İMTİNAN
Minnet. Kendine minnet etmek. Birisine yaptığı ihsan ve iyiliği başına kakmak. * Memnun olmak. * Birisinin çok iftiharla sevdiği ve mâlik olduğu şeye nâil olmak.
İMTİRA'
Çıkarma, ihrac etme, dışarı atma. * Şüphelenme, kuşkulanma. * Tereddüt, mütereddidlik, kararsızlık.
İMTİRAS
Sürtünme, kaşınma.
İMTİRAS-I HİMAR
Eşeğin sürtünüp kaşınması.
İMTİSAL
Nümune kabul etme. * Uymak. Ayrılmamak üzere inkıyad etme. * Mesel ve kıssa söyleme. * Bir şeyin suretine girme. * Muvafakat ve mutabakat etme. * Katili kısas etme. (Bak: Dimağ)
İMTİSALEN
Bağlı olarak, imtisal ederek, uyarak, tâbi olarak.
İMTİSAR
(Bak: İmmisar)
İMTİSAS
Emerek çekilmek, emmek, emilmek. Hazmolunmuş olan maddelerin, damarlar tarafından emilmesi.
İMTİŞAT
Tarama. Saç veya sakal tarama.
İMTİYAZ
Diğerlerinden ayrılmak. Farklı olmak, benzerlerinden ayrılmak. * Resmi veya hususi izin. * Masraflı veya mes'uliyetli bir işin başkaları yapmamak üzere bir şahıs veya şirket yahut da bir hey'ete tahsis edilmesi.
İMTİYAZ MADALYASI
2. Abdülhamid'in 11/10/1885 tarihli emriyle devlet ve memleket yararına hizmet edenlere, vazifeyle gönderildikleri yerde başarı gösterenlere verilmek üzere çıkarılan madalya. Altun ve gümüşten olmak üzere iki çeşit olan bu madalyaların ön yüzünde II. Abdülhamid'in "Elgazi" tuğrası, bunun altında saltanat arması yer alır. Arka yüzünde: "Devlet-i Osmaniye uğrunda fevkalâde ibraz-ı sadakat ve şecaat edenlere mahsus madalyadır" yazısı altında madalyayı alacak olanın adının yazılacağı boş bir bölüm vardır. En altta 1300 rakamı okunmaktadır.
İMTİYAZAT
(İmtiyâz. C.) İmtiyâzlar, izinler, müsâadeler.
İMTİZAC
Muvafık ve mutabık olmak. Mezcolmak, uyuşmak. İyi geçinmek. Karışmak.
İMTİZACAT
(İmtizac. C.) İmtizaclar.
İMTİZAC-I ELVAN
Renklerin uygunluğu.
İMTİZACKÂR
f. Uyuşarak, anlaşarak, karışarak. Kaynaşmağa müsait surette.
İMZA
Kendi ismini veya kendine ait bir işareti, kendisinin kabullenerek yazması. * İcra ve tamam eylemek.
İMZA-İ KAZA
Huk: Verilen hükmü infaz edip yerine getirme.
İMZA-Yİ PADİŞAHÎ
Padişahın imzası. Osmanlı Padişahları tarafından vaktiyle hükümdarlara yazılan name-i hümayunların kenarlarına altun yaldızla imza konurdu. Bunlara imza-yı padişahî denilirdi.
İNA
Geciktirme, alıkoyma, zayıf düşürme.
İNA
Uzaklaştırma.
İ'NA
Zahmete uğramak.
İNA'
Kap-kacak, tencere gibi lüzumlu ev eşyası. * Bir şeyin vakti gelip çatmak.
İNA'
Yemiş toplama zamanı gelme.
İNABE
Günahları terk ile Hakka dönüş. Hakka tâbi bir mürşide bağlanmak. (Hakk'a ikbal ü teveccüh ve âyât-ı hakkı teemmül ile tevbedir ki, asl-ı hakikatı hayır nöbetine girmek demektir.) (E.T.)
İ'NAC
Hayvanı kıç üstü çökertmek. (Omurga kemiği) ağrıma.
İNAD
Israr, muannidlik, ayak direme, dediğinden vazgeçmeme.
İ'NAD
Dinmeden akma. * Çekişme.
İNADEN
İnad olsun diye. Tersine olarak.
İNADİYE
Eşyanın hakikatlarını, varlığını inkâr eden bir zümre. (Bak: Sofizm)
İNAF
Bir kimseyi, bir şeyden vazgeçirmeğe çalışmak.
İ'NAF
Sertlik etme.
İNAHA
(Deve) Çökerme.
İNAK
Sözüne inanılır, itimat edilebilir, mutemed.* Müsteşar, müşavir. * İstişare, re'y.
İNAK
Birbirinin boynuna sarılma, kucaklaşma.
İNAKA
Aşırı güzelliği ve câzibedarlığı ile hayret verme.
İN'AL
Nallama veya nallama.
İNALE
Kavuşturma, vâsıl etme, nâil etme, ulaştırma. * Yemin, kasem, and. * İhsanda bulunma, bağışta bulunma.
İN'AM
Nimet vermek. İhsan etmek. * Doğruya sevketmek, hidâyete ulaştırmak. * İyilik etmek, bahşiş vermek. * Tar: Osmanlı İmparatorluğu zamanında yeniçerilerin aylıklarına yapılan zam. (Bak: Nimet)
İN'AMAT
(İn'am. C.) Yardım ve inayetler, meded vermeler. Nimetlendirmeler.
İN'AMAT-I KÜLLİYE
Bütün in'amlar. Cenab-ı Hakk'ın mahlukata, hususan insanlara hadsiz nimetler ihsan etmesi.
İNAME
Uyutma. * Kıtlık.
İNAME-İ ETFAL
Çocukların uyutulması.
İN'AMPERVER
f. Nimetlerle bezeyen, çok nimet veren. Tehlikelerden sâlim kılan.
İNAN
f. Bu kimseler, bunlar. (İşaret zamiridir).
İNAN
Dizgin. * İdare etme, yürütme.
İ'NAN
Büyü ile bağlanma.
İNANGERDAN
f. Dizgin çevirme, geri dönme.
İNANGİR
f. Dizgin yakalama. Dizgin tutma.
İNANKEŞ
f. Dizgin çeken, hasaplı giden.
İNANRİZ
f. Dizgin bırakmış, koşturan.
İNANTAB
f. Dizgin çevirip dönen.
İNARE
(Nur. dan) Nurlandırma, aydınlatma, ışıklandırma.
İNAS
(Üns. den) Alıştırma, ünsiyet ettirme. * Görme, bilme.
İNAS
(Ünsâ. C.) Kadınlar, kızlar.
İN'AŞ
Harekete getirme, canlılık kazandırma. Yukarı kaldırma.
İ'NAT
Zahmete uğratma, meşakkate maruz bırakma. * Edb: Mukayyed kafiye ve mukayyed seci' san'atı.
İNAYAT
(İnayet. C.) İnayetler, iyilikler, lütuflar, ihsanlar.
İNAYET
Yardım, lütuf meded etmek. * Mühim bir işle karşılaşıp onunla meşgul olmak.
İNAYET DELİLİ
(Bak: Delil-i inayet)
İNAYETEN
İnayet, yardım ve iyilik olarak.
İNAYETHAH
f. İnayet isteyen, meded bekleyen.
İNAYET-İ RABBANİYE
Allah'ın inayeti.
İNAYET-İ ŞÂMİLE
f. Herkese ait umumi inayet ve yardım.
İNAYETKÂR
f. Yardım ve iyilik eden. Lütuf ve inayette bulunan.
İNAYETKÂRÂNE
f. İnayet edene yakışır surette. Yardım ve iyilikte bulunan kimseye yakışacak şekilde.
İNBA
Haber verme. İhbar eyleme. Tebliğ etme.
İNBAC
Münasebetsiz ve lüzumsuz konuşma.
İNBAH
Uyandırma, uyarma. * Kımıldatma, harekete getirme.
İNBAT
Su arama.
İNBAT
Nebâtı bitirme. Tohumu yere dikip yeşillendirme. Nebâtın bitmesini sağlama.
İNBİAS
Gönderilme, yollanma. * İleri gelme, meydana çıkma.
İNBİGA
Liyâkat, lâyıklık, beğenilme.
İNBİHAR
Yorgunluktan dolayı nefes kesilip soluk soluğa kalma.
İNBİK
Süzme âleti. Akıcı maddelerin süzgeçten geçirilmesine mahsus âlet.
İNBİKA
(Bükâ. dan) Ağlama, göz yaşı dökme.
İNBİSAS
Yayılıp dağılma.
İNBİSAT
Genişleme. Yayılma. * Açık yüzlü olma. Şâd, mesrur ve mahzuz olma. * Gönül açıklığı. Kalb ferahlığı. * Fiz: Sıcaklığın etkisiyle madenî cisimlerin enine, boyuna büyüyüp uzaması. Genleşme.
İNCA'
Kurtarma, necata erdirme, selâmete çıkarma.
İNCAH
İşi tamamlama, işi bitirme. * İsteğe erme, arzu edilen şeye ulaşılma.
İNCAL
Davarı çimene salma, yeşilliğe bırakma.
İNCAM
Meydana çıkarma. * (Yağmur) dinme.
İNCAS
(Necis. den) Pisleme, necisleme.
İNCAZ
(C.: İncâzât) Yerine getirme. Verilen sözü tutma.
İNCAZ-İ VA'D
Va'dini yerine getirme. Verdiği sözünü tutma.
İNCE DONANMA
Tar: Hafif gemilerden meydana gelen donanma. Bunun yerine "Hafif Donanma" da denilir. Bunların en meşhurları: Uçurma, varna, beş çifteleri, karamürsel, aktarma, üstüaçık, çiftekayığı, brolik, celiyye, çamlıca, kütük, at kayığı, kancabaş, âyaska, işkampaviya, şahtur, çekelve, kırlangıç, firkate, kalite, pergandi, mavna, grıp, kadırga, baştarde vb. dir.Buharın icadından ve zırhlı harp gemileri yapıldıktan sonra hafif kruvazör ve gambotlardan teşekkül eden deniz kuvvetine "İnce Donanma" denmeğe başlanmıştır. (O.T.D.S.)
İNCİBAR
Kırılmış olan kemiğin bağlanıp tekrar kaynaması.
İNCİFAF
(Ceff. den) Kurumak.
İNCİL
Dört büyük kitabdan birisi. Hristiyanların mukaddes kitabı olup, Hazret-i İsa'ya (A.S.) gelen kitab. * Beşaret, müjde.
İNCİLA
Cilâlanma. Parlama. * Görünme, belli olmak, açılma.
İNCİLAB
Celbedilme. Çekilme. Sürülüp götürülme.
İNCİMAD
Donma. Buzlanma. Sertleşme.
İNCİRAD
Mücerred olma, tecrid edilme, soyunma.
İNCİRAR
Çekilip uzanma. Çekilme. Bir neticeye doğru çekilerek sona erme.
İNCİRAR-I KELÂM
Söz gelişi.
İNCİZA'
(Değnek) Kırılma. * (İp) Kopma.
İNCİZAB
Cezbedilme, çekilme.(Fıtrat-ı zîşuur olan vicdandaki incizab ve cezbe, bir hakikat-ı câzibedarın cezbesiyledir. M.)
İNCİZAM
(Kemik) Kırılma. * Gr: Meczum olma. Kelimenin son harfi harekesiz olarak telâffuz olunma.
İNCİZAM
Kesilme. * Cüzzam hastalığına tutulmuş kimsenin bir organının (âzâsının) kopması.
İNCİZAZ
Kesilme.
İNCU
f. İnci, lü'lü', dürr.
İND
Arapçada zaman veya mekân ismi yerine kullanılır. Hissî ve manevî mekân. Maddî ve manevî huzura delâlet eder. Nezd, huzur, yan, vakt, taraf gibi mânâlara gelir. Gayr-ı mütemekkindir. Yani harekeleri değişmez. İzafete göre zamanı ifade eder (Min) harf-i cerriyle birleşebilir. Bazan da zarf olmaz. Bazan kalb ve ma'kul irade olunur. Yani, bazan huzur-u kalbîye delâlet eder ki, itikad mânasına kullanılır. Bazan mâkuledeki hissi huzura zarf olduğu gibi, huzur-u manevîye de zarf olur. Bâzan onunla fiil emir olur. Hüküm, fazıl, ihsan, teşvik ve tergib etmek mânalarına gelir.
İNDA'
Cömertlik etme.
İNDAB
(Nedeb. den) Yara iyileşip kabuk bağlama.
İNDALLAH
Allah yanında. Allah indinde.
İNDEKE
Senin yanında. Sana göre.
İNDELBA'Z
(İnd-el ba'z) Bazılarına göre.
İNDELHACE
İhtiyaca göre. İhtiyaç vaktinde.
İNDELİCAB
(İnd-el icab) İcab ettiği zaman, gerekince, iktiza ettiğinde.
İNDETTAHKİK
(İnd-et tahkik) Tahkik sonunda, araştırma neticesinde.
İNDÎ
Şahsi. Keyfi. Zati. Kendine göre. * Bana göre. Bence.
İND-İ İLÂHÎ
Allah'ın indinde. Allah'ın nazarında.
İNDİBAG
Deri tabaklama.
İNDİFA
Def olma. * Meydana çıkma. Yerden fışkırma. * Söze girişme. * Geri çekilme. * Başlama. * Teveccüh eyleme. * Yer yer baş gösterme.
İNDİFAÎ
Püskürme ile alâkalı. * Püskürük.
İNDİFA-İ BÜRKANÎ
Volkan püskürüğü, yanardağdan çıkan lâvlar.
İNDİFAK
(Su) birdenbire ve şiddetle dökülme.
İNDİFAK-I NEHR
Nehrin şiddetle dökülmesi.
İNDİHAŞ
Çok korkma, dehşete düşme.
İNDİMAC
Kenetlenme. Dürülüp birbirine geçme.
İNDİMAL
Yara iyi olma, kapanma.
İNDİMAM
Pişman olma.
İNDİMİZDE
t. Bize göre, bizce, yanımızda.
İNDİRA'
(Su) dağılıp yayılma.
İNDİRA'
Bir işe girişme, bir şeye teşebbüs etme. * Öne geçme. * Buluttan kurtulma.
İNDİRAC
Dahil olma. İçeri girme, katılma. * Nesil tamamen tükenip halefi kalmama.
İNDİRA-İI MÂ'
Suyun dağılıp yayılması.
İNDİRAS
Zail olma, eseri kalmama, mahvolma. Bozulma.
İNDİSAS
Toprak altına gömme.
İNDİYAL
Çok ishâl olma. İçi sürme.
İNDİYYAT
(İndî. C.) Birinin kendince uydurduğu şeyler. Bir kimsenin kendi görüş ve inanışına göre söylediği sözleri.
İNEB
Üzüm.
İNEBE
Üzüm tanesi. * Tıb: Göz kenarında çıkan sivilce, arpacık.
İNEBÎ
Üzüm biçiminde, üzümsü.
İNFAD
Bitirme, tüketme. * Kuyunun suyu tükenme.
İNFAK
Nafaka verme. Besleme. Geçindirme. * Harcayıp tüketme. * Fakir olma.
İNFAK-I MUHTACÎN
Muhtaçları, yoksulları besleme.
İNFAL
Ganimetten mal ayırıp verme.
İNFAR
Ürkütme, ürkütülme.
İNFAZ
Sözünü geçirme. Bir hükmü yerine getirme. * Aldığı emre göre birisini öldürme. * Öte tarafa geçirme.
İNFAZ-I FERMAN
Hükmünü geçirme, emrini dinletme.
İNFİAL
Gücenme. Darılma. * Can sıkılma. Teessür. * Hareketlenme. Harici bir sebeb ve te'sirle hâsıl olan hâl, te'sir ve hareket. * Harici te'sire kabil olmak. * Ruhun kabul ettiği tahavvülât. (Bir eser, müessirine nisbetle fiildir. Zuhur ettiği yere nisbetle infialdir.)
İNFİALAT
(İnfial. C.) İnfialler. Gücenmeler. Aksi te'sirler. Teessürler. * Hareketlenmeler. Teessür ve hareketler.
İNFİCAR
Tan yeri ağarma. Fecir sökme. * Tohumun yerde çatlaması. * Suyun, yerden kaynayıp çıkması.
İNFİDAD
(İnfadda) Bir şeyin kırılıp dağılması. Parça parça olma.
İNFİHAM
(Fehm. den) Anlaşılma, fehmedilme.
İNFİHANÎ
Şişman adam.
İNFİKAK
Yerini terk etme. Yerinden ayrılma. * Ayrı düşme. * Çözülme.
İNFİLAK
Açılma. Yarılma. Patlama. İnşikak etme.
İNFİLAL
Delinme, delik açılma. * Keskinliği kaybolma, körlenme, körleşme.
İNFİLAL-İ SEYF
Kılıcın keskinliğinin gitmesi, körlenmesi.
İNFİRAC
Gam ve gussadan kurtulma, açılma.
İNFİRAD
Tek başına kalma. Yalnızlık hâli.
İNFİRAG
Boşalma.
İNFİRAG-I CÜZ'Î
Bir sıvının kısmen boşaltılması.
İNFİRAH
Ferahlanma. Ferahlık duyma.
İNFİRAK
(Fark. dan) Ayrılma.
İNFİRAK-I TURUK
Yolların ayrılması.
İNFİRAZ
Bulunmama, kalmama, münferiz olma.
İNFİSAD
(Fesad. dan) Bozulma, fesada uğrama.
İNFİSAH
Hükümsüz kalma, fesholma. Bozulma.
İNFİSAH
Bollaşma. Genişleme.
İNFİSAL
Olduğu yerden ayrılma. Yeni bir fasıla geçme. * Yerini bırakıp gitme. * Azledilme.
İNFİSALAT
(İnfisal. C.) Yerinden ayrılmalar. * Azledilmeler.
İNFİSAM
Kırılma. * Kesilme. * Yırtılma. * Üzülme. * Kopma.
İNFİTAH
Açılma. Boşalma. Tıkanan bir şeyin açılışı. * Tecvidde: Harf okunduğu zaman dil ile üst çene birbirinden ayrılıp, aralarından nefes çıkması. İnfitah harfleri ise şunlardır: (Min, Nun, Elif, Hı, Zel, Vav, Cim, Dal, Sin, Ayın, Te, Fe, Ze, Kef, Lem, Ha, Se, Kaf, He, Şın, Ra, Be, Gayın, Ya.)
İNFİTAH-I EBVAB
Kapıların açılması.
İNFİTAH-I EZHAR
Çiçeklerin açılması.
İNFİTAHİYYET
Kapalılığın açılıp inkişaf etmesi. (Tohumların açılarak nebât hâline gelmesi gibi olan hâl.)
İNFİTAK
Yarılma, sökülme.
İNFİTAM
Kesilme. * Sütten kesilme. * Menedilen bir şeyden uzaklaşma.
İNFİTAR
Yarılma, açılma.
İNFİTAT
Paralanma, kırılma.
İNFİZAC
Sıcaklık verme, ısı verme. * Buharlaşma. * Terleme.
İNFİZAZ
(Bak: İnfidad)
İNGAS
(Tengis) Keder verme. Rahatını bozma.
İNGIMAM
Kaygılanma, gamlanma, tasalanma.
İNGIMAS
Suya dalma.
İNGIMAZ
Göz yumulma.
İNGISAS
Suya dalma.
İNGITAT
Suya dalma.
İNGIVA
Dalâlete düşme, sapıtma, yoldan çıkma.
İNHA
Bir hususu resmen bildirme, tebliğ. * Bir memurun daha üst makamdaki bir memura bir maddeyi hâvi olmak üzere yazdığı kağıt. * Ulaştırma, yetiştirme.
İNHA
f. Bu şeyler. (İşaret zamiridir.)
İNHA'
Vazgeçme. * Yöneltme, tevcih etme.
İNHAC
Meydanda, zâhir, açık. Belli etme. * Hayvanı yorarak solutma. * Esvabı eskitme.
İNHAF
İnceltme, zayıflatma.
İNHAK
Çok eziyet etme. Çok fazla sıkıntı verme.
İNHİBAS
Vakıf namına malı hapsetme. * Nefes tutulma.
İNHİBAT
Yukarıdan aşağı inme.
İNHİCAF
Yalvarıp yakarma.
İNHİCAM
(Bina) çöküp yıkılma.
İNHİDA'
(Hud'a. dan) Aldanmak, hileye düşme.
İNHİDAB
(Hadeb. den) Kamburlaşma, yumrulaşma. * Kamburluk, yumruluk.
İNHİDAD
(Hadde. den) Keskinleşme, incelme, sivri olma. * Basılıp ezilme, haddeden geçme.
İNHİDAM
Çökme, yıkılma. Viran olma.
İNHİDAR
Perdelenme.
Minnet. Kendine minnet etmek. Birisine yaptığı ihsan ve iyiliği başına kakmak. * Memnun olmak. * Birisinin çok iftiharla sevdiği ve mâlik olduğu şeye nâil olmak.
İMTİRA'
Çıkarma, ihrac etme, dışarı atma. * Şüphelenme, kuşkulanma. * Tereddüt, mütereddidlik, kararsızlık.
İMTİRAS
Sürtünme, kaşınma.
İMTİRAS-I HİMAR
Eşeğin sürtünüp kaşınması.
İMTİSAL
Nümune kabul etme. * Uymak. Ayrılmamak üzere inkıyad etme. * Mesel ve kıssa söyleme. * Bir şeyin suretine girme. * Muvafakat ve mutabakat etme. * Katili kısas etme. (Bak: Dimağ)
İMTİSALEN
Bağlı olarak, imtisal ederek, uyarak, tâbi olarak.
İMTİSAR
(Bak: İmmisar)
İMTİSAS
Emerek çekilmek, emmek, emilmek. Hazmolunmuş olan maddelerin, damarlar tarafından emilmesi.
İMTİŞAT
Tarama. Saç veya sakal tarama.
İMTİYAZ
Diğerlerinden ayrılmak. Farklı olmak, benzerlerinden ayrılmak. * Resmi veya hususi izin. * Masraflı veya mes'uliyetli bir işin başkaları yapmamak üzere bir şahıs veya şirket yahut da bir hey'ete tahsis edilmesi.
İMTİYAZ MADALYASI
2. Abdülhamid'in 11/10/1885 tarihli emriyle devlet ve memleket yararına hizmet edenlere, vazifeyle gönderildikleri yerde başarı gösterenlere verilmek üzere çıkarılan madalya. Altun ve gümüşten olmak üzere iki çeşit olan bu madalyaların ön yüzünde II. Abdülhamid'in "Elgazi" tuğrası, bunun altında saltanat arması yer alır. Arka yüzünde: "Devlet-i Osmaniye uğrunda fevkalâde ibraz-ı sadakat ve şecaat edenlere mahsus madalyadır" yazısı altında madalyayı alacak olanın adının yazılacağı boş bir bölüm vardır. En altta 1300 rakamı okunmaktadır.
İMTİYAZAT
(İmtiyâz. C.) İmtiyâzlar, izinler, müsâadeler.
İMTİZAC
Muvafık ve mutabık olmak. Mezcolmak, uyuşmak. İyi geçinmek. Karışmak.
İMTİZACAT
(İmtizac. C.) İmtizaclar.
İMTİZAC-I ELVAN
Renklerin uygunluğu.
İMTİZACKÂR
f. Uyuşarak, anlaşarak, karışarak. Kaynaşmağa müsait surette.
İMZA
Kendi ismini veya kendine ait bir işareti, kendisinin kabullenerek yazması. * İcra ve tamam eylemek.
İMZA-İ KAZA
Huk: Verilen hükmü infaz edip yerine getirme.
İMZA-Yİ PADİŞAHÎ
Padişahın imzası. Osmanlı Padişahları tarafından vaktiyle hükümdarlara yazılan name-i hümayunların kenarlarına altun yaldızla imza konurdu. Bunlara imza-yı padişahî denilirdi.
İNA
Geciktirme, alıkoyma, zayıf düşürme.
İNA
Uzaklaştırma.
İ'NA
Zahmete uğramak.
İNA'
Kap-kacak, tencere gibi lüzumlu ev eşyası. * Bir şeyin vakti gelip çatmak.
İNA'
Yemiş toplama zamanı gelme.
İNABE
Günahları terk ile Hakka dönüş. Hakka tâbi bir mürşide bağlanmak. (Hakk'a ikbal ü teveccüh ve âyât-ı hakkı teemmül ile tevbedir ki, asl-ı hakikatı hayır nöbetine girmek demektir.) (E.T.)
İ'NAC
Hayvanı kıç üstü çökertmek. (Omurga kemiği) ağrıma.
İNAD
Israr, muannidlik, ayak direme, dediğinden vazgeçmeme.
İ'NAD
Dinmeden akma. * Çekişme.
İNADEN
İnad olsun diye. Tersine olarak.
İNADİYE
Eşyanın hakikatlarını, varlığını inkâr eden bir zümre. (Bak: Sofizm)
İNAF
Bir kimseyi, bir şeyden vazgeçirmeğe çalışmak.
İ'NAF
Sertlik etme.
İNAHA
(Deve) Çökerme.
İNAK
Sözüne inanılır, itimat edilebilir, mutemed.* Müsteşar, müşavir. * İstişare, re'y.
İNAK
Birbirinin boynuna sarılma, kucaklaşma.
İNAKA
Aşırı güzelliği ve câzibedarlığı ile hayret verme.
İN'AL
Nallama veya nallama.
İNALE
Kavuşturma, vâsıl etme, nâil etme, ulaştırma. * Yemin, kasem, and. * İhsanda bulunma, bağışta bulunma.
İN'AM
Nimet vermek. İhsan etmek. * Doğruya sevketmek, hidâyete ulaştırmak. * İyilik etmek, bahşiş vermek. * Tar: Osmanlı İmparatorluğu zamanında yeniçerilerin aylıklarına yapılan zam. (Bak: Nimet)
İN'AMAT
(İn'am. C.) Yardım ve inayetler, meded vermeler. Nimetlendirmeler.
İN'AMAT-I KÜLLİYE
Bütün in'amlar. Cenab-ı Hakk'ın mahlukata, hususan insanlara hadsiz nimetler ihsan etmesi.
İNAME
Uyutma. * Kıtlık.
İNAME-İ ETFAL
Çocukların uyutulması.
İN'AMPERVER
f. Nimetlerle bezeyen, çok nimet veren. Tehlikelerden sâlim kılan.
İNAN
f. Bu kimseler, bunlar. (İşaret zamiridir).
İNAN
Dizgin. * İdare etme, yürütme.
İ'NAN
Büyü ile bağlanma.
İNANGERDAN
f. Dizgin çevirme, geri dönme.
İNANGİR
f. Dizgin yakalama. Dizgin tutma.
İNANKEŞ
f. Dizgin çeken, hasaplı giden.
İNANRİZ
f. Dizgin bırakmış, koşturan.
İNANTAB
f. Dizgin çevirip dönen.
İNARE
(Nur. dan) Nurlandırma, aydınlatma, ışıklandırma.
İNAS
(Üns. den) Alıştırma, ünsiyet ettirme. * Görme, bilme.
İNAS
(Ünsâ. C.) Kadınlar, kızlar.
İN'AŞ
Harekete getirme, canlılık kazandırma. Yukarı kaldırma.
İ'NAT
Zahmete uğratma, meşakkate maruz bırakma. * Edb: Mukayyed kafiye ve mukayyed seci' san'atı.
İNAYAT
(İnayet. C.) İnayetler, iyilikler, lütuflar, ihsanlar.
İNAYET
Yardım, lütuf meded etmek. * Mühim bir işle karşılaşıp onunla meşgul olmak.
İNAYET DELİLİ
(Bak: Delil-i inayet)
İNAYETEN
İnayet, yardım ve iyilik olarak.
İNAYETHAH
f. İnayet isteyen, meded bekleyen.
İNAYET-İ RABBANİYE
Allah'ın inayeti.
İNAYET-İ ŞÂMİLE
f. Herkese ait umumi inayet ve yardım.
İNAYETKÂR
f. Yardım ve iyilik eden. Lütuf ve inayette bulunan.
İNAYETKÂRÂNE
f. İnayet edene yakışır surette. Yardım ve iyilikte bulunan kimseye yakışacak şekilde.
İNBA
Haber verme. İhbar eyleme. Tebliğ etme.
İNBAC
Münasebetsiz ve lüzumsuz konuşma.
İNBAH
Uyandırma, uyarma. * Kımıldatma, harekete getirme.
İNBAT
Su arama.
İNBAT
Nebâtı bitirme. Tohumu yere dikip yeşillendirme. Nebâtın bitmesini sağlama.
İNBİAS
Gönderilme, yollanma. * İleri gelme, meydana çıkma.
İNBİGA
Liyâkat, lâyıklık, beğenilme.
İNBİHAR
Yorgunluktan dolayı nefes kesilip soluk soluğa kalma.
İNBİK
Süzme âleti. Akıcı maddelerin süzgeçten geçirilmesine mahsus âlet.
İNBİKA
(Bükâ. dan) Ağlama, göz yaşı dökme.
İNBİSAS
Yayılıp dağılma.
İNBİSAT
Genişleme. Yayılma. * Açık yüzlü olma. Şâd, mesrur ve mahzuz olma. * Gönül açıklığı. Kalb ferahlığı. * Fiz: Sıcaklığın etkisiyle madenî cisimlerin enine, boyuna büyüyüp uzaması. Genleşme.
İNCA'
Kurtarma, necata erdirme, selâmete çıkarma.
İNCAH
İşi tamamlama, işi bitirme. * İsteğe erme, arzu edilen şeye ulaşılma.
İNCAL
Davarı çimene salma, yeşilliğe bırakma.
İNCAM
Meydana çıkarma. * (Yağmur) dinme.
İNCAS
(Necis. den) Pisleme, necisleme.
İNCAZ
(C.: İncâzât) Yerine getirme. Verilen sözü tutma.
İNCAZ-İ VA'D
Va'dini yerine getirme. Verdiği sözünü tutma.
İNCE DONANMA
Tar: Hafif gemilerden meydana gelen donanma. Bunun yerine "Hafif Donanma" da denilir. Bunların en meşhurları: Uçurma, varna, beş çifteleri, karamürsel, aktarma, üstüaçık, çiftekayığı, brolik, celiyye, çamlıca, kütük, at kayığı, kancabaş, âyaska, işkampaviya, şahtur, çekelve, kırlangıç, firkate, kalite, pergandi, mavna, grıp, kadırga, baştarde vb. dir.Buharın icadından ve zırhlı harp gemileri yapıldıktan sonra hafif kruvazör ve gambotlardan teşekkül eden deniz kuvvetine "İnce Donanma" denmeğe başlanmıştır. (O.T.D.S.)
İNCİBAR
Kırılmış olan kemiğin bağlanıp tekrar kaynaması.
İNCİFAF
(Ceff. den) Kurumak.
İNCİL
Dört büyük kitabdan birisi. Hristiyanların mukaddes kitabı olup, Hazret-i İsa'ya (A.S.) gelen kitab. * Beşaret, müjde.
İNCİLA
Cilâlanma. Parlama. * Görünme, belli olmak, açılma.
İNCİLAB
Celbedilme. Çekilme. Sürülüp götürülme.
İNCİMAD
Donma. Buzlanma. Sertleşme.
İNCİRAD
Mücerred olma, tecrid edilme, soyunma.
İNCİRAR
Çekilip uzanma. Çekilme. Bir neticeye doğru çekilerek sona erme.
İNCİRAR-I KELÂM
Söz gelişi.
İNCİZA'
(Değnek) Kırılma. * (İp) Kopma.
İNCİZAB
Cezbedilme, çekilme.(Fıtrat-ı zîşuur olan vicdandaki incizab ve cezbe, bir hakikat-ı câzibedarın cezbesiyledir. M.)
İNCİZAM
(Kemik) Kırılma. * Gr: Meczum olma. Kelimenin son harfi harekesiz olarak telâffuz olunma.
İNCİZAM
Kesilme. * Cüzzam hastalığına tutulmuş kimsenin bir organının (âzâsının) kopması.
İNCİZAZ
Kesilme.
İNCU
f. İnci, lü'lü', dürr.
İND
Arapçada zaman veya mekân ismi yerine kullanılır. Hissî ve manevî mekân. Maddî ve manevî huzura delâlet eder. Nezd, huzur, yan, vakt, taraf gibi mânâlara gelir. Gayr-ı mütemekkindir. Yani harekeleri değişmez. İzafete göre zamanı ifade eder (Min) harf-i cerriyle birleşebilir. Bazan da zarf olmaz. Bazan kalb ve ma'kul irade olunur. Yani, bazan huzur-u kalbîye delâlet eder ki, itikad mânasına kullanılır. Bazan mâkuledeki hissi huzura zarf olduğu gibi, huzur-u manevîye de zarf olur. Bâzan onunla fiil emir olur. Hüküm, fazıl, ihsan, teşvik ve tergib etmek mânalarına gelir.
İNDA'
Cömertlik etme.
İNDAB
(Nedeb. den) Yara iyileşip kabuk bağlama.
İNDALLAH
Allah yanında. Allah indinde.
İNDEKE
Senin yanında. Sana göre.
İNDELBA'Z
(İnd-el ba'z) Bazılarına göre.
İNDELHACE
İhtiyaca göre. İhtiyaç vaktinde.
İNDELİCAB
(İnd-el icab) İcab ettiği zaman, gerekince, iktiza ettiğinde.
İNDETTAHKİK
(İnd-et tahkik) Tahkik sonunda, araştırma neticesinde.
İNDÎ
Şahsi. Keyfi. Zati. Kendine göre. * Bana göre. Bence.
İND-İ İLÂHÎ
Allah'ın indinde. Allah'ın nazarında.
İNDİBAG
Deri tabaklama.
İNDİFA
Def olma. * Meydana çıkma. Yerden fışkırma. * Söze girişme. * Geri çekilme. * Başlama. * Teveccüh eyleme. * Yer yer baş gösterme.
İNDİFAÎ
Püskürme ile alâkalı. * Püskürük.
İNDİFA-İ BÜRKANÎ
Volkan püskürüğü, yanardağdan çıkan lâvlar.
İNDİFAK
(Su) birdenbire ve şiddetle dökülme.
İNDİFAK-I NEHR
Nehrin şiddetle dökülmesi.
İNDİHAŞ
Çok korkma, dehşete düşme.
İNDİMAC
Kenetlenme. Dürülüp birbirine geçme.
İNDİMAL
Yara iyi olma, kapanma.
İNDİMAM
Pişman olma.
İNDİMİZDE
t. Bize göre, bizce, yanımızda.
İNDİRA'
(Su) dağılıp yayılma.
İNDİRA'
Bir işe girişme, bir şeye teşebbüs etme. * Öne geçme. * Buluttan kurtulma.
İNDİRAC
Dahil olma. İçeri girme, katılma. * Nesil tamamen tükenip halefi kalmama.
İNDİRA-İI MÂ'
Suyun dağılıp yayılması.
İNDİRAS
Zail olma, eseri kalmama, mahvolma. Bozulma.
İNDİSAS
Toprak altına gömme.
İNDİYAL
Çok ishâl olma. İçi sürme.
İNDİYYAT
(İndî. C.) Birinin kendince uydurduğu şeyler. Bir kimsenin kendi görüş ve inanışına göre söylediği sözleri.
İNEB
Üzüm.
İNEBE
Üzüm tanesi. * Tıb: Göz kenarında çıkan sivilce, arpacık.
İNEBÎ
Üzüm biçiminde, üzümsü.
İNFAD
Bitirme, tüketme. * Kuyunun suyu tükenme.
İNFAK
Nafaka verme. Besleme. Geçindirme. * Harcayıp tüketme. * Fakir olma.
İNFAK-I MUHTACÎN
Muhtaçları, yoksulları besleme.
İNFAL
Ganimetten mal ayırıp verme.
İNFAR
Ürkütme, ürkütülme.
İNFAZ
Sözünü geçirme. Bir hükmü yerine getirme. * Aldığı emre göre birisini öldürme. * Öte tarafa geçirme.
İNFAZ-I FERMAN
Hükmünü geçirme, emrini dinletme.
İNFİAL
Gücenme. Darılma. * Can sıkılma. Teessür. * Hareketlenme. Harici bir sebeb ve te'sirle hâsıl olan hâl, te'sir ve hareket. * Harici te'sire kabil olmak. * Ruhun kabul ettiği tahavvülât. (Bir eser, müessirine nisbetle fiildir. Zuhur ettiği yere nisbetle infialdir.)
İNFİALAT
(İnfial. C.) İnfialler. Gücenmeler. Aksi te'sirler. Teessürler. * Hareketlenmeler. Teessür ve hareketler.
İNFİCAR
Tan yeri ağarma. Fecir sökme. * Tohumun yerde çatlaması. * Suyun, yerden kaynayıp çıkması.
İNFİDAD
(İnfadda) Bir şeyin kırılıp dağılması. Parça parça olma.
İNFİHAM
(Fehm. den) Anlaşılma, fehmedilme.
İNFİHANÎ
Şişman adam.
İNFİKAK
Yerini terk etme. Yerinden ayrılma. * Ayrı düşme. * Çözülme.
İNFİLAK
Açılma. Yarılma. Patlama. İnşikak etme.
İNFİLAL
Delinme, delik açılma. * Keskinliği kaybolma, körlenme, körleşme.
İNFİLAL-İ SEYF
Kılıcın keskinliğinin gitmesi, körlenmesi.
İNFİRAC
Gam ve gussadan kurtulma, açılma.
İNFİRAD
Tek başına kalma. Yalnızlık hâli.
İNFİRAG
Boşalma.
İNFİRAG-I CÜZ'Î
Bir sıvının kısmen boşaltılması.
İNFİRAH
Ferahlanma. Ferahlık duyma.
İNFİRAK
(Fark. dan) Ayrılma.
İNFİRAK-I TURUK
Yolların ayrılması.
İNFİRAZ
Bulunmama, kalmama, münferiz olma.
İNFİSAD
(Fesad. dan) Bozulma, fesada uğrama.
İNFİSAH
Hükümsüz kalma, fesholma. Bozulma.
İNFİSAH
Bollaşma. Genişleme.
İNFİSAL
Olduğu yerden ayrılma. Yeni bir fasıla geçme. * Yerini bırakıp gitme. * Azledilme.
İNFİSALAT
(İnfisal. C.) Yerinden ayrılmalar. * Azledilmeler.
İNFİSAM
Kırılma. * Kesilme. * Yırtılma. * Üzülme. * Kopma.
İNFİTAH
Açılma. Boşalma. Tıkanan bir şeyin açılışı. * Tecvidde: Harf okunduğu zaman dil ile üst çene birbirinden ayrılıp, aralarından nefes çıkması. İnfitah harfleri ise şunlardır: (Min, Nun, Elif, Hı, Zel, Vav, Cim, Dal, Sin, Ayın, Te, Fe, Ze, Kef, Lem, Ha, Se, Kaf, He, Şın, Ra, Be, Gayın, Ya.)
İNFİTAH-I EBVAB
Kapıların açılması.
İNFİTAH-I EZHAR
Çiçeklerin açılması.
İNFİTAHİYYET
Kapalılığın açılıp inkişaf etmesi. (Tohumların açılarak nebât hâline gelmesi gibi olan hâl.)
İNFİTAK
Yarılma, sökülme.
İNFİTAM
Kesilme. * Sütten kesilme. * Menedilen bir şeyden uzaklaşma.
İNFİTAR
Yarılma, açılma.
İNFİTAT
Paralanma, kırılma.
İNFİZAC
Sıcaklık verme, ısı verme. * Buharlaşma. * Terleme.
İNFİZAZ
(Bak: İnfidad)
İNGAS
(Tengis) Keder verme. Rahatını bozma.
İNGIMAM
Kaygılanma, gamlanma, tasalanma.
İNGIMAS
Suya dalma.
İNGIMAZ
Göz yumulma.
İNGISAS
Suya dalma.
İNGITAT
Suya dalma.
İNGIVA
Dalâlete düşme, sapıtma, yoldan çıkma.
İNHA
Bir hususu resmen bildirme, tebliğ. * Bir memurun daha üst makamdaki bir memura bir maddeyi hâvi olmak üzere yazdığı kağıt. * Ulaştırma, yetiştirme.
İNHA
f. Bu şeyler. (İşaret zamiridir.)
İNHA'
Vazgeçme. * Yöneltme, tevcih etme.
İNHAC
Meydanda, zâhir, açık. Belli etme. * Hayvanı yorarak solutma. * Esvabı eskitme.
İNHAF
İnceltme, zayıflatma.
İNHAK
Çok eziyet etme. Çok fazla sıkıntı verme.
İNHİBAS
Vakıf namına malı hapsetme. * Nefes tutulma.
İNHİBAT
Yukarıdan aşağı inme.
İNHİCAF
Yalvarıp yakarma.
İNHİCAM
(Bina) çöküp yıkılma.
İNHİDA'
(Hud'a. dan) Aldanmak, hileye düşme.
İNHİDAB
(Hadeb. den) Kamburlaşma, yumrulaşma. * Kamburluk, yumruluk.
İNHİDAD
(Hadde. den) Keskinleşme, incelme, sivri olma. * Basılıp ezilme, haddeden geçme.
İNHİDAM
Çökme, yıkılma. Viran olma.
İNHİDAR
Perdelenme.