• Merhaba Ziyaretçi.
    "Hoşgeldin sonbahar "
    konulu resim yarışması başladı. İlgili konuya BURADAN ulaşabilirsiniz. Sizi de beğendiğiniz 2 resmi oylamanız için bekliyoruz...

Sokak şairi ............

Adı Bende Aşk Olacak

Kim bilir kaç gün, kaç hafta,
Ya da kaç ay geçecek
Senin beni aramadığın
Benimse seni beklediğim
Kimi gün aylaklığa vurduğum
Kimi gece yaşlara boğulduğum
Dayanamayıp aramak isterken gururuma sığındığım
Seninse yollara vurulup sessiz kaldığın
Umarsız arayışlarında kaybolduğun
Aylar değil isterse yıllar geçsin
Senden öncesi gibi sonrası da olacak ama
Senin yerin ayrı hep ayrı olacak
Sen bundan korksan da, boğulsan da
Ben sana deli gibi kızsam da
Bu böyle,
Adı bende aşk olacak
 
Her
Her gülen göz mutlu etmez
Her seven kalp huzur vermez
Her dokunan el tene değmez
Bazense sadece bir nefes
Çarpar çarpmaz yüzüne
Gözlerin güler
Kalbin ısınır
Tenin ürperir
Mutluluk ve huzur kolkola
Dayanır kapına acelece
Oysa ateş almaya gelmişlerdir
Eski bir yangının külünü
Ateşe vermek için hem de
 
....Ben
Vakit bulursam eğer,
Anlarsa yaşamak macerasını,
Kabul buyururlarsa yeniden,
Pörsümez umutlarla geleceğim.

En sefil fikirlere inat,
En soylu duygularla bezenip,
Güneşe doğru şaha kalkmış
Müjde yüklü kervanlara karışacağım.
Ve bundan böyle,
İnsanlara faydalı olmak için,
Devlerle yarışacağım.
 
....Gönlüm
Irmak gibi şu gönlüm,
Akar,akar durulur.
Kimseye gücü yetmez,
Meyvesine kırılır.

Bir incecik daldır o,
Talihine darılır.
Aydınlığa göz kırpar,
Umutlara sarılır.

Bülbül gibi gururla,
Bahçelere kurulur.

Firkate niçin baksın,
Vuslat için yorulur.
 
Ağlamak İçin Gözden Yaş mı Akmalı?
Ağlamak için gözden yaş mı akmalı?
Dudaklar gülerken, insan ağlayamaz mı?
Sevmek için güzele mi bakmalı?
Çirkin bir tende güzel bir ruh, kalbi bağlayamaz mı?
Hasret; özlenenden uzak mı kalmaktır?
Özlenen yakındayken hicran duyulamaz mı?
Hırsızlık; para, malmı çalmaktır?
Saadet çalmak, hırsızlık olamaz mı?
Solması için gülü dalından mı koparmalı?
Pembe bir gonca iken gül dalında solmaz mı?
Öldürmek için silah, hançer mı olmalı?
Saçlar bağ, gözler silah, gülüş, kurşun olamaz mı?
 
ÇileGâiblerden bir ses geldi: Bu adam,
Gezdirsin boşluğu ense kökünde!
Ve uçtu tepemden birdenbire dam;
Gök devrildi, künde üstüne künde...

Pencereye koştum: Kızıl kıyamet!
Dediklerin çıktı, ihtiyar bacı!
Sonsuzluk, elinde bir mavi tülbent,
Ok çekti yukardan, üstüme avcı.

Ateşten zehrini tattım bu okun.
Bir anda kül etti can elmasımı.
Sanki burnum, değdi burnuna (yok) un,
Kustum, öz ağzımdan kafatasımı.

Bir bardak su gibi çalkandı dünya;
Söndü istikamet, yıkıldı boşluk.
Al sana hakikat, al sana rüya!
İşte akıllılık, işte sarhoşluk!

Ensemin örsünde bir demir balyoz,
Kapandım yatağa son çare diye.
Bir kanlı şafakta, bana çil horoz,
Yepyeni bir dünya etti hediye.

Bu nasıl bir dünya hikâyesi zor;
Mekânı bir satıh, zamanı vehim.
Bütün bir kâinat muşamba dekor,
Bütün bir insanlık yalana teslim.

Nesin sen, hakikat olsan da çekil!
Yetiş körlük, yetiş, takma gözde cam!
Otursun yerine bende her şekil;
Vatanım, sevgilim, dostum ve hocam!

…………………………………..
…………………………………..
…………………………………..
…………………………………..

Aylarca gezindim, yıkık ve şaşkın,
Benliğim bir kazan ve aklım kepçe.
Deliler köyünden bir menzil aşkın,
Her fikir içimde bir çift kelepçe.

Niçin küçülüyor eşya uzakta?
Gözsüz görüyorum rüyada, nasıl?
Zamanın raksı ne, bir yuvarlakta?
Sonum varmış, onu öğrensem asıl?

Bir fikir ki, sıcak yarada kezzap,
Bir fikir ki, beyin zarında sülük.
Selâm, selâm sana haşmetli azap;
Yandıkça gelişen tılsımlı kütük.
Yalvardım: Gösterin bilmeceme yol!
Ey yedinci kat gök, esrarını aç!
Annemin duası, düş de perde ol!
Bir asâ kes bana, ihtiyar ağaç!
Uyku, kaatillerin bile çeşmesi;
Yorgan, Allahsıza kadar sığınak.
Teselli pınarı, sabır memesi;
Size şerbet, bana kum dolu çanak.

Bu mu, rüyalarda içtiğim cinnet,
Sırrını ararken patlayan gülle?
Yeşil asmalarda depreniş, şehvet;
Karınca sarayı, kupkuru kelle...

Akrep, nokta nokta ruhumu sokmuş,
Mevsimden mevsime girdim böylece.
Gördüm ki, ateşte, cımbızda yokmuş,
Fikir çilesinden büyük işkence.

…………………………………..
…………………………………..
…………………………………..
…………………………………..

Evet, her şey bende bir gizli düğüm;
Ne ölüm terleri döktüm, nelerden!
Dibi yok göklerden yeter ürktüğüm,
Yetişir çektiğim mesafelerden!

Ufuk bir tilkidir, kaçak ve kurnaz;
Yollar bir yumaktır, uzun, dolaşık.
Her gece rüyamı yazan sihirbaz,
Tutuyor önümde bir mavi ışık.

Büyücü, büyücü ne bana hıncın?
Bu kükürtlü duman, nedir inimde?
Camdan keskin, kıldan ince kılıcın,
Bir zehirli kıymık gibi, beynimde.

Lûgat, bir isim ver bana halimden;
Herkesin bildiği dilden bir isim!
Eski esvaplarım, tutun elimden;
Aynalar, söyleyin bana, ben kimim?

Söyleyin, söyleyin, ben miyim yoksa,
Arzı boynuzunda taşıyan öküz?
Belâ mimarının seçtiği arsa;
Hayattan muhacir, eşyadan öksüz?

Ben ki, toz kanatlı bir kelebeğim,
Minicik gövdeme yüklü Kafdağı,
Bir zerreciğim ki, Arş'a gebeyim,
Dev sancılarımın budur kaynağı!

Ne yalanlarda var, ne hakikatta,
Gözümü yumdukça gördüğüm nakış.
Boşuna gezmişim, yok tabiatta,
İçimdeki kadar iniş ve çıkış.

…………………………………..
…………………………………..
…………………………………..
…………………………………..

Gece bir hendeğe düşercesine,
Birden kucağına düştüm gerçeğin.
Sanki erdim çetin bilmecesine,
Hem geçmiş zamanın, hem geleceğin.

Açıl susam açıl! Açıldı kapı;
Atlas sedirinde mâverâ dede.
Yandı sırça saray, ilâhî yapı,
Binbir âvizeyle uçsuz maddede.

Atomlarda cümbüş, donanma, şenlik;
Ve çevre çevre nur, çevre çevre nur.
İçiçe mimarî, içiçe benlik;
Bildim seni ey Rab, bilinmez meşhur!

Nizam köpürüyor, med vakti deniz;
Nizam köpürüyor, ta çenemde su.
Suda bir gizli yol, pırıltılı iz;
Suda ezel fikri, ebed duygusu.

Kaçır beni âhenk, al beni birlik;
Artık barınamam gölge varlıkta.
Ver cüceye, onun olsun şairlik,
Şimdi gözüm, büyük sanatkârlıkta.

Öteler öteler, gayemin malı;
Mesafe ekinim, zaman madenim.
Gökte saman yolu benim olmalı;
Dipsizlik gölünde, inciler benim.

Diz çök ey zorlu nefs, önümde diz çök!
Heybem hayat dolu, deste ve yumak.
Sen, bütün dalların birleştiği kök;
Biricik meselem, Sonsuza varmak...

Necip Fazıl Kısakürek


 
Beklenen
Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.

Geçti istemem gelmeni,
Yokluğunda buldum seni;
Bırak vehmimde gölgeni,
Gelme, artık neye yarar?


 
Düzenleyen yönetici:
Gidişini Unuttum
Bir gece yarısı düştün yine aklıma
Fırtınalar estirdin yüreğimde
Beton yığını müflis bedenim
Kokuna sarıldı kızıl gecelerde
Yokluğun ağır basıyor
Çakıldın beynime amansız
Geceler zor geçiyor
Uyutmuyor son sözlerin
Gidişini unuttum
Yokluğun canımı yakıyor
Dört yanım duvar artık
Sensiz kaldım bu odada
Duvarlar konuşmuyor
Derdimi kimse bilmiyor
Sensizliğe bir sigara daha yaktım
Nefesim kesiliyor
Seni arıyorum her mutlulukta
Gizlenmiş askımızın son şahidi
Gözlerin kılıç yarası içimde
Seni dileniyor ruhum
Yokluğun yatağımda buz kesmis
Bir ürperti içimde
Ve ben uyanıyorum sensiz bir gece de...


Safiye Saruhan
 
Senin olmak istiyorum..
SENİN OLMAK İSTİYORUM..

Bugünü sana yazıyorum
utangaç bir mutlulukla,
hasret dökülen parmaklarımla
harf harf sana ağlayarak..

Sana sakladığım düşlerim yüreğimde,
bembeyaz umutlarla,
sana koşmak istiyorum
aşkın en tutkulu ateşiyle..
Yanında olmak istiyorum
üşüyen bedenimin özlemiyle..
Koynunda ki bir yudumluk sevgine değmek istiyorum
utangaç bir arzuyla
Başımı göğsüne yaslayıp,
kokunu doyasıya içime çekip,
senin olmanın hazzına varmak istiyorum..

Anla işte bugün sadece senin olmak istiyorum__

(01.02.2012)


Gülseven Aksoy
 
Geri
Top