Bugün pazar, pazar… Yani evdeki bütün işlerin birikip “Hadi bugün yapalım!” dediğiniz o sihirli gün. Sabah erkenden uyanıyorsunuz, çünkü alarmı kapatmayı unutmuşsunuz. Pazar günü alarm çalması kadar trajik bir şey yok. Neyse, kalkıyorsunuz, kahvenizi yudumlarken bir bakıyorsunuz ki evdeki çiçekler solmuş, bulaşık makinesi dolu, çamaşırlar birikmiş, kedi kumunu değiştirmek lazım, buzdolabı bomboş… Ve tabii ki en önemlisi: “Bugün hiçbir şey yapmasam olur mu?” diye düşünüyorsunuz. Ama olmuyor, çünkü iç sesiniz size “Hadi ama, tembellik etme!” diye fısıldıyor. İç sesiniz aslında annenizin sesi. Anneler her yerdeler…
Kahvaltı yapmak için mutfağa gidiyorsunuz. Buzdolabını açıyorsunuz: Bir yumurta, biraz peynir, birkaç zeytin ve bayatlamaya yüz tutmuş bir dilim ekmek. “Neyse, bugün diyete başlıyorum!” diyorsunuz. Ama sonra aklınıza o çikolatalı gofretler geliyor. Gofretler buzdolabında değil, ama onları bulmak için evin her köşesini aramak bir macera. Sonunda buluyorsunuz, ama bir tane yemekle yetinmiyorsunuz. “Bir tane daha olsun, bugün pazar!” diyorsunuz. Sonra bir bakmışsınız, paket bitmiş. Diyet pazartesiden itibaren başlayacak, belli ki.
Ev işlerine başlıyorsunuz. Önce çamaşırları atıyorsunuz makineye. Çamaşır makinesi çalışırken bulaşıkları yerleştiriyorsunuz. Bulaşık makinesini çalıştırıyorsunuz, ama bir bakıyorsunuz ki deterjan koymayı unutmuşsunuz. Makineyi durdurup deterjanı koyuyorsunuz. Bu arada çamaşır makinesi bitmiş, çamaşırları asmanız lazım. Çamaşırları asarken bir bakıyorsunuz ki bir çorap kayıp. “Nereye gitti bu çorap?” diye düşünüyorsunuz. Çorapların kaybolması evrenin en büyük sırlarından biri. Belki de kara delikler çorap çalıyordur, kim bilir?
Ev işleri bittikten sonra biraz dinlenmek için koltuğa oturuyorsunuz. Telefonu elinize alıyorsunuz, sosyal medyada biraz gezinirken bir bakıyorsunuz ki 2 saat geçmiş. “Zaman nasıl da hızlı geçiyor!” diyorsunuz. Aslında zaman hızlı geçmiyor, siz sadece sosyal medya delisi olmuşsunuz. Ama pazar günü bunu kabul etmek istemiyorsunuz.
Akşam yaklaşıyor, “Bugün hiç dışarı çıkmadım, biraz hava alayım.” diyorsunuz. Dışarı çıkıyorsunuz, ama bir bakıyorsunuz ki her yer kapalı. Pazar günü dükkanların kapalı olması kadar hüzünlü bir şey yok. Neyse, bir parka gidip biraz yürüyüş yapıyorsunuz. Parkta koşu yapan insanları görüyorsunuz. “Ben de yarın koşmaya başlasam mı acaba?” diye düşünüyorsunuz. Ama sonra aklınıza o çikolatalı gofretler geliyor ve “Yok, koşu bana göre değil.” diyorsunuz.
Akşam eve dönüyorsunuz, biraz televizyon izliyorsunuz. Reklamlar çıkıyor, bir bakıyorsunuz ki yine çikolata reklamı. “Neden bu kadar çok çikolata reklamı var?” diye düşünüyorsunuz. Aslında cevabı biliyorsunuz: Çünkü çikolata hayatın anlamı.
Pazar günü böyle geçiyor işte. Ev işleri, tembellik, çikolata ve kaybolan çoraplar… Ama yine de pazar günleri güzeldir. Çünkü pazartesiye kadar biraz daha zaman var. Ve unutmayın: Diyet yarın başlayacak!
Kahvaltı yapmak için mutfağa gidiyorsunuz. Buzdolabını açıyorsunuz: Bir yumurta, biraz peynir, birkaç zeytin ve bayatlamaya yüz tutmuş bir dilim ekmek. “Neyse, bugün diyete başlıyorum!” diyorsunuz. Ama sonra aklınıza o çikolatalı gofretler geliyor. Gofretler buzdolabında değil, ama onları bulmak için evin her köşesini aramak bir macera. Sonunda buluyorsunuz, ama bir tane yemekle yetinmiyorsunuz. “Bir tane daha olsun, bugün pazar!” diyorsunuz. Sonra bir bakmışsınız, paket bitmiş. Diyet pazartesiden itibaren başlayacak, belli ki.
Ev işlerine başlıyorsunuz. Önce çamaşırları atıyorsunuz makineye. Çamaşır makinesi çalışırken bulaşıkları yerleştiriyorsunuz. Bulaşık makinesini çalıştırıyorsunuz, ama bir bakıyorsunuz ki deterjan koymayı unutmuşsunuz. Makineyi durdurup deterjanı koyuyorsunuz. Bu arada çamaşır makinesi bitmiş, çamaşırları asmanız lazım. Çamaşırları asarken bir bakıyorsunuz ki bir çorap kayıp. “Nereye gitti bu çorap?” diye düşünüyorsunuz. Çorapların kaybolması evrenin en büyük sırlarından biri. Belki de kara delikler çorap çalıyordur, kim bilir?
Ev işleri bittikten sonra biraz dinlenmek için koltuğa oturuyorsunuz. Telefonu elinize alıyorsunuz, sosyal medyada biraz gezinirken bir bakıyorsunuz ki 2 saat geçmiş. “Zaman nasıl da hızlı geçiyor!” diyorsunuz. Aslında zaman hızlı geçmiyor, siz sadece sosyal medya delisi olmuşsunuz. Ama pazar günü bunu kabul etmek istemiyorsunuz.
Akşam yaklaşıyor, “Bugün hiç dışarı çıkmadım, biraz hava alayım.” diyorsunuz. Dışarı çıkıyorsunuz, ama bir bakıyorsunuz ki her yer kapalı. Pazar günü dükkanların kapalı olması kadar hüzünlü bir şey yok. Neyse, bir parka gidip biraz yürüyüş yapıyorsunuz. Parkta koşu yapan insanları görüyorsunuz. “Ben de yarın koşmaya başlasam mı acaba?” diye düşünüyorsunuz. Ama sonra aklınıza o çikolatalı gofretler geliyor ve “Yok, koşu bana göre değil.” diyorsunuz.
Akşam eve dönüyorsunuz, biraz televizyon izliyorsunuz. Reklamlar çıkıyor, bir bakıyorsunuz ki yine çikolata reklamı. “Neden bu kadar çok çikolata reklamı var?” diye düşünüyorsunuz. Aslında cevabı biliyorsunuz: Çünkü çikolata hayatın anlamı.
Pazar günü böyle geçiyor işte. Ev işleri, tembellik, çikolata ve kaybolan çoraplar… Ama yine de pazar günleri güzeldir. Çünkü pazartesiye kadar biraz daha zaman var. Ve unutmayın: Diyet yarın başlayacak!