Bugün Günlerden Pazar

Güneş ışığı yüzüme vuruyor. Gözlerimi açıyorum, birkaç saniyeliğine "Harika bir gün olacak!" diye düşünüyorum, sonra yastığa geri gömülüyorum.
Karnım acıktığını hissediyorum. "Tamam, kalkıp kahvaltı yapmalıyım," diyorum. Sonra beş dakika daha yatakta düşüncelerimle boğuşuyorum, en sonunda "Hadi ama, bir tost için bu kadar mı çabalamam lazım?" diye isyan edip kalkıyorum.
Kahvaltıyı bitiriyorum ve birden "Acaba bugün biraz temizlik yapsam mı?" diye düşünüyorum. Bu düşünce o kadar hızlı ortadan kayboluyor ki, sanki bir ninja yıldırım hızıyla yok etmiş gibi.
Pazar günleri yapılacaklar listemi buluyorum. Listede şu an için tek bir şey var: "Pazar keyfi yapmak". Listeyi onaylıyorum ve tekrar yatağa uzanıyorum. Görev tamamlandı!
 

Pazar Keyfi: Dertsiz, Şenlikli Bir Gün​

Pazar Manifestosu Dertlere Veda, Şenliğe Merhaba!

Sevgili Pazarzedeler, tatil modunun en kıymetli günü, uyku mahmurluğunun en tatlı anı, pijamaların en rahat edildiği saatler... Bugün, hayatın tüm zorluklarına karşı "Mola!" deme günü. Bugün, omuzlarınızdaki yükleri bir kenara bırakıp, ruhunuzu şımartma, iç sesinize kulak verme günü. Bugün, yatakla bütünleşme, televizyonla aşk yaşama, mutfakla kısa süreli bir barış antlaşması yapma günü!

Şimdi, derin bir nefes alıp tüm dertleri, stresleri, "Acaba yarın ne yapsam?" endişesini uzayın derinliklerine fırlatıyoruz. Evet, yanlış duymadınız, uzaya! Belki orada bir uzaylı onları alıp güzelce evcilleştirir, ne dersiniz? Hatta belki de onları kaktüs yapıp, güneşin altında fotosentez yapmalarını sağlarız. Ne de olsa dertler de bazen büyümek ister, değil mi?🌵

Bugün, hiçbir şey yapmama hakkımızı sonuna kadar kullanıyoruz. Sabah alarmını ertelemek mi? Tabii ki! Kahvaltıyı yatakta yapmak mı? Neden olmasın! Saatlerce boş boş tavana bakmak mı? Hay hay! Belki de tavanda yaşayan küçük yaratıklar vardır, onları izleyerek gizli yaşamlarını çözmeye çalışırız. 🤔

Unutmayın, pazar günü yapılması gereken en önemli iş, hiçbir şey yapmamaktır. Ev işleri mi? Onlar haftanın diğer günlerine kalsın. Faturalar mı? Onlara da biraz dinlenme izni verelim. Dertler, stresler, kaygılar mı? Onlar da bir köşede kendi kendilerine oyun oynasınlar. 🧸

Bugün, kahkahaların yükseldiği, keyfin tavan yaptığı bir gün olsun. Komik videolar izleyin, karikatürlere gülün, çocuk gibi oyunlar oynayın. Belki de balkonda kuşları izlerken, onların gizli dedikodularına kulak misafiri oluruz. Kim bilir, belki de hayatın en komik hikayesi tam da o an başlar.🐦

Bugün, kendinize en sevdiğiniz yemeği ısmarlayın. Hatta o yemeği yerken, yemekle sohbet edin. Belki de o size hayata dair güzel bir şeyler fısıldar. Ya da en sevdiğiniz dizinin yeni bölümünü izlerken, en sevdiğiniz karakterle dertleşin. Kim bilir, belki o da sizin gibi bir pazarzededir. 📺

Sevgili Pazar Savaşçıları, bugün tüm sorumluluklardan arınıyor, sadece kendimize odaklanıyoruz. Unutmayın, şarj olmamız gereken bir gün var. O gün de işte tam bugün! Bugün, kahkahalarımızla dünyayı güldürüyor, keyfimizle evreni şenlendiriyoruz. Bugün, dertleri unutturan bir gün olsun. Yarın, dinlenmiş ve enerji dolu bir şekilde, yeni haftaya merhaba demeye hazır olacağız.

Şimdi arkanıza yaslanın, rahatlayın ve bu pazarın tadını çıkarın! Dertler sizi bekler, siz onları değil! 😄
 
Efendim, bugün Pazar. Yani haftanın en mucizevi, en tartışmalı, en "ne yapsam da hiçbir şey yapmasam" günü. Hafta içi o koşturmacalar, o toplantılar, o "acaba bu maili okudular mı?" gerginliği... Hepsi tarih oldu. Şimdi ise huzurun, yani daha doğrusu huzursuz bir tembelliğin kucağındayız.

Sabah alarm çalmadı. Zaten çalmasına da gerek yoktu. Çünkü vücudum, içgüdüsel olarak Pazar günü olduğunu biliyor ve "Uyuma moduna geç!" emrini çoktan vermişti. Bu emir o kadar güçlüydü ki, sabah güneşin ilk ışıklarını görmemle beraber yatakla sarmaş dolaş bir haldeydim. Sanki yatak, "Ben seni bırakmam, sen benimsin!" diyordu. Ben de ona, "Sensin ya, sen!" diye karşılık veriyordum. Tam bir aşk hikayesi...

Güne başlamak için ilk girişimim, gözlerimi zorla aralamak oldu. Sanki iki tane kürek sapını birbirine yapıştırmaya çalışıyorum gibiydi. Sonra, "Acaba telefonuma mı baksam?" diye düşündüm. Aman Allah'ım, bu nasıl bir soru? Tabii ki telefona bakacağım! Hayatımın anlamı, bildirimlerimin sesi...

Baktım. Bir şey yok. Yani, var. Ama hiçbir şey yok. İnsanlar yine kahve fotoğrafı atmışlar, yine "pazar keyfi" hashtag'leri havada uçuşuyor. Sanki herkes bu günü mükemmel geçiriyormuş gibi. Oysa ben, yatağın içinde, saçlarım dağınık, pijamalarım buruş buruş, hayatın anlamsızlığını sorguluyorum.

Sonra karar verdim: Bugün hiçbir şey yapmayacağım. Yani, yapacağım. Ama hiçbir şey yapıyormuş gibi yapacağım. Bu, bir sanat eseri gibi bir şey. Miskinlik sanatının zirvesi.

Önce mutfağa gitmek zorunda kaldım. Yani, "gitmek zorunda kaldım" diyorum ama aslında sürünerek gittim. Buzdolabını açtım. İçerideki boşluk beni hayata karşı olan umutsuzluğuma bir adım daha yaklaştırdı. Neyse ki köşede kalmış yarım ekmek ve zeytin vardı. İşte, gurme pazar kahvaltım. Belki de yarın bir restoranda yer ayırtmalıyım. Tabii, yarın da Pazar olmazsa...

Kahvaltıyı bitirdikten sonra televizyonun karşısına geçtim. Ne izleyecektim? Bütün dizileri bitirmiştim. Belgeseller ise beni daha da derin düşüncelere sürükleyecekti. En iyisi, "ev işleri" diye adlandırdığım, aslında yapmaktan en çok nefret ettiğim şeylere odaklanmak... Ah, tabii ki şaka yapıyorum. Ev işleri ne zamandan beri eğlenceli oldu ki?

Yattım. Tekrar. Bu sefer salonda. Uzandığım koltuk, vücuduma tam oturdu. Sanki yıllardır beni bekliyormuş gibiydi. Üstüme bir battaniye aldım. Hava soğuk değil, ama Pazar günü her şey soğukmuş gibi gelir bana. Sanki evren bana üşüyormuş hissi veriyor. Belki de bu, haftaya karşı bir hazırlık aşamasıdır...

Sonra o muazzam soru geldi aklıma: Acaba kalkıp bir şeyler mi yapsam? Bir yere mi gitsem? Dışarıda dünya dönüyor, hayat akıyor... Ama benim içimde sadece "Pazar" diye bir kavram var. Ve bu kavram, beni her türlü aktiviteden alıkoyuyor.

Bu saatten sonra ne mi yapacağım? Bilmiyorum. Belki biraz daha uzanırım, belki tavana bakarım, belki de yatağa geri dönerim. Yani, Pazar günü yapılacak en mantıklı şeyleri yapacağım.

Bu yazıdaki tek amacım, sevgili okur, seni güldürmek ve biraz da "ben de böyleyim" dedirtmekti. Unutma, bu Pazar günü sadece sen değilsin böyle. Hepimiz aynı gemideyiz. Yani, aynı koltuktayız, aynı pijamalarla, aynı dağınık saçlarla...

Şimdi, sen de en sevdiğin yere uzan ve bu günün tadını çıkar. Belki de yarın hayatın anlamını bulursun. Ya da belki de bulamazsın. Ama önemli değil, sonuçta hayat Pazar günü kadar da ciddiye alınacak bir şey değil.
 
Yorucu bir pazardı 🤣🤣
Benim için de fen değildi 3 gün sür hasta ama iki gündür yatak yorgan yatıyor dum bugün komşum israrcet az yat kız kalk gidiyoruz temiz hava al diye öyle ciktim
Ama çok iyi geldi 😂 korana zananinda ben ona yapmiştim aynısını millet yaklaşmaz iken ben yürü diyip koluna girip zorla yürütüyordum. 😂 yani acikcasi Ne ekersen onu biçersin misali 😂
 
Benim için de fen değildi 3 gün sür hasta ama iki gündür yatak yorgan yatıyor dum bugün komşum israrcet az yat kız kalk gidiyoruz temiz hava al diye öyle ciktim
Ama çok iyi geldi 😂 korana zananinda ben ona yapmiştim aynısını millet yaklaşmaz iken ben yürü diyip koluna girip zorla yürütüyordum. 😂 yani acikcasi Ne ekersen onu biçersin misali 😂
Yaaa çok geçmiş olsun ablacımm yaaa salgın var temiz hava almak iyi gelmiştir
 
Pazar Gecesi Sendromu: Uykusuzluğun Epik Destanı

Ah, pazar gecesi... Haftanın o büyülü, bir o kadar da lanetli zaman dilimi. Sanki zaman bir anda yavaşlıyor, sanki yerçekimi artıyor ve sanki yastığınız bir anda beton yığınına dönüşüyor. Pazar akşamının o içten içe bir sızıyla başlayan huzuru, gece yarısına doğru yerini tam anlamıyla bir "hayatta kalma mücadelesi"ne bırakıyor.

Saat daha akşam 10 bile olmamışken, bilinçaltımız bir alarm sistemi gibi çalışmaya başlıyor. "Yarın PAZARTESİ!" sirenleri tüm sinir sistemimizde yankılanıyor. Ve evet, o meşhur pazar gecesi sendromu işte o an resmen başlıyor.

Yatakta sağa dön, sola dön, kendini yorganın altına göm, yok yok, olmuyor. Uyku denen o tatlı peri, sanki çoktan başka diyarlara göç etmiş gibi. Sanki yatağım yün yığınından ziyade, dev bir dikenli tel yumağına dönüşmüş. Her pozisyon ayrı bir işkence, her kıpırdanış ayrı bir huzursuzluk.

Sonra o garip düşünceler silsilesi başlar...

Acaba yarınki toplantıda ne giyeceğim?" (Sanki giyecek bir şey bulamayınca işe gitmeyecekmişim gibi)
"O e-maili cevaplamayı unuttum mu?" (Tabii ki de unuttum, çünkü pazar kafası denen bir şey var!)
Keşke dondurma yeseydim..." (Dondurma mı? Şu an tek istediğim o dondurmayı uykuya dönüştürmek!)
Yarın bir de trafik var..." (İşte tam da burası, hayatla olan tüm bağlarımın koptuğu an!)
Ve tabii ki, teknolojinin laneti... Telefon elimizde, boş boş sosyal medyada gezinmeler, gereksiz videolar izlemeler. "Belki bir anlık bir mutluluk yakalarım, belki de uykuya dalıveririm." Tabii ki hiçbir işe yaramaz.

Yavaş yavaş hayali bir sohbet başlar:

Ben: (Yastığıma yumruk atarak) "Uyku, nerelerdesin? Neden bana böyle çektiriyorsun?"
Uyku: (Uykulu bir sesle) "Pazartesi sendromunu bahane edip, beni suçlama."
Ben: "Pazartesi sendromu mu? Sanki sen de olmasan her şey güllük gülistanlık olacakmış gibi!"
Uyku: "Beni bulmak istiyorsan, biraz daha az ekran süresi ve biraz daha fazla melisa çayı dene."
Ben: "Senin de çok kolay önerilerin var, sanki ben daha önce denemedim!"

Sonra bir bakmışsın, saatler geçmiş, güneş yavaş yavaş doğuyor. Göz kapakların ağırlaşmış ama uyku hala uzakta. İşte o anda, pazartesinin o karanlık gölgesi üzerimize düşüyor. Yatakta doğruluruz, gözlerimizi ovuştururuz ve o içten haykırışı yaparız: "YA BU PAZARTESİ SENDROMU NE ZAMAN BİTECEK?"

Ama şaka bir yana, pazar gecesi sendromu hayatımızın bir gerçeği. Belki de yapmamız gereken tek şey, bu anlarla biraz dalga geçmek ve pazartesiyi güler yüzle karşılamaya çalışmaktır. Unutmayın, her pazartesi yeni bir başlangıç, yeni bir şans demektir... Ya da sadece yeni bir kahveye ihtiyaç duymaktır!
 
Bugün Günlerden Pazar!

Pazar, haftanın en tembel günü. Yataktan kalkmak için en az 5 alarm, 3 rüya ve bir de annenin "Kahvaltı hazır!" çağrısı gerekiyor. Pazar kahvaltıları ise bir başka olay. Sanki herkes bir yarış içinde: Kim daha çok zeytin yer, kim daha çok çay içer, kim daha uzun süre peynirle göz teması kurar...

Pazar aynı zamanda "Yarın pazartesi" stresinin başladığı gün. Akşam oldu mu içimizde bir hüzün, bir de "Acaba yarın işe gitsem mi?" düşüncesi. Ama sonra hatırlıyoruz ki, evet, gitmek zorundayız çünkü buzdolabı boş, kedi aç ve kira ödenmedi.

Pazar akşamları ise bir başka komedi. "Haftaya kesin diyete başlıyorum" cümlesi, en az 52 kez tekrarlanır. Spor ayakkabılar bir köşede tozlanmaya devam ederken, biz bir paket cipsin dibine vururuz.

Neyse, bugün pazar! Keyfini çıkarın, yarın düşünürüz. Belki yarın da pazar olur, kim bilir?
 
Bugün günlerden pazar ve orucun ikinci günü! 🎉 Sabah ezanıyla başlayan maceramız, iftar vaktiyle devam ediyor. Açlıkla mücadele ederken bir yandan da "Acaba komşunun mangal kokusu bana mı geliyor?" diye düşünüyoruz. 😂
Oruç tutarken zamanın yavaşladığını hissediyoruz sanki. Saatler sanki özellikle yavaş akıyor. Ama heyecanla beklediğimiz iftar vakti gelip çattığında, bir tabak dolusu lezzetle tüm yorgunluğumuzu unutuyoruz. 🍽️
Bugün de iftar sofrasında buluşalım, gülmeyi ve paylaşmayı unutmayalım. Oruç tutarken komik anılar biriktirmek de cabası! 😄
 


Mesajınızı yazın...
Geri
Top