Soykırım
Aynı milletten, soydan, ırktan ve dinden olan insanlardan meydana gelen bir topluluğu plânlı bir şekilde yok etme, ortadan kaldırma.
1096-1270 seneleri arasında Müslümanlara karşı düzenlenen Haçlı Seferleri sırasında kadın, ihtiyar, çocuk denilmeden yüzbinlerce Müslüman öldürüldü. Haçlı orduları gittikleri yerlerde mâbedlere sığınan kadınları ve çocukları acımasızca kılıçtan geçirdiler.
Bizans İmparatoru Alexis Comnen’in kızı Anna Comnen yazdığı Alexis Comnen’in Hayâtı adlı eserinde Haçlıların Müslüman çocuklarına uyguladıkları soykırımı şöyle anlatır: “En büyük eğlencelerinden biri rastladıkları Müslüman çocukları öldürmek, kızartmak ve yemekti.”
Antakya kuşatmasında Firuz isimli bir Ermeni Türklere etmiş olduğu sadâkat yemininden dönerek müdâfaa ve kumandanlığını üstlendiği kalenin burçlarından birinden gece aşağıya ipler sarkıtarak Haçlıların şehre girmelerini sağladı. Haçlılar şehirde 10.000 Müslüman Türk’ü öldürdüler ve bütün câmileri yaktılar. Hâdiseye gözleriyle şâhit olan papaz Lemoine; “Bizimkiler sokakları dolaşıyor, rastladıkları çocuklarla ihtiyarları paramparça ediyorlardı. Bu Türk katliamı 12 Aralıkta meydana geldi. Ancak o gün herkes boğazlanamadı. Ertesi gün bizimkiler geri kalanları kestiler.” demektedir.
Meb’ûsan ve Âyân Meclisi Reisi Ahmed Rızâ Bey Batının Doğu Politikasının İflâsı adlı eserinde Haçlı Seferleriyle ilgili olarak; “Godefroy’nın kumandasındaki Haçlı ordusunu teşkil eden şövalyelerden, râhiplerden, köylülerden meydana gelen karışık grup yola çıkışlarından 3 yıl sonra Kudüs önüne ulaştılar. Kuşatma 4 gün sürdü. Hıristiyan savaşçılar Müslüman halkın üzerine çullandılar ve sulh (barış) tanrısı adına 70.000 canı yâni Kudüs’ün kadın, çocuk, bütün Müslüman halkını kılıçtan geçirdiler. Ömer Câmiine sığınan 10.000 Müslüman da boğazlanmaktan kurtulamadı. Ayrıca pekçok mutezil (ayrılmış) sayılan Hıristiyan da katledildi. Kutsal şehirdeki katliam 8 gün sürdü.” diye yazarak Hıristiyanların Müslümanlara karşı uyguladıkları korkunç soykırımı anlatmaktadır.
Asya kavimlerinden olup göçebe hayat süren, avcılık ve yağmacılıkla geçinen ve kan dökmeyi seven Moğollar 13. yüzyılda devlet olarak ortaya çıktılar. Kara Kurum’da 1205’te ilk Moğol Devletini kuran Cengiz Han, câhil ve vahşi Moğollardan ve Tatarlardan büyük bir ordu, daha doğrusu yağmacılar gürûhu topladı. Doğu Türkistan’ı ve Çin’i aldı. Harezmşah Devletine saldırdı. Batı Türkistan, Horasan, Mültan gibi devrin medeniyet merkezlerini tahrip ettirdi. Buhara, Semerkand, Herat, Merv, Rey gibi birer kültür, sanat ve medeniyet âbidesi olan şehirleri yağmalayıp, yıktırdı. Bölgedeki şehirlerin halkından milyonlarca Müslümanı öldürterek soykırım uyguladı. Kafkasya’ya, Rusya’ya ve Anadolu’ya yayılan Moğollar akla gelmedik işkence usulleri uygulayarak suçsuz insanların, kadın ve çocukların kanlarını zevk ve eğlence için döktüler. İslâm ülkelerine Haçlı Seferleri düzenleyen Avrupalı Hıristiyan devletlerle ittifak kurdular ve Müslümanlara karşı anlaştılar.
Cengiz Hanın torunlarından olan Hülâgü de 1258’de Abbâsî Halîfeliğinin merkezi olan Bağdat’ı istilâ ederek yakıp yıktırdı. Başta halîfe olmak üzere 800.000 Müslümanı öldürttü. İslâm âlimlerinin yüzyıllar boyu emek vererek hazırladıkları, tek orijinal nüshası bulunan eserler de dâhil olmak üzere kütüphânelerdeki milyonlarca kitabı yaktırdı veya Dicle Nehrine attırdı. Şehirde bulunan târihî eserleri yaktırıp, yıktırdı. Daha sonra gelen Moğol hükümdarları Müslüman olarak birçok hizmetlerde bulundularsa da, atalarının başta Müslümanlar olmak üzere istilâ ettikleri yerlerdeki bütün insanlara uyguladıkları soykırım ve kültür-medeniyet katliamı târih sayfalarından silinmemiştir.
Asırlarca Osmanlı Devletinin âdil himâyesi altında yaşayan gayri müslim (Müslüman olmayan) topluluklar, Osmanlı Devletinin siyâsî ve ekonomik bakımdan zayıflamasından ve Tanzimat adıyla gayri müslimler lehine yapılan yeni düzenlemelerden faydalandılar. İngiltere, Fransa, Rusya gibi Hıristiyan devletlerin teşvik ve tahrikleriyle bağımsızlık istemeye başladılar. Mahallî komite (terör) teşkilâtları kurarak çoğunlukta bulundukları bölgelerde Müslüman-Türk ahâliye baskı ve zulüm yaptılar. Sırplar, Karadağlılar, Bulgarlar, Yunanlılar Müslüman-Türklere karşı, kadın, çocuk, ihtiyar ayırımı yapmaksızın akla gelmedik işkence usulleri tatbik ederek tam anlamıyla soykırım uyguladılar.
Doksanüç Harbi adıyla bilinen 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında, Ruslar ve bunların emrindeki Bulgarlar şehirleri topa tuttular. Sivil halkı çocuk, kadın, ihtiyar demeden topluca öldürdüler. Sağ kalanlara kadın, erkek, yaşlı, çocuk demeden zulmettiler, köyleri yağmaladıktan sonra ateşe verdiler. Karşı koyanları bin bir türlü ezâ ve cefâ ile esir kamplarına kadar aç susuz yürüttüler. Yolda hasta ve yaralı olanlar tedâvi edilmediği gibi, o kış şartlarında aç kurtların pençesine canlı canlı bırakıldılar veya ölüme terk edildiler. Üstelik henüz ölmeden bırakılan bu insanların elbiseleri bile Bulgarlar tarafından alındı. İngiliz konsolosluğu raporları bu savaşta ölenlerin sayısını 300-400.000, göçe zorlananların sayısını da 1.000.000 olarak göstermektedir. Arşiv belgelerine göre yalnızca Eski Zağra’da sivil halk hâricinde 15-16.000 asker öldürülerek korkunç soykırım uygulandı. (Genelkurmay Başkanlığı Ateşe Klasör 584, dosya 30, fihrist 5)
Doksanüç Harbinden sonra 1912-1913 Balkan savaşları sırasında Bulgar zulmü giderek arttı, Müslüman halk Hıristiyanlaştırılmaya zorlandı, câmiler ve diğer İslâmî eserler yıkıldı. Asırlardır Rumeli’de yaşayan binlerce Müslüman nüfus soykırıma tâbi tutuldu. Pekçoğu hunharca öldürüldü. Büyük bir kısmı malını mülkünü terk ederek Türkiye’ye göç etmek zorunda kaldı. Sâdece Edirne’de 225.000’den fazla Müslüman-Türk Bulgar ordusunun esâreti ve zulmü altında açlık ve sefillik sebebiyle hayâtını kaybederek soykırıma uğratıldı.
Balkanlarda yaşayan çeşitli milletler bağımsızlıklarına kavuştuktan sonra da daha şiddetli soykırıma devam ettiler. Bosna-Hersek’te, Bulgaristan’da, Yunanistan idâresi altındaki Batı Trakya’daki Müslüman-Türklere yapılan muâmeleler bu soykırımın devâmı niteliğindedir.
Osmanlı himâyesinde huzûr ve sükun içinde yaşayan Ermeniler de Osmanlı Devletinin son zamanlarında komiteler kurarak devlete karşı çıktılar. Bu komiteler Ermeni ahâliyi Osmanlı Devletine karşı isyâna teşvik ettiler. İngiltere, Fransa, Almanya ve Rusya gibi Hıristiyan devletlerin de kışkırtmasıyla hareket eden Ermeniler yaşadıkları bölgelerdeki Müslüman ahâliye karşı geniş zulüm ve öldürme hareketlerine giriştiler.
Hınçak ve Taşnaksutyun adlı ihtilal komiteleri; Erzurum Olayı, Kumkapı Gösterisi, Merzifon, Kayseri, Yozgat Olayları, Sasun İsyânı, Bâb-ı Âli Gösterisi, birinci ve ikinci Zeytun isyanları, Van İsyânı, Osmanlı Bankası Saldırısı, Sultan İkinci Abdülhamîd Hana karşı tertiplenen Yıldız Suikastı (21 Temmuz 1905) gibi olaylar ve isyanlar tertipleyerek pekçok Müslümanı öldürdüler. Kafkasya’daki Türk ahâliye karşı soykırım uyguladılar. 27 Mart 1909’da meydana gelen Adana olayları sırasında 10.000 civârında Müslüman ahâli öldü.
Birinci Dünyâ Savaşı ve İstiklâl Savaşı sırasında Ruslarla ve diğer işgalcilerle birlikte hareket eden Ermeniler Doğu ve Güney Anadolu bölgelerinde Müslüman ahâliye karşı akla gelmedik işkence usulleri tatbik ederek soykırımda bulundular.
Birinci Dünyâ Savaşında umûmî seferberlik îlân edilince, askere gitmekten kaçan Ermeniler Erzurum ve Erzincan havâlisinde terör havası estirerek geceleri evlere baskınlar düzenleyerek kadın ve çocukları öldürdüler. Soykırım o dereceye ulaştı ki; memeden kesilmemiş çocuklar, hunharca öldürüldü, hâmile kadınların karınları yarılarak çocuklar çıkarılıp, kesildi, insanlar evlere doldurularak diri diri yakıldı, bâkire kızlar her türlü kötülük yapıldıktan sonra parçalanarak öldürüldü. Rus Kafkas ordu kumandanı general Odişe Ruz Liyetze’nin anlattığına göre; kuyulardan seksener seksener mazlum Müslüman cenâzeleri çıkıyor ve bu kuyuların sayısı iki yüzü geçiyordu. Türk birliklerinin Erzincan’ı ele geçirdikleri sırada, şehir içinde ve dışında topladığı 800’ü geçen cenâze bu kuyulardakinden hâriçtir. Çardaklı Boğazından Erzincan’a kadar bütün köyler tamâmen yakılmış ve tahrip edilmiş, ahâlisi öldürülmüş ve bütün meyve bahçeleri mahv ve tahrip edilmiş olduğu şâhit olanların raporlarından anlaşılıyor. Kuyularda ölü bulunanların cesetleri ve virâne hâline gelmiş olan Erzincan ve ovası bütün cihan medeniyetinin nazarları önüne konmaya hazırdır.(Üçüncü Ordu Mezâlim Dosyası)
Erzurum vilâyetine bağlı kazâ ve köylerde Ermenilerin işledikleri mezâlim de tüyler ürperticidir. Bu hususta yerli yabancı pekçok kişi veya inceleme heyetinin raporları vardır. Erzurum ve civârındaki tahribat ve mezâlim hakkında inceleme ve araştırma yapmakla vazîfeli komisyonun raporundan bir bölüm şöyledir: “Ruslara rehberlik eden Ermeniler uğradıkları köylerdeki erkekleri tamâmen öldürüp kadınlara da tecavüzle çeşitli alçaklıklar yaptılar. Çocuklarla ihtiyarlar bile bunların vahşi zulümlerinden kurtulamadı. Bir takım ihtiyar kadınları bir eve doldurarak ateşe verdiler. Hâmile kadınları, çocuklarını süngülere takarak teşhir ettiler. Bu durumda hicrete mecbur olan ve her bir sûretle hayâtını kurtaran kişiler şâhittir. Beş yüzü geçen ihtiyar erkeklerle pekçok kadın ve çocuktan meydana gelen bir kâfile Ermeni ve Ruslar tarafından Arpaderesi mevkiine götürülerek orada kurşun ve kılıçla yok edildiler. Ermeni çetelerinin zulüm ve alçaklıklarından birisini gösteren bu vak’a huzûrumuzda ağlanarak anlatılmıştır.” (İnceleme komisyonu üyeleri)
O sıralarda Tiflise gelen Rum göçmenleri Kars’taki Müslümanların durumunu şöyle anlattılar. “Erzurum’u kurtarıp ilerleyen Türk ordusu karşısında geri çekilen Ermeni asker birlikleri ve silâhlı Ermeni kaçkınları, yol uğraklarındaki Müslüman köyleri yeryüzünden silerek, her nesneyi ateşten ve kılıçtan geçiriyor ve düşünülmesi bile imkânsız bir vahşete ve yıkıma uğratıyorlar. Ermeni ordusu süngü ucuna takılmış süt emer çocuklarla, geçtikleri yollar üzerinde Müslüman kadınlarını çırılçıplak soyunduruyorlardı.”
Ermeniler Diyarbakır, Urfa, Adana, Muş, Bitlis, Van, Elazığ, Sivas, Trabzon gibi yerlerde de işgalcilerle berâber hareket edip savunmasız Müslüman ahâliye karşı soykırım uyguladılar. Bugün Âzerbaycan topraklarını işgal ederek Müslüman-Türkleri acımasızca öldüren ve evlerinden, yurtlarından çıkaran Ermeniler, târihteki soykırımlarını devam ettirmektedirler.
Gerek Çarlık döneminde gerekse Bolşevikler döneminde Rusya’daki, Türkistan ve Kafkasya’daki Müslüman-Türklere karşı uygulanan soykırım da akıl almaz ölçülerdedir. Sâdece altmış senede Komünist idâreciler tarafından 50 milyon Müslüman ve Türk öldürüldü. On binlecre âile yurtlarından uzaklaştırılarak Sibirya’daki kamplara sürgün edildi.
Kıbrıslı Rumlar Enosis yâni Kıbrıs’taki Türk halkını yok edip, adayı Yunanistan’a bağlamak için çeşitli hareketlerde bulundular. Bilhassa 1958-1974 seneleri arasında Türklere karşı soykırım uyguladılar. Rum saldırıları sırasında 103 Türk köyü terk edildi. Silâhlı saldırıya uğrayan bu köyler EOKA Rum Terör Örgütü tarafından yakılıp, yıkıldı. Bu köylerde oturan 80.000’den fazla Türk can güvenliklerini sağlamak için daha büyük yerleşim birimlerine göç etti. 1963’ten sonra yollardan, tarlalardan ve evlerinden götürülen yüzlerce Türk’ün sonundan haber alınamadı. 1963’teki Ayvasıl, 1974’teki Muratağa, Atlılar, Sandallar, Taşkent, Alaminyo, Terâzi, Tatlısu köylerindeki bütün sivil halk kazılan geniş çukurlara canlı canlı gömülerek veya çeşitli işkenceler yapılarak öldürüldüler. Bu toplu öldürme hâdiseleri Rumların Türklere karşı uyguladıkları soykırımdır.
Dünyânın dört bucağında insanlara inançlarından, soy veya ırklarından dolayı, yapılan baskı, zulüm ve toplu öldürmeler, medenî sayılan Hıristiyan Avrupa milletleri ile Rusya ve Amerika’nın taraflı tutumları sebebiyle günümüzde de devam etmektedir.
Aynı milletten, soydan, ırktan ve dinden olan insanlardan meydana gelen bir topluluğu plânlı bir şekilde yok etme, ortadan kaldırma.
1096-1270 seneleri arasında Müslümanlara karşı düzenlenen Haçlı Seferleri sırasında kadın, ihtiyar, çocuk denilmeden yüzbinlerce Müslüman öldürüldü. Haçlı orduları gittikleri yerlerde mâbedlere sığınan kadınları ve çocukları acımasızca kılıçtan geçirdiler.
Bizans İmparatoru Alexis Comnen’in kızı Anna Comnen yazdığı Alexis Comnen’in Hayâtı adlı eserinde Haçlıların Müslüman çocuklarına uyguladıkları soykırımı şöyle anlatır: “En büyük eğlencelerinden biri rastladıkları Müslüman çocukları öldürmek, kızartmak ve yemekti.”
Antakya kuşatmasında Firuz isimli bir Ermeni Türklere etmiş olduğu sadâkat yemininden dönerek müdâfaa ve kumandanlığını üstlendiği kalenin burçlarından birinden gece aşağıya ipler sarkıtarak Haçlıların şehre girmelerini sağladı. Haçlılar şehirde 10.000 Müslüman Türk’ü öldürdüler ve bütün câmileri yaktılar. Hâdiseye gözleriyle şâhit olan papaz Lemoine; “Bizimkiler sokakları dolaşıyor, rastladıkları çocuklarla ihtiyarları paramparça ediyorlardı. Bu Türk katliamı 12 Aralıkta meydana geldi. Ancak o gün herkes boğazlanamadı. Ertesi gün bizimkiler geri kalanları kestiler.” demektedir.
Meb’ûsan ve Âyân Meclisi Reisi Ahmed Rızâ Bey Batının Doğu Politikasının İflâsı adlı eserinde Haçlı Seferleriyle ilgili olarak; “Godefroy’nın kumandasındaki Haçlı ordusunu teşkil eden şövalyelerden, râhiplerden, köylülerden meydana gelen karışık grup yola çıkışlarından 3 yıl sonra Kudüs önüne ulaştılar. Kuşatma 4 gün sürdü. Hıristiyan savaşçılar Müslüman halkın üzerine çullandılar ve sulh (barış) tanrısı adına 70.000 canı yâni Kudüs’ün kadın, çocuk, bütün Müslüman halkını kılıçtan geçirdiler. Ömer Câmiine sığınan 10.000 Müslüman da boğazlanmaktan kurtulamadı. Ayrıca pekçok mutezil (ayrılmış) sayılan Hıristiyan da katledildi. Kutsal şehirdeki katliam 8 gün sürdü.” diye yazarak Hıristiyanların Müslümanlara karşı uyguladıkları korkunç soykırımı anlatmaktadır.
Asya kavimlerinden olup göçebe hayat süren, avcılık ve yağmacılıkla geçinen ve kan dökmeyi seven Moğollar 13. yüzyılda devlet olarak ortaya çıktılar. Kara Kurum’da 1205’te ilk Moğol Devletini kuran Cengiz Han, câhil ve vahşi Moğollardan ve Tatarlardan büyük bir ordu, daha doğrusu yağmacılar gürûhu topladı. Doğu Türkistan’ı ve Çin’i aldı. Harezmşah Devletine saldırdı. Batı Türkistan, Horasan, Mültan gibi devrin medeniyet merkezlerini tahrip ettirdi. Buhara, Semerkand, Herat, Merv, Rey gibi birer kültür, sanat ve medeniyet âbidesi olan şehirleri yağmalayıp, yıktırdı. Bölgedeki şehirlerin halkından milyonlarca Müslümanı öldürterek soykırım uyguladı. Kafkasya’ya, Rusya’ya ve Anadolu’ya yayılan Moğollar akla gelmedik işkence usulleri uygulayarak suçsuz insanların, kadın ve çocukların kanlarını zevk ve eğlence için döktüler. İslâm ülkelerine Haçlı Seferleri düzenleyen Avrupalı Hıristiyan devletlerle ittifak kurdular ve Müslümanlara karşı anlaştılar.
Cengiz Hanın torunlarından olan Hülâgü de 1258’de Abbâsî Halîfeliğinin merkezi olan Bağdat’ı istilâ ederek yakıp yıktırdı. Başta halîfe olmak üzere 800.000 Müslümanı öldürttü. İslâm âlimlerinin yüzyıllar boyu emek vererek hazırladıkları, tek orijinal nüshası bulunan eserler de dâhil olmak üzere kütüphânelerdeki milyonlarca kitabı yaktırdı veya Dicle Nehrine attırdı. Şehirde bulunan târihî eserleri yaktırıp, yıktırdı. Daha sonra gelen Moğol hükümdarları Müslüman olarak birçok hizmetlerde bulundularsa da, atalarının başta Müslümanlar olmak üzere istilâ ettikleri yerlerdeki bütün insanlara uyguladıkları soykırım ve kültür-medeniyet katliamı târih sayfalarından silinmemiştir.
Asırlarca Osmanlı Devletinin âdil himâyesi altında yaşayan gayri müslim (Müslüman olmayan) topluluklar, Osmanlı Devletinin siyâsî ve ekonomik bakımdan zayıflamasından ve Tanzimat adıyla gayri müslimler lehine yapılan yeni düzenlemelerden faydalandılar. İngiltere, Fransa, Rusya gibi Hıristiyan devletlerin teşvik ve tahrikleriyle bağımsızlık istemeye başladılar. Mahallî komite (terör) teşkilâtları kurarak çoğunlukta bulundukları bölgelerde Müslüman-Türk ahâliye baskı ve zulüm yaptılar. Sırplar, Karadağlılar, Bulgarlar, Yunanlılar Müslüman-Türklere karşı, kadın, çocuk, ihtiyar ayırımı yapmaksızın akla gelmedik işkence usulleri tatbik ederek tam anlamıyla soykırım uyguladılar.
Doksanüç Harbi adıyla bilinen 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında, Ruslar ve bunların emrindeki Bulgarlar şehirleri topa tuttular. Sivil halkı çocuk, kadın, ihtiyar demeden topluca öldürdüler. Sağ kalanlara kadın, erkek, yaşlı, çocuk demeden zulmettiler, köyleri yağmaladıktan sonra ateşe verdiler. Karşı koyanları bin bir türlü ezâ ve cefâ ile esir kamplarına kadar aç susuz yürüttüler. Yolda hasta ve yaralı olanlar tedâvi edilmediği gibi, o kış şartlarında aç kurtların pençesine canlı canlı bırakıldılar veya ölüme terk edildiler. Üstelik henüz ölmeden bırakılan bu insanların elbiseleri bile Bulgarlar tarafından alındı. İngiliz konsolosluğu raporları bu savaşta ölenlerin sayısını 300-400.000, göçe zorlananların sayısını da 1.000.000 olarak göstermektedir. Arşiv belgelerine göre yalnızca Eski Zağra’da sivil halk hâricinde 15-16.000 asker öldürülerek korkunç soykırım uygulandı. (Genelkurmay Başkanlığı Ateşe Klasör 584, dosya 30, fihrist 5)
Doksanüç Harbinden sonra 1912-1913 Balkan savaşları sırasında Bulgar zulmü giderek arttı, Müslüman halk Hıristiyanlaştırılmaya zorlandı, câmiler ve diğer İslâmî eserler yıkıldı. Asırlardır Rumeli’de yaşayan binlerce Müslüman nüfus soykırıma tâbi tutuldu. Pekçoğu hunharca öldürüldü. Büyük bir kısmı malını mülkünü terk ederek Türkiye’ye göç etmek zorunda kaldı. Sâdece Edirne’de 225.000’den fazla Müslüman-Türk Bulgar ordusunun esâreti ve zulmü altında açlık ve sefillik sebebiyle hayâtını kaybederek soykırıma uğratıldı.
Balkanlarda yaşayan çeşitli milletler bağımsızlıklarına kavuştuktan sonra da daha şiddetli soykırıma devam ettiler. Bosna-Hersek’te, Bulgaristan’da, Yunanistan idâresi altındaki Batı Trakya’daki Müslüman-Türklere yapılan muâmeleler bu soykırımın devâmı niteliğindedir.
Osmanlı himâyesinde huzûr ve sükun içinde yaşayan Ermeniler de Osmanlı Devletinin son zamanlarında komiteler kurarak devlete karşı çıktılar. Bu komiteler Ermeni ahâliyi Osmanlı Devletine karşı isyâna teşvik ettiler. İngiltere, Fransa, Almanya ve Rusya gibi Hıristiyan devletlerin de kışkırtmasıyla hareket eden Ermeniler yaşadıkları bölgelerdeki Müslüman ahâliye karşı geniş zulüm ve öldürme hareketlerine giriştiler.
Hınçak ve Taşnaksutyun adlı ihtilal komiteleri; Erzurum Olayı, Kumkapı Gösterisi, Merzifon, Kayseri, Yozgat Olayları, Sasun İsyânı, Bâb-ı Âli Gösterisi, birinci ve ikinci Zeytun isyanları, Van İsyânı, Osmanlı Bankası Saldırısı, Sultan İkinci Abdülhamîd Hana karşı tertiplenen Yıldız Suikastı (21 Temmuz 1905) gibi olaylar ve isyanlar tertipleyerek pekçok Müslümanı öldürdüler. Kafkasya’daki Türk ahâliye karşı soykırım uyguladılar. 27 Mart 1909’da meydana gelen Adana olayları sırasında 10.000 civârında Müslüman ahâli öldü.
Birinci Dünyâ Savaşı ve İstiklâl Savaşı sırasında Ruslarla ve diğer işgalcilerle birlikte hareket eden Ermeniler Doğu ve Güney Anadolu bölgelerinde Müslüman ahâliye karşı akla gelmedik işkence usulleri tatbik ederek soykırımda bulundular.
Birinci Dünyâ Savaşında umûmî seferberlik îlân edilince, askere gitmekten kaçan Ermeniler Erzurum ve Erzincan havâlisinde terör havası estirerek geceleri evlere baskınlar düzenleyerek kadın ve çocukları öldürdüler. Soykırım o dereceye ulaştı ki; memeden kesilmemiş çocuklar, hunharca öldürüldü, hâmile kadınların karınları yarılarak çocuklar çıkarılıp, kesildi, insanlar evlere doldurularak diri diri yakıldı, bâkire kızlar her türlü kötülük yapıldıktan sonra parçalanarak öldürüldü. Rus Kafkas ordu kumandanı general Odişe Ruz Liyetze’nin anlattığına göre; kuyulardan seksener seksener mazlum Müslüman cenâzeleri çıkıyor ve bu kuyuların sayısı iki yüzü geçiyordu. Türk birliklerinin Erzincan’ı ele geçirdikleri sırada, şehir içinde ve dışında topladığı 800’ü geçen cenâze bu kuyulardakinden hâriçtir. Çardaklı Boğazından Erzincan’a kadar bütün köyler tamâmen yakılmış ve tahrip edilmiş, ahâlisi öldürülmüş ve bütün meyve bahçeleri mahv ve tahrip edilmiş olduğu şâhit olanların raporlarından anlaşılıyor. Kuyularda ölü bulunanların cesetleri ve virâne hâline gelmiş olan Erzincan ve ovası bütün cihan medeniyetinin nazarları önüne konmaya hazırdır.(Üçüncü Ordu Mezâlim Dosyası)
Erzurum vilâyetine bağlı kazâ ve köylerde Ermenilerin işledikleri mezâlim de tüyler ürperticidir. Bu hususta yerli yabancı pekçok kişi veya inceleme heyetinin raporları vardır. Erzurum ve civârındaki tahribat ve mezâlim hakkında inceleme ve araştırma yapmakla vazîfeli komisyonun raporundan bir bölüm şöyledir: “Ruslara rehberlik eden Ermeniler uğradıkları köylerdeki erkekleri tamâmen öldürüp kadınlara da tecavüzle çeşitli alçaklıklar yaptılar. Çocuklarla ihtiyarlar bile bunların vahşi zulümlerinden kurtulamadı. Bir takım ihtiyar kadınları bir eve doldurarak ateşe verdiler. Hâmile kadınları, çocuklarını süngülere takarak teşhir ettiler. Bu durumda hicrete mecbur olan ve her bir sûretle hayâtını kurtaran kişiler şâhittir. Beş yüzü geçen ihtiyar erkeklerle pekçok kadın ve çocuktan meydana gelen bir kâfile Ermeni ve Ruslar tarafından Arpaderesi mevkiine götürülerek orada kurşun ve kılıçla yok edildiler. Ermeni çetelerinin zulüm ve alçaklıklarından birisini gösteren bu vak’a huzûrumuzda ağlanarak anlatılmıştır.” (İnceleme komisyonu üyeleri)
O sıralarda Tiflise gelen Rum göçmenleri Kars’taki Müslümanların durumunu şöyle anlattılar. “Erzurum’u kurtarıp ilerleyen Türk ordusu karşısında geri çekilen Ermeni asker birlikleri ve silâhlı Ermeni kaçkınları, yol uğraklarındaki Müslüman köyleri yeryüzünden silerek, her nesneyi ateşten ve kılıçtan geçiriyor ve düşünülmesi bile imkânsız bir vahşete ve yıkıma uğratıyorlar. Ermeni ordusu süngü ucuna takılmış süt emer çocuklarla, geçtikleri yollar üzerinde Müslüman kadınlarını çırılçıplak soyunduruyorlardı.”
Ermeniler Diyarbakır, Urfa, Adana, Muş, Bitlis, Van, Elazığ, Sivas, Trabzon gibi yerlerde de işgalcilerle berâber hareket edip savunmasız Müslüman ahâliye karşı soykırım uyguladılar. Bugün Âzerbaycan topraklarını işgal ederek Müslüman-Türkleri acımasızca öldüren ve evlerinden, yurtlarından çıkaran Ermeniler, târihteki soykırımlarını devam ettirmektedirler.
Gerek Çarlık döneminde gerekse Bolşevikler döneminde Rusya’daki, Türkistan ve Kafkasya’daki Müslüman-Türklere karşı uygulanan soykırım da akıl almaz ölçülerdedir. Sâdece altmış senede Komünist idâreciler tarafından 50 milyon Müslüman ve Türk öldürüldü. On binlecre âile yurtlarından uzaklaştırılarak Sibirya’daki kamplara sürgün edildi.
Kıbrıslı Rumlar Enosis yâni Kıbrıs’taki Türk halkını yok edip, adayı Yunanistan’a bağlamak için çeşitli hareketlerde bulundular. Bilhassa 1958-1974 seneleri arasında Türklere karşı soykırım uyguladılar. Rum saldırıları sırasında 103 Türk köyü terk edildi. Silâhlı saldırıya uğrayan bu köyler EOKA Rum Terör Örgütü tarafından yakılıp, yıkıldı. Bu köylerde oturan 80.000’den fazla Türk can güvenliklerini sağlamak için daha büyük yerleşim birimlerine göç etti. 1963’ten sonra yollardan, tarlalardan ve evlerinden götürülen yüzlerce Türk’ün sonundan haber alınamadı. 1963’teki Ayvasıl, 1974’teki Muratağa, Atlılar, Sandallar, Taşkent, Alaminyo, Terâzi, Tatlısu köylerindeki bütün sivil halk kazılan geniş çukurlara canlı canlı gömülerek veya çeşitli işkenceler yapılarak öldürüldüler. Bu toplu öldürme hâdiseleri Rumların Türklere karşı uyguladıkları soykırımdır.
Dünyânın dört bucağında insanlara inançlarından, soy veya ırklarından dolayı, yapılan baskı, zulüm ve toplu öldürmeler, medenî sayılan Hıristiyan Avrupa milletleri ile Rusya ve Amerika’nın taraflı tutumları sebebiyle günümüzde de devam etmektedir.