İA'
Koyun sürmek, koyun gütmek.
İAB
Kökünden koparmak.
İAD
Korkutmak, tehdit etmek. Vaidde bulunmak.
İADE
Geri vermek. Eski haline getirme. * Mukabilini yapma. Karşılığını yapma. * Avdet ettirmek. * Edb: Bir mısraın veya beytin son kelimesini, kendisinden sonra gelen mısra veya beytin ilk kelimesi olarak kullanma sanatı. İade'li şiire "muâd" da denmektedir.Ey vücud-u kâmilin esrar-ı hikmet masdarıMasdarı zatın olan eşyâ sıfatın mazharıMazharı her hikmetin sensin ki kilk-i kudretinSafha-i eflâke nakşetmiş hutut-ı ahteriAhteri mes'ud olan oldur ki tâb-ı pâkinin Kabil-i feyz ola nutkundan safâ-yı cevheriCevheri ma'yub olan nâkıs benim kim muttasılSadedir hattın hayalinden zamirim defteriDefter-i a'malimin hattı hatadandır siyâhKan döker çeşmim hayâl ettikçe hevl-i mahşeriMahşeri eşkim verir seylâba ger ruz-i cezaOlmasa makbul-i dergâhın sirişkin gevheri Gevheridir ışık bahrinin Fuzulî ab-ı çeşmLiyk bir gevher ki Lütf-u Hak ânadır müşteri.Fuzulî gazelinde olduğu gibi.
İADE-İ ÂFİYET
Hastalıktan sonra âfiyetin iadesi. İyileşme.
İADE-İ İTİBAR
Ticarette iflâstan kurtulma. * Kaybedilen itibarı tekrar kazanma. Şerefini kurtarma.
İADE-İ MÜCRİMÎN
Suçluların kendi memleketlerine iade edilmesi.
İADE-İ ZİYARET
Ziyarete gelenin ziyaretine gitmek.
İADETEN
Geri vermek üzere.
İALE
Çoluk çocuğun nafakasını te'min etme. Evlâd u iyâlin maişetini tedarik etme. * İyali çoğalmak, çoluk çocuğu artmak.
İANAT
(İâne. C.) İaneler.
İANE
Yardım. İmdat. Yardım için istenen, toplanan şey.
İANE-İ ASKERİYE
Tanzimattan sonra cizye yerine Hristiyan tebeadan alınan vergi. Bu vergi sonradan "bedel-i askerî" adını almış ve 1908 Temmuz inkılâbına kadar devam etmiştir.
İANE-İ CİHADİYE
Muharebe zamanında harbin icab ettirdiği fazla masrafları karşılamak ve yardım olmak için halktan alınan paralar. Miktarı, her mahallin iktidarı derecesine göre kaza ve liva üzerine merkezden tertib ve "tevzi defterleri"ne maktu' miktar olarak konulurdu. Bu çeşit vergi ve ianeler Tanzimat'tan sonra kaldırılmıştır.
İANET
(Avn. dan) Yardım.
İANETEN
İane suretiyle, yardım olmak üzere.
İARE
Emaneten vermek. Bir malın kullanılmasından karşılık istemiyerek meccanen başkasına vermek.
İARE-İ MUKAYYEDE
Bir mülkün kayıd ve şartlarla birine ödünç olarak verilmesi.
İARE-İ MUTLAKA
Bir mülkün, bir eşyanın sâhibi tarafından hiç bir şart ve kayda bağlı kalmayarak başka birine ödünç verilmesi.
İARETEN
İare olarak. Emaneten.
İAŞE
Geçindirmek. Beslemek. Yaşatmak. Diriltmek.
İAZ
İşaret etmek.
İAZA
(İvaz. dan) Bedel ve karşılık vermek. Bedel vermek.
İAZE
Sığındırmak. Muhafaza etmek. İltica.
İ'BA'
Hazırlık.
İBA'
Çekinmek. Tiksinmek. * Kabul etmemek, bir işe razı olmamak. * Doymadan yemekten çekilmek.
İBABE
Yol, tarik.
İBAD
Devenin ayağını bağladıkları ip.
İBAD
(Abd. C.) Kullar. Allah'ın kulları.
İBAD
Tıb: Bacaklarda diz mafsalının iç kısmındaki büyük damar.
İ'BAD
Kul etmek, köle yapmak.
İB'AD
Uzaklaştırmak. Sürmek. Kovmak.
İBADAT
(İbâdet. C.) İbâdetler.
İBADE
Helâk etmek.
İBADET
Allah'ın (C.C.) emirlerini yerine getirmek ve nehiylerinden kaçmak. Yapılmasında sevab olup, ihlâsla yapılan herhangi bir amel. Şeriatta bildirildiği gibi Allah'a kulluk etmek. Kâinatın ve dolayısıyla insanların hilkatindeki hikmet ve gaye. (Bak: Târik-üs-salât)(... İbadet'in ruhu ihlâstır. İhlâs ise yapılan ibadetin yalnız emredildiği için yapılmasıdır. Eğer başka bir hikmet ve bir faide ibadete illet gösterilse o ibadet bâtıldır. Faydalar, hikmetler yalnız müreccih olabilirler, illet olamazlar. İ.İ.)(İbadetin mânası şudur ki: Dergâh-ı İlâhîde abd, kendi kusurunu ve acz ve fakrını görüp kemal-i rububiyyetin ve kudret-i Samedaniyyenin ve rahmet-i İlâhiyyenin önünde hayret ve muhabbetle secde etmektir. Yâni, rububiyetin saltanatı, nasılki ubudiyeti ve itaati ister; rububiyetin kudsiyeti, pâklığı dahi ister ki: Abd, kendi kusurunu görüp istiğfar ile ve Rabbini bütün nekaisten pâk ve müberra ve ehl-i dalâletin efkâr-ı bâtılasından münezzeh ve muallâ ve kâinatın bütün kusuratından mukaddes ve muarrâ olduğunu, tesbih ile Sübhanallah ile ilân etsin.Hem de rububiyetin kemal-i kudreti dahi ister ki: Abd, kendi za'fını ve mahlukatın aczini görmekle kudret-i Samedaniyyenin azamet-i âsârına karşı istihsan ve hayret içinde Allahu Ekber deyip huzu ile rükua gidip O'na iltica ve tevekkül etsin.Hem rububiyetin nihayetsiz hazine-i rahmeti de ister ki: Abd, kendi ihtiyacını ve bütün mahlukatın fakr ve ihtiyâcâtını sual ve dua lisaniyle izhar ve Rabbinin ihsan ve in'âmatını, şükür ve sena ile ve Elhamdülillâh ile ilân etsin. Demek, namazın ef'âl ve akvâli, bu mânaları tazammun ediyor ve bunlar için taraf-ı İlâhîden vaz'edilmişler. S.)
İBADETGÂH
f. Kanunlarla tanınmış bir dine, bir mezhebe ait ibadetlerin icrasına tahsis olunan yerler. Mabet, ibadethane.
İBADETHANE
f. İbadetgâh. Allah'a ibadet edilen yer.
İBADETKÂR
f. İbadet yapan. İbadete düşkün.
İBADULLAH
Allah'ın kulları.
İBAET
Bir şeyi diğer bir şeye ircâ etme.
İBAG
Helâk etmek.
İBAH
İtibar etmek, ehemmiyet vermek. Hürmet etmek.
İBAHA
Ateşi söndürme.
İBAHA
(İbahe) Sevab veya günah olmamak. Bir şeyin yasak ve haram olmaktan çıkması. * İzin vermek. Mübah ve helâl kılmak. * Bir şeyi izhâr etmek.
İBAHAT
(İbâhe. C.) Mübahlar. Günah ve sevab olmayan işler.
İBAHÎ
Herşeyi mübah sayan.
İBAHİYYE
Sevab veya günah olduğunu kabul etmeyen bâtıl ve dalâlete saparak dinden çıkan bir fırka veya bu fırkadan olan kimse.
İBAHİYYUN
İbaheciler. Her şeyi mübah sayan bâtıl bir zümre.
İBAK
Bir esirin, bir köle veya câriyenin sebepsiz olarak, sahibini bırakıp kaçması.
İBALE
Kuyu bileziği. * Hayvanları muhafaza etme. * Küçük çocuklara def-i hacet ettirme. * Devenin hallerini ve huylarını iyi bilmek.
İBANE
Irak etmek, uzaklaştırmak. * Ayırmak. * İzhar etmek, göstermek.
İBAR
Eritilmiş kurşun. * (İbre. C.) İğneler, ibreler.
İBARAT
(İbare. C.) İbareler. Bir ifadeyi meydana getiren kelime ve cümleler.
İBARATÜNA ŞETTÂ
Bizim ibarelerimiz çeşit çeşittir, muhteliftir, dağınıktır.
İBARE
Helâk etmek.
İBARE
Bir fikri anlatan bir veya birkaç cümlelik yazı. Parağraf. * İbretli ders veren söz. (Bak: İbaret)
İBARE-SENC
f. Düzgün konuşan, akıcı söz söyleyen.
İBARET
Meydana gelmiş, toplanmış. Bir şeyden teşekkül etmiş. Bir şeyin aynı. Bir şeyin içindekini ve aslını beyan. Bir halden bir hale tecavüz eylemek. * Rüya tabir etmek.
İBAS
Kurutmak.
İB'AS
Yeniden yaratmak, göndermek. Hayat vermek.
İBASE
Tedkik ve teftiş etme.
İBAT
(İbt. den) Bohça, koltuğun altına alınan şey. Paket.
İBATE
Bir yerde barındırma. Gece yatırma.
İBATE VE İAŞE
Barındırma ve besleme.
İBAVET
Yabancı bir adamın bir çocuğa baba gibi olması, babalık yapması.
İBB
Zâyi ve telef etmek.
İBBÂN
Uygun zaman, vakit. Her şeyin mevsimi.
İBBÂN-ÜL FÂKİHE
Meyva mevsimi.
İBCAL
Büyük saygı, tâzim ve tekrim. (Bu mânâlarda kullanılırsa da tebcil şeklinde kullanılması doğrudur.)
İBCAM
Huzur ve rahatını bozma. Rahatsız etme.
İBDA'
Cenab-ı Hakkın âletsiz, maddesiz, zamansız, mekânsız yaratması ve icâdı. * Misli gelmemiş bir eser meydana koymak, icâd, ("İbda', ihdâs, ihtirâ, icâd, sun', halk, tekvin" kelimeleri birbirine yakın mânâdadırlar.) * Edb: Geçmişte benzeri olmayan şiiri söylemek.
İBDA'
İzhar etmek. Bir yerden diğer bir yere çıkmak. * Yaratmak. Nümunesiz şey yapmak.
İBDA'
(İbzâ') Parça parça etmek. * Sorulan şeye güzel cevab vermek. * Kandırmak. * Birisine, kâr tamamen kendine âit olmak üzere sermaye vermek.
İBDAD
Uzaklaştırma, teb'id. * Bir şeyi uzatma.
İBDA-I SAN'AT
Benzeri olmayan mükemmellikte san'at eseri. İbda' yapabilene mübdi', eserlerine bedi'a denir.
İBDAL
Değiştirmek. Tebdil ve tahvil eylemek. Birinin yerine diğerini getirmek.
İBDAN
Kısrak. * Câriye, kız veya kadın esir.
İBEK
f. Put, sanem, haç.
İBER
(İbre. C.) İbreler, iğneler.
İBER
(İbret. C.) İbretler, ders alınacak şeyler.
İBGAZ
(Buğz. dan) Buğzetme, nefret etme, hoşlanmama, sevmeme.
İBHA
Kesilme, inkıtâ'.
İBHAC
Sevindirme, sürur ve sevinç verme.
İBHAH
Sesini boğuk bir şekilde çıkarma.
İBHAK
Gözünü çıkarma, kör etme.
İBHAL
Kendi hâline bırakma, salıverme.
İBHAM
Mübhem, kapalı bırakmak. Belirsiz olmak. Muayyen olmayan. * Edb: Sözün kolayca anlaşılmayacak şekilde kapalı olması, vâzıh olmayışı. * Baş parmak.
İBHAMAT
(İbham. C.) Mübhem şeyler, açıklanmayan mes'eleler, üstü kapalı sözler.
İBHAMVARÎ
f. Belli etmeyerek, âşikâr surette tanıtmıyarak, gizli bir şekilde, mübhem olarak.
İBHAR
(Bahr. dan) Deniz yolculuğu.
İBHİRAR
Gece yarısı olma.
İBİBİK
Çavuşkuşu, hüdhüd.
İBİK
Horozun başındaki kırmızımsı bir renkte uzanmış et parçası.
İBİL
(Bak: İbl)
İBİŞ
Hımbıl, salak. * Orta oyunu ve kukladaki şahıslardan biri.
İBKA
Bâkileştirmek. Devamlı etmek. Azletmeyip yerinde bırakmak. Yerinde devamlı etmek. * Tayinleri her sene, bir sene müddetle yapılan memurlardan bu müddet bitmeden evvel hizmetleri beğenilenlerin yeniden bir sene için yerlerinde kalmalarına müsaade edilmesi. * Mc: Sınıfta bırakmak.(... Madem her şey elimizden çıkacak, fâni olup kaybolacak. Acaba bâkiye tebdil edip ibka etmek çaresi yok mu? deyip, düşünürken birden semavî sadâ-yı Kur'an işitiliyor... S.)
İBKA
Ağlatmak.
İBKA FERMANI
Tâyinleri bir sene müddetle yapılan memurların vazifelerinde devam edeceklerine dâir gönderilen ferman.
İBKAEN
İbka suretiyle.
İBKAEN TA'YİN
İşinden ayrılan bir memuru tekrar eski işine getirme.
İBKAL
Yerde ot bitmesi. Ramis adı verilen otun yeşermesi.
İBKAR
Fecirden kuşluğa kadar olan vakit. * Tehir etmek, sonraya bırakmak.
İBL
(İbil) Dişi deve. * Deve sürüsü.
İBLA'
Yutturma, emdirme.
İBLAG
Bildirmek. Yetiştirmek. Haberdar etmek. Göndermek.
İBLAK
Alaca olmak. Kapı açmak.
İBLAN
İki sürü deve.
İBLAS
Mahzun olmak, ümitsiz olmak.
İBLÎ
Deveci.
İBLİM
Anber. * Bal.
Koyun sürmek, koyun gütmek.
İAB
Kökünden koparmak.
İAD
Korkutmak, tehdit etmek. Vaidde bulunmak.
İADE
Geri vermek. Eski haline getirme. * Mukabilini yapma. Karşılığını yapma. * Avdet ettirmek. * Edb: Bir mısraın veya beytin son kelimesini, kendisinden sonra gelen mısra veya beytin ilk kelimesi olarak kullanma sanatı. İade'li şiire "muâd" da denmektedir.Ey vücud-u kâmilin esrar-ı hikmet masdarıMasdarı zatın olan eşyâ sıfatın mazharıMazharı her hikmetin sensin ki kilk-i kudretinSafha-i eflâke nakşetmiş hutut-ı ahteriAhteri mes'ud olan oldur ki tâb-ı pâkinin Kabil-i feyz ola nutkundan safâ-yı cevheriCevheri ma'yub olan nâkıs benim kim muttasılSadedir hattın hayalinden zamirim defteriDefter-i a'malimin hattı hatadandır siyâhKan döker çeşmim hayâl ettikçe hevl-i mahşeriMahşeri eşkim verir seylâba ger ruz-i cezaOlmasa makbul-i dergâhın sirişkin gevheri Gevheridir ışık bahrinin Fuzulî ab-ı çeşmLiyk bir gevher ki Lütf-u Hak ânadır müşteri.Fuzulî gazelinde olduğu gibi.
İADE-İ ÂFİYET
Hastalıktan sonra âfiyetin iadesi. İyileşme.
İADE-İ İTİBAR
Ticarette iflâstan kurtulma. * Kaybedilen itibarı tekrar kazanma. Şerefini kurtarma.
İADE-İ MÜCRİMÎN
Suçluların kendi memleketlerine iade edilmesi.
İADE-İ ZİYARET
Ziyarete gelenin ziyaretine gitmek.
İADETEN
Geri vermek üzere.
İALE
Çoluk çocuğun nafakasını te'min etme. Evlâd u iyâlin maişetini tedarik etme. * İyali çoğalmak, çoluk çocuğu artmak.
İANAT
(İâne. C.) İaneler.
İANE
Yardım. İmdat. Yardım için istenen, toplanan şey.
İANE-İ ASKERİYE
Tanzimattan sonra cizye yerine Hristiyan tebeadan alınan vergi. Bu vergi sonradan "bedel-i askerî" adını almış ve 1908 Temmuz inkılâbına kadar devam etmiştir.
İANE-İ CİHADİYE
Muharebe zamanında harbin icab ettirdiği fazla masrafları karşılamak ve yardım olmak için halktan alınan paralar. Miktarı, her mahallin iktidarı derecesine göre kaza ve liva üzerine merkezden tertib ve "tevzi defterleri"ne maktu' miktar olarak konulurdu. Bu çeşit vergi ve ianeler Tanzimat'tan sonra kaldırılmıştır.
İANET
(Avn. dan) Yardım.
İANETEN
İane suretiyle, yardım olmak üzere.
İARE
Emaneten vermek. Bir malın kullanılmasından karşılık istemiyerek meccanen başkasına vermek.
İARE-İ MUKAYYEDE
Bir mülkün kayıd ve şartlarla birine ödünç olarak verilmesi.
İARE-İ MUTLAKA
Bir mülkün, bir eşyanın sâhibi tarafından hiç bir şart ve kayda bağlı kalmayarak başka birine ödünç verilmesi.
İARETEN
İare olarak. Emaneten.
İAŞE
Geçindirmek. Beslemek. Yaşatmak. Diriltmek.
İAZ
İşaret etmek.
İAZA
(İvaz. dan) Bedel ve karşılık vermek. Bedel vermek.
İAZE
Sığındırmak. Muhafaza etmek. İltica.
İ'BA'
Hazırlık.
İBA'
Çekinmek. Tiksinmek. * Kabul etmemek, bir işe razı olmamak. * Doymadan yemekten çekilmek.
İBABE
Yol, tarik.
İBAD
Devenin ayağını bağladıkları ip.
İBAD
(Abd. C.) Kullar. Allah'ın kulları.
İBAD
Tıb: Bacaklarda diz mafsalının iç kısmındaki büyük damar.
İ'BAD
Kul etmek, köle yapmak.
İB'AD
Uzaklaştırmak. Sürmek. Kovmak.
İBADAT
(İbâdet. C.) İbâdetler.
İBADE
Helâk etmek.
İBADET
Allah'ın (C.C.) emirlerini yerine getirmek ve nehiylerinden kaçmak. Yapılmasında sevab olup, ihlâsla yapılan herhangi bir amel. Şeriatta bildirildiği gibi Allah'a kulluk etmek. Kâinatın ve dolayısıyla insanların hilkatindeki hikmet ve gaye. (Bak: Târik-üs-salât)(... İbadet'in ruhu ihlâstır. İhlâs ise yapılan ibadetin yalnız emredildiği için yapılmasıdır. Eğer başka bir hikmet ve bir faide ibadete illet gösterilse o ibadet bâtıldır. Faydalar, hikmetler yalnız müreccih olabilirler, illet olamazlar. İ.İ.)(İbadetin mânası şudur ki: Dergâh-ı İlâhîde abd, kendi kusurunu ve acz ve fakrını görüp kemal-i rububiyyetin ve kudret-i Samedaniyyenin ve rahmet-i İlâhiyyenin önünde hayret ve muhabbetle secde etmektir. Yâni, rububiyetin saltanatı, nasılki ubudiyeti ve itaati ister; rububiyetin kudsiyeti, pâklığı dahi ister ki: Abd, kendi kusurunu görüp istiğfar ile ve Rabbini bütün nekaisten pâk ve müberra ve ehl-i dalâletin efkâr-ı bâtılasından münezzeh ve muallâ ve kâinatın bütün kusuratından mukaddes ve muarrâ olduğunu, tesbih ile Sübhanallah ile ilân etsin.Hem de rububiyetin kemal-i kudreti dahi ister ki: Abd, kendi za'fını ve mahlukatın aczini görmekle kudret-i Samedaniyyenin azamet-i âsârına karşı istihsan ve hayret içinde Allahu Ekber deyip huzu ile rükua gidip O'na iltica ve tevekkül etsin.Hem rububiyetin nihayetsiz hazine-i rahmeti de ister ki: Abd, kendi ihtiyacını ve bütün mahlukatın fakr ve ihtiyâcâtını sual ve dua lisaniyle izhar ve Rabbinin ihsan ve in'âmatını, şükür ve sena ile ve Elhamdülillâh ile ilân etsin. Demek, namazın ef'âl ve akvâli, bu mânaları tazammun ediyor ve bunlar için taraf-ı İlâhîden vaz'edilmişler. S.)
İBADETGÂH
f. Kanunlarla tanınmış bir dine, bir mezhebe ait ibadetlerin icrasına tahsis olunan yerler. Mabet, ibadethane.
İBADETHANE
f. İbadetgâh. Allah'a ibadet edilen yer.
İBADETKÂR
f. İbadet yapan. İbadete düşkün.
İBADULLAH
Allah'ın kulları.
İBAET
Bir şeyi diğer bir şeye ircâ etme.
İBAG
Helâk etmek.
İBAH
İtibar etmek, ehemmiyet vermek. Hürmet etmek.
İBAHA
Ateşi söndürme.
İBAHA
(İbahe) Sevab veya günah olmamak. Bir şeyin yasak ve haram olmaktan çıkması. * İzin vermek. Mübah ve helâl kılmak. * Bir şeyi izhâr etmek.
İBAHAT
(İbâhe. C.) Mübahlar. Günah ve sevab olmayan işler.
İBAHÎ
Herşeyi mübah sayan.
İBAHİYYE
Sevab veya günah olduğunu kabul etmeyen bâtıl ve dalâlete saparak dinden çıkan bir fırka veya bu fırkadan olan kimse.
İBAHİYYUN
İbaheciler. Her şeyi mübah sayan bâtıl bir zümre.
İBAK
Bir esirin, bir köle veya câriyenin sebepsiz olarak, sahibini bırakıp kaçması.
İBALE
Kuyu bileziği. * Hayvanları muhafaza etme. * Küçük çocuklara def-i hacet ettirme. * Devenin hallerini ve huylarını iyi bilmek.
İBANE
Irak etmek, uzaklaştırmak. * Ayırmak. * İzhar etmek, göstermek.
İBAR
Eritilmiş kurşun. * (İbre. C.) İğneler, ibreler.
İBARAT
(İbare. C.) İbareler. Bir ifadeyi meydana getiren kelime ve cümleler.
İBARATÜNA ŞETTÂ
Bizim ibarelerimiz çeşit çeşittir, muhteliftir, dağınıktır.
İBARE
Helâk etmek.
İBARE
Bir fikri anlatan bir veya birkaç cümlelik yazı. Parağraf. * İbretli ders veren söz. (Bak: İbaret)
İBARE-SENC
f. Düzgün konuşan, akıcı söz söyleyen.
İBARET
Meydana gelmiş, toplanmış. Bir şeyden teşekkül etmiş. Bir şeyin aynı. Bir şeyin içindekini ve aslını beyan. Bir halden bir hale tecavüz eylemek. * Rüya tabir etmek.
İBAS
Kurutmak.
İB'AS
Yeniden yaratmak, göndermek. Hayat vermek.
İBASE
Tedkik ve teftiş etme.
İBAT
(İbt. den) Bohça, koltuğun altına alınan şey. Paket.
İBATE
Bir yerde barındırma. Gece yatırma.
İBATE VE İAŞE
Barındırma ve besleme.
İBAVET
Yabancı bir adamın bir çocuğa baba gibi olması, babalık yapması.
İBB
Zâyi ve telef etmek.
İBBÂN
Uygun zaman, vakit. Her şeyin mevsimi.
İBBÂN-ÜL FÂKİHE
Meyva mevsimi.
İBCAL
Büyük saygı, tâzim ve tekrim. (Bu mânâlarda kullanılırsa da tebcil şeklinde kullanılması doğrudur.)
İBCAM
Huzur ve rahatını bozma. Rahatsız etme.
İBDA'
Cenab-ı Hakkın âletsiz, maddesiz, zamansız, mekânsız yaratması ve icâdı. * Misli gelmemiş bir eser meydana koymak, icâd, ("İbda', ihdâs, ihtirâ, icâd, sun', halk, tekvin" kelimeleri birbirine yakın mânâdadırlar.) * Edb: Geçmişte benzeri olmayan şiiri söylemek.
İBDA'
İzhar etmek. Bir yerden diğer bir yere çıkmak. * Yaratmak. Nümunesiz şey yapmak.
İBDA'
(İbzâ') Parça parça etmek. * Sorulan şeye güzel cevab vermek. * Kandırmak. * Birisine, kâr tamamen kendine âit olmak üzere sermaye vermek.
İBDAD
Uzaklaştırma, teb'id. * Bir şeyi uzatma.
İBDA-I SAN'AT
Benzeri olmayan mükemmellikte san'at eseri. İbda' yapabilene mübdi', eserlerine bedi'a denir.
İBDAL
Değiştirmek. Tebdil ve tahvil eylemek. Birinin yerine diğerini getirmek.
İBDAN
Kısrak. * Câriye, kız veya kadın esir.
İBEK
f. Put, sanem, haç.
İBER
(İbre. C.) İbreler, iğneler.
İBER
(İbret. C.) İbretler, ders alınacak şeyler.
İBGAZ
(Buğz. dan) Buğzetme, nefret etme, hoşlanmama, sevmeme.
İBHA
Kesilme, inkıtâ'.
İBHAC
Sevindirme, sürur ve sevinç verme.
İBHAH
Sesini boğuk bir şekilde çıkarma.
İBHAK
Gözünü çıkarma, kör etme.
İBHAL
Kendi hâline bırakma, salıverme.
İBHAM
Mübhem, kapalı bırakmak. Belirsiz olmak. Muayyen olmayan. * Edb: Sözün kolayca anlaşılmayacak şekilde kapalı olması, vâzıh olmayışı. * Baş parmak.
İBHAMAT
(İbham. C.) Mübhem şeyler, açıklanmayan mes'eleler, üstü kapalı sözler.
İBHAMVARÎ
f. Belli etmeyerek, âşikâr surette tanıtmıyarak, gizli bir şekilde, mübhem olarak.
İBHAR
(Bahr. dan) Deniz yolculuğu.
İBHİRAR
Gece yarısı olma.
İBİBİK
Çavuşkuşu, hüdhüd.
İBİK
Horozun başındaki kırmızımsı bir renkte uzanmış et parçası.
İBİL
(Bak: İbl)
İBİŞ
Hımbıl, salak. * Orta oyunu ve kukladaki şahıslardan biri.
İBKA
Bâkileştirmek. Devamlı etmek. Azletmeyip yerinde bırakmak. Yerinde devamlı etmek. * Tayinleri her sene, bir sene müddetle yapılan memurlardan bu müddet bitmeden evvel hizmetleri beğenilenlerin yeniden bir sene için yerlerinde kalmalarına müsaade edilmesi. * Mc: Sınıfta bırakmak.(... Madem her şey elimizden çıkacak, fâni olup kaybolacak. Acaba bâkiye tebdil edip ibka etmek çaresi yok mu? deyip, düşünürken birden semavî sadâ-yı Kur'an işitiliyor... S.)
İBKA
Ağlatmak.
İBKA FERMANI
Tâyinleri bir sene müddetle yapılan memurların vazifelerinde devam edeceklerine dâir gönderilen ferman.
İBKAEN
İbka suretiyle.
İBKAEN TA'YİN
İşinden ayrılan bir memuru tekrar eski işine getirme.
İBKAL
Yerde ot bitmesi. Ramis adı verilen otun yeşermesi.
İBKAR
Fecirden kuşluğa kadar olan vakit. * Tehir etmek, sonraya bırakmak.
İBL
(İbil) Dişi deve. * Deve sürüsü.
İBLA'
Yutturma, emdirme.
İBLAG
Bildirmek. Yetiştirmek. Haberdar etmek. Göndermek.
İBLAK
Alaca olmak. Kapı açmak.
İBLAN
İki sürü deve.
İBLAS
Mahzun olmak, ümitsiz olmak.
İBLÎ
Deveci.
İBLİM
Anber. * Bal.