar. Zülüf-hâ : Zülüfler.
HA
harfinin ismidir. Ebcede göre beş sayısına delâlet eden ( ) harfi, mehmusedendir. Bazan başka harfe yâni "yâ" veya "hemze" veya "elif"e kalbolur. Bir kelimenin evveline ve âhirine ilâve edilebilir. Arabçada beş vecih üzere müstameldir:1- Zamir olarak, nasb ve cerr yerlerinde kullanılır.2- Gaib harfi olur. Mücerret gaib mânasına gelir: ( Ebûhu: Onun babası) kelimesinde olduğu gibi.3- Sekte "Hâ"sıdır. Kelimenin sonunda olan harekeyi veya harfi beyan için diğerine eklenir. ( Mâ-hiye) ve ( Hâ-hünâ) da olduğu gibi.4- Soru hemzesinden değişmiş olan "hâ" dır.5- Müennes işareti olan "hâ" dır.
HA
Osmanlı alfabesinde sekizinci harftir ve ebced sayısı ile de sekizi ifade eder. şeklinde okunursa: Haram şey, haşarı yüzsüz kadın mânâlarına gelir.
HA(Y)
f. Çiğneyen mânasına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Şeker-hâ : Şeker çiğneyen. * Mc: Tatlı sözlü, güzel ve dokunmaz sözler söyleyen.
HAB
f. Uyku. Rü'yâ.
HAB'
Gizli, saklı, hafi. * Gizlemek, örtmek, setretmek.
HAB (HÂBE)
Günah. Suç.
HABAB
(Habâbe) Son derece muhabbet. * Su üzerindeki hava kabarcığı.
HABAİB
(Habibe. C.) Habibeler, sevgili kadınlar.
HABAİK
(Habike. C.) Kehkeşanlar, samanyolları. * Çizgiler.
HABAİL
(Hibale. C.) Ağ, tuzak, bağ, kement.
HABAİL-İ MEVT
Ölümün sebepleri.
HABAİL-ÜŞ ŞEYTAN
Şeytanın tuzakları. * Kadınlar.
HABAİS
(Habise. C.) Kötülükler. Murdar ve pis şeyler.
HABAK
f. Mandıra, ağıl. * Dört yanı bir duvar veya set ile çevrilmiş yer, avlu.
HABAL
Bozulma, düzensizlik. Karma karışıklık. * Sıkıntı, hüzün, keder, üzüntü.
HABALA
(Hublâ. C.) Gebeler.
HABALEYAT
(Habâlâ. C.) Hâmileler, gebeler.
HAB-ALUD
Uykulu. Uyku karışık.
HABAR
(C.: Habârât) İmzâ. Mühür, damga.
HABARAT
(Habâr. C.) İmzâlar. * Damgalar.
HABARÎR
(Hıbrîr. C.) Dağçiçekleri. Dağda yetişen çiçekler.
HABASET
(Hubs) Murdarlık, pislik, kötülük.
HABAT
Vücuttaki bir yara iyileştikten veya vücuda bir sopa ile vurulduktan sonra bedende kalan iz. * Davarın çok yemekten dolayı karnının şişmesi.
HABAYA
Gizli işler, gizli şeyler. * Defineler.
HABAZ
Hareket. * Bâtıl olmak. * Eksilmek.
HABB
Aldatıcı, kurnaz, hileci, hilekâr. * Denizin kabarması, denizde dalga olması.
HABB
Tane, çekirdek. * Yuvarlak olarak hazırlanmış ilâç. * Buğday tanesi veya buna benzer tohum.
HABBAL
(Habl. dan) Urgan ve ip satan kimse.
HABBAR
Terzi. * Mürekkepçi.
HABBAS
Zindancı, gardiyan, hapseden.
HABBAT
(Habbe. C.) Habbeler, tohumlar, tâneler. * Haplar.
HABBAZ
(Hubz. dan) Ekmekçi. Ekmek yapan veya satan kimse.
HABBAZÎ
Ekmekçilikle ilgili.
HABBE
Tane. Tohum. * İhtiyaç. * Parça. * Dirhemin 1/48 kadarı.
HABBE
Gammazlık yapan kadın. (Müz: Habb)
HABBE (HUBBE)
Yol, tarik.
HABBET-ÜL KALB
(Bak: Süveydâ)
HABBET-ÜS SEVDA
Çörek otu.
HABBEYİ KUBBE YAPMAK
Değeri olmayan bir şeye çok fazla ehemmiyet vermek. Zihinde büyütmek.
HABBEZA
Ne güzel, ne sevimli, ne hoş mânâsında bir takdir edatıdır.
HABBÜL BÜLUĞ
(Habb-ül büluğ) Erginlik çağındaki erkek ve kız çocukların yüzlerinde ve alınlarında çıkan sivilceler.
HABC
Devenin ot yemekten dolayı karnının şişmesi. * Vurmak.
HABC
Vurmak, darbetmek.
HABCAME
f. Gecelik ve pijama gibi gece uyurken giyilen elbise.
HAB-DİDE
f. "Rüya görmüş." Büluğa ermiş genç.
HABE
Zarara ziyana uğradı (mânâsına fiil).
HABE
f. Sıkılma, bunalma, darlanma, boğulma.
HABEB
Aldatma, kandırma. Hile, kurnazlık.
HABEK
f. Üzülme, sıkıntı yapma. * Sıkılma, bunalma.
HABEL
Ana rahmindeki çocuk, cenin. * Gebelik, gebe olma zamanı. * Fls: Musallat fikir.
HABELE
Üzüm çubuğu.
HABELLAK
Küçük olup büyümeyen koyun.
HABEN
Kısaltma, azaltma, kasma. * Edb: Aruzda "fâilâtün" den "ât" hecesini atarak, nazmı "fâilün" veznine sokma.
HABEN
Siroz denilen ve karında su toplanmasından ileri gelen bir hastalık.
HABENDAT
Şişman kadın.
HABENNEKA
(Bak: Hebenneka)
HABENTA'
Kısa boylu, tıknaz kişi.
HABER
Hâriçten insanın fikrine intikal eden ilim. * Yeni havadis. Ağızdan ağıza nakledilen söz. * Peyam. Peygam. Nebe'. İlim ve malumat. Bilgi. * Hadis, Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselâm'ın sözü. * Edb: Hâdiseyi bildiren fiil veya cümle. * Gr: Müsned. Mübtedanın mukabili. Bir isme yakıştırılan sıfat. Allah büyüktür cümlesinde: Allah, mübteda; büyüktür, onun haberidir. Bu, mübteda ise beraber tam bir cümle teşkil eden; merfu' bir isim, fiil veya cümle olabilir. (Bak: Müsned)
HABER
Berelenme, yaralanma. Çürüme.
HABERDAR
Haberli, vâkıf, bir mes'eleden haberi olan.
HABERÎ
(Haberiyye) Haberle ilgili. Haberden ibaret olan. * Gr: Yüklemle ilgili.
HABER-İ KÂZİB
Yalan haber.
HABER-İ MEŞHUR
Bidayette râvisi mahdut iken sonraki devirlerde, yalan üzere ittifakları muhal olan bir cemaat tarafından nakledilegelen makbul hadistir. (Ist. Fık.K.)
HABER-İ MÜTEVATİR
Birçok kimselerin çokları vasıtası ile rivâyet ettikleri hadis.
HABER-İ SÂDIK
Doğru haber. Hz. Peygamber'in (A.S.M.) sözü. Hadis.
HABER-İ VÂHİD
Bir sahabeden, bir kişiden veya bir koldan gelen sahih hadis. (Bak: Mütevatir)
HABERKAS
Küçük deve. * Küçük adam.
HABERPİJUH
f. Haber almaya çalışan. Haber araştıran, haber toplayan.
HABES(E)
(Habis. C.) Kötüler. Alçaklar. Pisler. * Necaset denilen ve maddeten pis şeyler (Necis veya necaset-i hakikiye de denir.)
HABEŞ
Afrika'nın Kızıldeniz sâhili güneyinde müstakil bir memleket. Bu memleket ahalisinden olan. * Beyaz ve siyah arasında koyu esmer adam.
HABEŞÎ
Habeş memleketi ahalisinden olan. Habeş'e mensub ve müteallik olan. * Koyu esmer renkli adam. * Hat, tezhib, minyatür gibi güzel san'atlarda kullanılan bir cins kâğıt.
HABETIKTIK
Atın tırnağı taşa dokunduğunda çıkan ses.
HABEVKERA
Belâ, mihnet.
HABGAH
f. Yatak odası. * Uyunacak yer.
HAB-GÜZAR
f. Uyuyan, uyuyucu.
HABHAB
Takunye. * Canbaz ayaklığı.
HABHAB
(C: Habâhıb) Kısa boylu adam.
HABHAB
Karpuz.
HABHABE
Yumuşaklık, rahavet. * Muzdarip olmak, acı çekmek.
HABHABÎ
İşsiz güçsüz boş olarak dolaşan adamlar.
HÂB-I ADEM
Ölüm uykusu.
HÂB-I CÂVİD
Ebedî uyku, ölüm.
HÂB-I GAFLET
Gaflet uykusu.
HÂB-I GİRAN
Ağır uyku.
HÂB-I HARGUŞ
Tavşan uykusu. Şüpheli ve hafif uyku. * Yalan, hile.
HÂB-I NUŞİN
Tatlı uyku.
HÂB-I RAHAT
İstirahat için uyku.
HABIT
(Hübut. dan) Yukarıdan aşağıya inen. İnici. Düşen. Hübut eden.
HABIT
Susturucu. * Batıl kılan. İptal ettiren. * Değersizleşen.
HABİ
Sürünüp emekleyen ufak çocuk.
HABİB
(Hubb. dan) Sevilen. Sevgili. Seven. Dost.
HABİB-ULLAH
(Habib-i Hudâ) Allah'ın sevgilisi. Hz. Muhammed (A.S.M.) (Eğer Allah'a muhabbetiniz varsa Habibullah'a ittiba edilecek. İttiba edilmezse netice veriyor ki; Allah'a muhabbetiniz yoktur. Muhabbetullah varsa netice verir ki; Habibullah'ın sünnet-i seniyesine ittibaı intac eder. L.)(Sâni-i Âlem'in; âsârın şehadetiyle nihayetsiz cemâl ve kemâli vardır. Cemâl, hem kemâl, ikisi de mahbub-u lizâtihidirler. Yâni bizzat sevilirler. Öyle ise, o cemâl ve kemâl sahibinin cemâl ve kemâline nihayetsiz bir muhabbeti vardır. O nihayetsiz muhabbeti, masnuatında çok tarzlarda tezahür ediyor. Masnuatını sever, çünki, masnuatının içinde cemâlini, kemâlini görür. Masnuat içinde en sevimli ve en âlî, zihayattır. Zihayatlar içinde en sevimli ve âli, zişuurdur. Ve zişuurun içinde câmiiyet itibariyle en sevimli, insanlar içinde bulunur. İnsanlar içinde istidadı tamamiyle inkişaf eden, bütün masnuatta münteşir ve mütecelli, kemâlâtın nümunelerini gösteren fert, en sevimlidir... İşte: Sâni-i Mevcudat, bütün mevcudatta intişar eden tecelli-i muhabbetin bütün envaını; bir noktada, bir âyinede görmek ve bütün enva-ı cemâlini, Ehadiyyet sırriyle göstermek için şecere-i hilkatten bir meyve-i münevver derecesinde ve kalbi, o şecerenin hakaik-ı esasiyyesini istiab edecek bir çekirdek hükmünde olan bir zâtı, o mebde'-i evvel olan çekirdekten tâ münteha olan meyveye kadar bir hayt-ı ittisal hükmünde olan bir Mi'rac ile, o ferdin, kâinat nâmına mahbubiyyetini göstermek ve huzuruna celbetmek ve rü'yet-i cemâline müşerref etmek ve ondaki hâlet-i kudsiyyeyi başkasına sirayet ettirmek için kelâmiyle taltif edip, fermaniyle tavzif etmektir... S.)
HABİB-ÜL BEKKÂÎN
Ağlayanların sevgilisi. Ağlayanların habibi.
HABÎDE
(C.: Hâbidegân) f. Uyuya kalmış, uykuya dalmış, uyumuş.
HABÎE
Görülmemiş, daha henüz keşfedilmemiş. * Göze görülmeyen şey. * Kesilmiş, parça parça olmuş.
HABİH
Ağaçla vurmak. * Bölmek.
HABÎKE
(C.: Habâik) Kehkeşan, samanyolu. * Çizgi. * (C.: Hubük) Dikkat ve itina ile, sağlam ve san'atlı dokunmuş, yol yol hâreli güzel kumaş.
HABİL
Sihirbaz, efsuncu, büyücü. * Kement ile yakalanan canavar.
HABİL
İlk insan Hz. Adem'in (A.S.) oğullarından birinin ismi.
HABÎL
Yiğit, bahadır, genç, delikanlı. * Tuzak, ağ.
HABİLE
Gebe, hâmile, yüklü.
HABÎN
Zakkum ağacı.
HABİR
Haberli. Haberdar. Agâh. Âlim. Arif-i billâh. * Herşeyi bilen Allah (C.C.)
HABİR
Taze ve yeni şey.
HABİRÂNE
f. Bilgili ve haberdar olana yakışır şekilde.
HABİS
Bağışlanan şey. Mukabilinde bir ücret istenmeyen şey. Parasız olarak verilen nesne.
HABİS
Hapseden. Tutan. Hapishâneye atan.
HABÎS
(Hubs. dan) Fesadcı. Hilekâr. Alçak tabiatlı. Kötü. Pis.
HABİS(A)
Un helvası.
HABİSTAN
f. Yatakhane, yatak odası.
HABÎT
Fâsid, yaramaz, bozuk.
HABİYE
(C: Havâbi) Küp. * Küçük havuz. * Kuyu.
HABK
Bükmek. * Sağlam yapmak. * İyi dokumak.
HABL
İp. Urgan. Halat. * Tıb: Vücudda ip gibi olan âzalar.
HABL
Bir şeyin bozulması. Noksan olmak. * Delirmek.
HABL-İ MEVHUM
Mc: Daima olacak gibi görünüp de gittikçe uzaklaşan istek, gaye. Mevhum ip.
HABLULLAH
Allah'ın ipi. Kur'an-ı Kerim. Allah'a kavuşma vasıtası. İhlâs. İtaat. Cemaat.
HABL-ÜL MESAKÎN
Sarmaşık bitkisi.
HABL-ÜL METİN
Sağlam ip. * Mc: İslamiyet. Kur'an-ı Kerim.
HABL-ÜL VERİD
Şah damarı. Atar damar.
HABN
Eteğini kaldırmak. * Bir şeyi kabzetmek, almak.
HABN
Karnın şişmesi.
HABNA'
Çıbanları olan kadın.
HABNADİDE
(Hâb-nâdide) f. Büluğa ermemiş çocuk. Erginlik çağına gelmemiş erkek veya kız.
HAB-NAK
f. Uykusu gelmiş kimse, uykulu kişi.
HABNAME
f. Rüya kitabı.
HABR
(C.: Ehbâr) Alim ve sâlih kimse. Bilgili. Ehl-i ilim. * Ferahlık. * Nimet, vüs'at. * Refah, sürur. (Bak: Hibr) * Tıb: Dişlerin beyazına ârız olan sarılık.
HABR
(C: Hubur) Büyük tuluk.
HABRA'
(C: Habâri-Haberât) Sedir ağacı biten düz yer. Yumuşak yer.
HABREKÎ
Kene böceği.
HABRENCE
Güzel yemek. * Yumuşak.
HABRÎR
Şey mânâsına gelir bir isim.
HABR-ÜL ÜMMET
Ümmetin âlimi, meşhur âlim.
HABS
Hapis, alıkoyma, bir yere kapatıp dışarı çıkarmama. Salıvermeme. * Zaptetme, tutma.
HABS
Murdar, pis. Çirkin. * Ayıp, günah.
HABS
Bir kaç şeyi birden karıştırmak.
HABS-İ BEVL
İdrarını tutma.
HABS-İ DÜMÛ'
Metanet gösterip gözyaşlarını zaptetme.
HABS-İ MÜNFERİD
Tek başına olan hapis. Hapishanede bir kişilik hücre. * Ehl-i dalâlet için olan ölüm ve kabir.
HABŞ
Cemetmek, toplamak.
HABT
Yanlış hareket. * Maktulün kanının heder olması. * Bozma, ibtâl etme, muteberliğini kaybettirme. * Bir bahis veya münazarada karşısındakinin hatasını isbat ile onu ilzam edip susturma.
HABT
(C.: Ahbât) Sükun. Huşu. * Sönmek. * Çukur yer. * Düz yer.
HABT
Şiddetli vurmak. Önünü görmeyerek körcesine basıp yürümek. * Yanılmak, unutmak, hatâ etmek. * Fesada vermek. * Hiç umulmayan birisinden yardım istemek. * Cin çarpmak.
HABT U HATA
Düzensizlik, yanlış, hata.
HABT-İ A'MÂL
İrtidad eden, yâni dinden çıkan bir kimsenin, dindar iken yapmış olduğu ibadetlerinin ibtâl olup sevapsız kalması.HABTER : Kısa boylu.
HABUL
Hurma ağacına çıkarken kullanılan urgan.
HABUS
Galip kimse.
HABY
(C.: Hıbâyâ) Örtmek. * Gizli olan.
HABZ
Ekmek pişirmek. * Ekmek vermek. * Sözü birbiri ardınca söyleyip yürümek. * Devenin ayağını yere vurması.
HAC
f. Put, haç.
HAC
(Hâcet. C.) İhtiyaçlar. * Devedikenleri.
HACA
Haris olmak. * Akıllı.
HACA'
(C.: Ahcâ) Akıl. * Nahiye.
HACAC (HİCÂC)
Kaş kemiği.
HACACE
(C.: Hıcc) Su üstünde olan yağmur kabarcığı.
HACALET
Utanma. Utanç.
HACALET-ÂVER
f. Utandırıcı. Utanç veren.
HACAMET
(Hacamat) Tıb: Vücudun bir tarafından kan aldırmak.