• Merhaba Ziyaretçi.
    "Hoşgeldin sonbahar "
    konulu resim yarışması başladı. İlgili konuya BURADAN ulaşabilirsiniz. Sizi de beğendiğiniz 2 resmi oylamanız için bekliyoruz...

Sen Beni Hiç Sevmedin ki

KıRMıZı

TeK BaşıNa CUMHURİYET
V.I.P
Sen Beni Hic Sevmedinki..







Sen, belki de bu mektubu aslında sana yazdığımı hiç bilmeden okuyacaksın.

Ben, senin bunu okurken parmağınla yanağına dokunduğunu, gözlerini hafifce kıstığı,görmeyeceğim.

Elimin uzanamadığı ellerine kelimelerimle sokulmaya çalışmamın, kırılgan harflerden kurulmuş görünmez bir köprüden sana doğru yürürken düşmekten böylesine korkmamın, sana tek bir bakışla anlatabileceğime inandığım ve bir çoğunun belki bir ismi bile olmayan bir çok duygunun her birine isimler bulmaya uğraşmamın beni nasıl yaralayıp yorduğunu bilmeyeceksin.

İlerde bir gün bana çok karmaşık ve anlaşılmaz gözükecek olsalar da şu anda bana ,kendime saplamak için elimde tuttuğum çelik bir bıçak gibi sade ve içmeye hazırlandığım zehirli bir su gibi berrak gözüken duygularımın, keskin ve yakıcı tadını onların üstünü örten sözcüklerin altından çıkarıp çıkarmamakta duyduğum kararsızlığı da herhalde sana hiç anlatamayacağım.

Halbuki bütün korkunçluğu sadeliğinde gizli olan duygularım o kadar açık ki.

Yorulduğumda, bıktığımda, yenilginin tam kıyısında durduğumu hissetiğimde, beni sadece seni düşünerek iyileştirebiliyorum.

Yalnızım.

Benim yalnızlığımı ve kendimi yalnız hissetmemin yalnızlıktan da kötü olduğunu anlayacak senden başka kimse yok.
Ve sen de yoksun.

Belkide hiç olmayacaksın.

Sözcüklerden oluşturmaya çalıştığım bir köprüden sana ulaşmaya çalışacağım.

Ve biliyor musun, sen bütün bunları okurken, ben yazdıklarımı şakacı gülüşlerimle reddeceğim.

Beni bir gün görürsen, gördüğünün bu satırları sana yazan ben olduğuma inanmayacaksın.

Duyduğum aşkı, özlemi ve bunları duymaktan duyduğum korkuyu güvenli bir duruşun ardına saklanacağım.

Yüzümde satırlarımdan bir iz aradığında, onlar orda oLmayacak.

Seni nasıl özlediğimi hiç işitmeyeceksin, sıradan bir 'Nasılsın' sözcüğü saklayacak o özleyişi.

Ama bütün bunlar, bu sahte kibir, bu şakacı gülüş, bu sıradan 'Nasılsın' sözü, bu güvenli duruş, içimdeki sesi dindirmeyecek.

Aralarında dolaştığım kalabalıklar içinde benim yanlızlığımı gören ve kendimi yanlız hissetmemin yanlızlıklardanda kötü olduğunu sezen bir tek sen varsın.

O kadar sade ki duygularım.

Kırılgan bir köprüden sana doğru yürüyorum.

Sana ulaşamazsam, sesim ve kelimelerim sana değmezse ve bir daha ellerini tutamassam, işte o zaman, korkarım sonsuz ve sensiz bir boşluğa yapayalnız düşeceğim
 
Aslında Sen Hiç Sevmedin Beni...

Belki de en başından beri her şey bir yanılsamaydı. Benim kurduğum bir hayal, senin asla dahil olmadığın bir dünya... Ben, kalbimi avuçlarıma alıp sana uzattım; her atışında adını fısıldayan, her kan damlasında sevgini arayan bir kalp... Oysa sen, hep bir adım geride durdun. Sanki sevmek, senin için bir lüks, bir fazlalıktı. Benim içinse, nefes almak kadar vazgeçilmezdi.

Geceler boyu yıldızları seyrettim. Her birinde seni aradım, her bir parıltıda seni hayal ettim. Oysa sen, belki de başka bir gökyüzünün altında, başka bir hayatın içindeydin. Ben, seninle bir ömür hayal ederken, sen benden bir an bile hayal etmedin. Bu gerçeği şimdi, bütün acımasızlığıyla idrak ediyorum.

Sana olan sevgim, bir uçurumdan düşen bir kaya gibiydi. Ne kadar çok düşersem, o kadar derinlere, o kadar parçalanarak... Ama sen hiç bakmadın, hiç el uzatmadın. Sanki benim bu halim, sana hiçbir şey ifade etmiyordu. Belki de haklıydın, belki de ben sana çok fazla anlam yükledim. Ama benim dünyamda sen, her şeydin. Şimdi, o dünya tuzla buz oldu.

Ölümüne sevdim seni. Her şeyimi verdim. Ben, senin için kendi varlığımdan vazgeçmeye razıydım. Oysa sen, bir gülüşünü, bir tatlı sözünü bile esirgedin benden. Şimdi soruyorum sana, bütün bu yaşananlar, bütün bu acılar, neden? Neden bana böyle bir şey yaşattın? Neden kalbimi böyle paramparça ettin?

İçimde bir isyan fırtınası var. Neden ben? Neden bu kadar çok sevdim? Neden bu kadar çok acı çektim? Neden benim sevgim, senin umursamazlığınla karşılaştı? Bütün bu sorular, beynimi kemiren kurtlar gibi, beni içten içe yok ediyor.

Ama biliyor musun? Bütün bu acıya rağmen, sana olan sevdam azalmadı. Belki de bu benim en büyük lanetim, en büyük zaafım. Seni sevmeye devam etmek... Belki de bu, benim kendi kendime verdiğim bir ceza. Bir gün belki, bu cezanın sonu gelecek. Belki bir gün, seni sevmekten vazgeçeceğim. Ama o gün gelene kadar, bu özlem, bu isyan, kalbimi sızlatmaya devam edecek.

Ve sen, bu satırları okurken, belki de hiçbir şey hissetmeyeceksin. İşte bu, en büyük acı. Aslında sen hiç sevmedin beni... Oysa ben seni, ölümüne sevdim. Ve bu, benimle birlikte sonsuza dek yaşayacak bir yara olarak kalacak.​

 
Belki Bir Gün, Seni Sevmekten Vazgeçeceğim...

O günün gelmesini dört gözle bekliyorum. O gün, kalbimin sessizliğe büründüğü, adının dudaklarımdan düşüp bir rüzgar gibi kaybolduğu gün... O gün, sana dair ne bir hatıranın ne de bir özlemin kalmayacağı gün... Belki de o gün, ben yeniden doğmuş gibi, geçmişin bütün yüklerinden arınmış bir şekilde uyanacağım. Ama o güne kadar, bu özlem, bu isyan, içimde bir orman yangını gibi büyümeye devam edecek.

Seni sevmek, bir zamanlar kalbimin en güzel melodisiydi. Şimdi ise, kulakları sağır eden, ruhumu yakan bir çığlık. Oysa ilk başlarda, her şey ne kadar güzeldi. Gözlerinin parıltısı, gülüşünün sıcaklığı, sanki bütün evreni aydınlatıyordu. Ben, seninle bir geleceği hayal ettim. İçinde aşkın, sevginin, huzurun olduğu bir hayatı... Ama hayat, bazen en güzel hayalleri bile acımasızca yıkar. Ve benim hayallerim de, tıpkı eski bir fotoğraf gibi, solup gitti.

Şimdi, o hayallerin yerine, bir boşluk var içimde. Kocaman, kapkara bir boşluk... O boşlukta, yankısı hiç dinmeyen bir isyan çığlığı var. Neden ben? Neden bütün bu acıyı çeken ben oldum? Neden benim sevgim karşılıksız kaldı? Bu sorular, zihnimi kemiren kurtlar gibi, beni günden güne tüketiyor.

Geceler, en zor zamanlar. Yatağa uzandığımda, gözlerimi kapattığımda, hep seni görüyorum. Bazen güler yüzünle, bazen de o mesafeli bakışlarınla... Kalbim, bir yandan seni özlerken, diğer yandan da senden nefret ediyor. Bu duygu karmaşası, beni çıldırtacak gibi.

Ve ben, bu çaresizlik içinde, bir mucize bekliyorum. Belki bir gün, kalbim bu sevgiden, bu özlemden, bu isyandan arınacak. Belki bir gün, seni sevmekten vazgeçeceğim. Ama o gün gelene kadar, bu özlem, bu isyan, kalbimi sızlatmaya devam edecek. Bu, benim kendi kendime verdiğim bir ceza gibi. Bir nevi, kendi cehennemimde yanmak...

Her sabah, yeni bir umutla uyanıyorum. Belki bugün, o gün olacak diye... Ama her gece, hayal kırıklığıyla uykuya dalıyorum. Ve bu döngü, sonsuza dek sürecekmiş gibi geliyor. Sanki bu acı, benim kaderimmiş gibi.

Ama yine de, bir umut var içimde. Küçük, cılız bir umut... Belki bir gün, bu umut filizlenecek, büyüyecek ve beni bu karanlıktan kurtaracak. Belki bir gün, seni sevmekten vazgeçeceğim. Ve o gün geldiğinde, ben yeni bir hayata başlayacağım. Ama o gün gelene kadar, bu özlem, bu isyan, kalbimi sızlatmaya devam edecek. Ve ben, bu acıyı sonsuza dek içimde taşıyacağım. Çünkü sen, benim kalbime kazınmış bir yarasın. Ve yaralar, kolay kolay iyileşmez.
 
Ama Yine de, Bir Umut Var İçimde...

Evet, tüm bu acıya, tüm bu karanlığa rağmen, içimde minik bir kıvılcım yanıyor. Belki de bir umut, belki de sadece bir yanılsama. Ama yine de var. Ve ben, o umuda tutunarak ayakta kalmaya çalışıyorum. Tıpkı bir fırtınada savrulan bir ağacın, köklerini toprağa daha sıkı sarması gibi... Belki de bu umut, beni bu girdaptan çıkaracak olan tek şey.

Bu umut, bazen bir fısıltı gibi geliyor. İç sesimin en derinliklerinden, "Dayan," diyor. "Geçecek," diyor. "Her şey düzelecek." Belki inanmak zor, belki de imkansız gibi geliyor. Ama yine de, bu fısıltıya kulak veriyorum. Çünkü biliyorum ki, umut yoksa, yaşamak da anlamını yitirir.

Bu umut, bazen bir ışık huzmesi gibi beliriyor. En karanlık gecelerde bile, bir yıldızın parıltısı gibi, bana yol gösteriyor. Belki de bu yıldız, benim kendi içimde sakladığım o güç. O gücü keşfetmek, o gücü kullanmak, belki de beni bu acılardan kurtaracak.

Bu umut, bazen bir tohum gibi filizleniyor. Kalbimin derinliklerine gömülmüş, sessizce büyüyor. Belki de bu tohum, bir gün koca bir ağaca dönüşecek, köklerini toprağa salacak ve beni bu zorlu yolda destekleyecek. Belki de o ağaç, bana yeniden yaşama sevinci verecek.

Bu umut, bazen bir hayal gibi beliriyor. Kendimi, bu acılardan kurtulmuş, yeniden gülerken hayal ediyorum. Ve o hayale tutunuyorum. Tıpkı bir çocuğun, en sevdiği oyuncağına sarılması gibi... Belki de bu hayal, bir gün gerçeğe dönüşecek.

Evet, seni sevmekten vazgeçmek belki de çok zor. Belki de imkansız. Ama bu umut, bana her zaman bir çıkış yolu olduğunu fısıldıyor. Belki bir gün, o gün gelecek. Belki bir gün, bu acılar dinecek, yerini huzur alacak. Belki bir gün, ben yeniden gülebileceğim. Belki bir gün, bu umut, gerçek olacak.

Ve o güne kadar, bu umut, benim en büyük sığınağım. O umuda tutunarak, her yeni güne umutla başlayacağım. Belki bu umut, beni hayata bağlayan o ince çizgi olacak. Ve o çizgiye sıkı sıkı sarılarak, bu zorlu yolda ilerlemeye devam edeceğim. Çünkü biliyorum ki, umut varsa, her şey mümkündür. Ve ben, o umuda inanıyorum. İçimin en derinliklerinden, bütün kalbimle inanıyorum...

Bu umut, belki de benim en büyük gücüm. Ve o güçle, her şeye rağmen, yeniden ayağa kalkacağım. Bu, benim sana olan son isyanım, kendime verdiğim son söz. Umudum, en büyük silahım olacak. Ve ben, o silahla, kendi yolumu çizeceğim.
 
Geri
Top