Hayat Memat Meselesi

  • Konuyu açan Konuyu açan Tuba
  • Açılış tarihi Açılış tarihi
bu tenha bakışlar tutuşturur geceyi
gözlerin rehin avuçların boş kalır
şimdi vur kendini
unutulmuş bir şiirin son dizelerinde
sonra
yarım kalan bir şarkı ısmarla kendine
bu kentte böyle ölünür
 
De ki; Gel!
Dikenlere serdiğin yüreğini
topla da gel...
Ayaküstü de olsa
kıyıma uğra,
az biraz soluklan
az biraz da
soluduğundan
bırakıver koynuma
korkma…

De ki;
Son cemre de düştü
ilkbaharım artık
Hadi tut ellerimi
ellerim su
ellerim toprak
ellerimden topla gelincikleri
dudaklarıma
tebessümün dokunurken...

Ve dal yüreğime
gözü kapalı
nefessiz kalmazsın
korkma…

De ki;
Güneşi bir omuzuma
ayı diğer omuzuma yükledim de geldim
Üşüyen ellerinin uğruna
karanlığına geldim
ısımla geldim
Hadi uzat ellerini
ısıtmaya geldim
korkma…

De ki;
Alıp alıp başını gitme kimsesizliğine
Yüreğine baharı giydirmeye geldim
ve kimsesizliğini giyinmeye
Seni
sevmeye geldim
korkma…
 
Birgün sessizliğim oluyor, boğuyorsun kelimelerin içimde…
Birgün çığlığım oluyor, döküyorsun içimdeki kırıntıları düşüncesizce…

Bazen yalnızlığımsın, içinde kaybolduğum…
Bazen kaçmak istediğim duygularım…

Korkuyorum senden…
Belki de alıştığım sensizlikten…
Bir geliyorsun, bir gidiyorsun…
Gözlerimde göremediğimsin…
Yüreğimde bulamadığımsın…

Sen, bende bilinmeyensin !

Ve sen,
Anlattıklarımdan çok anlatamadıklarımsın…
Bağladım elimi kolumu, çaresizliğim yüreğimin düğümü….


Gözkapaklarıma uyku oturdu.
Gecenin kaçıncı çeyreği bilinmiyor.
Ben ise hala suskun...


Bu kadar erkenmiydi gidişin?
Gözlerinin derinliğine dalıp boğulmak isterdim, o en kör olduğum anlarda bir daha çıkmadan.

Nefesinle yaşamayı isterdim tükendiğim zamanlarda,
Başımı yaslayıp omzunda ağlamak yeterdi bana…
Senin yanındayken dünya dursun, güneş doğmadan batsın, hiç önemli değildi.

Susardım, hiç konuşmazdım, sadece susardım. Seni ve sendeki tazeliği izlerdim,
Kıpırdanışlarındaki kimsenin duymadığı o benzersiz müziği dinlerdim.



Sen,
Unutulan
Sen,
Tükenen
Umutlarımsın…
Mutluluğu taşıyamayansın !
 
Bir kadını ağlatmak çok zor değildir aslında. Kadınlar her şeye
ağlayabilir; bir filme, bir şarkıya, bir yazıya... En az erkekler kadar
yani! Ama bir kadını yürekten ağlatmak zordur. Eğer bir kadın yürekten
ağlıyorsa, ağlatan onun yüreğine ulaşmış demektir. Ama o yüreğin
değerini bilememiş olacak ki ağlatan, gözünü bile kırpmadan teker teker
batırır iğnelerini yüreğe!

İşte o zaman koca bir yumruk gelir oturur boğazına kadının.
Yutkunamaz,
nefes alamaz; çünkü o koca yumruk canını çok acıtır. Gözleri buğulanır
kadının sonra. Ağlamayacağım, der içinden. Ama engel olamaz işte. Çünkü
yüreğine ulaşmıştır birileri ve iğneler saplamaktadır.. Bu acıya ne
kadar karşı koyabilir ki bir kadın. İnce ince süzülür yaşlar gözünden;

önce birkaç damla, sonra bir yağmur seli... Ve kadın ağlar; hem de çok!

Sanmayın ki gidene ağlar kadın! Gidenin giderken koparttığı yerdir onu
ağlatan, orada bıraktığı yaradır. O yaranın hiç kapanmayacağını, kapansa
bile izinin kalacağını bilir kadın; o yüzden ağlar.

Ama bilir misiniz, ağlamak kadınları olgunlaştırır. Her damla, daha çok
kadın yapar kadınları. Her damla bir derstir çünkü. Bazen kadınlar
ağladığında çoğu insan, ağlama niye ağlıyorsun ki, değmez onun için
derler. Bilmediklerindendir böyle demeleri...

Çünkü yürekleri acıyan
kadınlar ağlamazlarsa, ölürler. İçlerindeki zehirdir onları öldüren!
Ağlayarak o zehirden kurtulur kadınlar, o irini temizlerler
yaralarındaki! Çünkü bilirler, o irin temizlenmezse iltihaba dönüşür
yaraları. Dönüşmemesi lazımdır oysa. O yüzden de bolca ağlarlar.

Zaman geçer sonra. Kadınlar kendilerine sarılmayı öğrenirler. Umarım
öğrenirler, yoksa ruhlar sapkın yollara çarpar kendini. Sapan ruhların
doğru yolu bulması da yeni acılar demektir. Bunu bilir kadınlar, o
yüzden eninde sonunda öğrenirler kendilerine sarılmayı...

Çok ağlayan kadınlar, bir çok şeyden vazgeçen kadınlardır aslında. Her
damla olgunlaştırır kadınları evet ama olgunlaştıkça o safça
inandıkları aşk gerçeği onların gözünde küçülür. Küçüldükçe değerini
yitirir ve işte o zaman kendilerine sarılıp, yeni bir kadın yaratırlar
kendilerinden.
,
Güçlü, yenilmez, mağrur ve aşka inanmayan...
İnsanlar soruyorlar çoğu zaman neden bu kadar çok bekar kadın var diye;
hepsi kariyer derdinde olan. Çünkü inançlarını yitirdi o kadınlar.
Zamanında yüreklerine o kadar çok iğne saplandı ki, o kadar çok
ağladılar ki! Artık kendilerinden başka bir doğru olmadığına
inanıyorlar, o yüzden kendilerine sarılıyorlar...

Çünkü biliyorlar ki
sarıldıkları adamlar onları hak etmedi; hem de hiçbir zaman! Hep bir
çıkarları oldu sarıldıkları adamların. E o zaman niye sarılsınlar ki!
Niye sarılalım ki!

Etrafınızda yürekten ağlayan bir kadın varsa bilin ki olgunlaşıyordur...

Bilin ki, gerçekleri kabul etmeye başlamıştır. Bilin ki, artık aşkın
olmadığına inanmıştır. Bilin ki, sarılacak tek bir doğrusu kalmıştır. O
da kim, ne diye sormayın artık. Çok ağlayan kadınlar, eninde
sonunda kendilerine sarılırlar çünkü!
 
./Anlamadim Yar,
Sen mi Yar olmadin,
Yoksa ben mi Yarenlikten uzaktim?
Hangi Kiyiya vurmustu aramizdaki eksik O tas?
Hangi Sarkida Yarim Kalmisti Notamiz?
Hangi Satir icine SIgdirabilmisti ki seni, Sen bulunmazim olmustun?../..
 
../.Büyülendim ama büyüyemedim
Aklım ermedi aynalara ve suya
Yüzümü gösterip kalbimi neden Sakladıklarını öğrenemedim
..
 
“ Gidisin üzmez sanmıstım.


basa cıkamadı yüregim.


cok bagLanmaz sanmıstım.


ayaga kaLkamadı kaLbim ”
 
Aksi olmayan sözler bulunmazmış. Biz hep bu yüzden yitik kaldık bize. Dar geçitlerden geçerken yan yana, dargınlığından vurulan türküler gibi yandık. Son soluğun hüznü elbisemizdi; çabuk yırtıldık. Sökün gökyüzündeki yıldızları apoletimizden de içimize bir çivi çakın aşk niyetine. Usumda yalvaran bir çocuk olmadan ayrılık bizi aklımızdan çıkarın. Akılda kalmak gitmeyi gerektiriyor çünkü.
 
Sustuklarına aldıracak değildim cümlelerin yakmasaydı canımı sevgilim. Bir yüzün yüzünden düştün yüz üstü
 
Sarsıntılarla ilerleyen tren vagonları geçerken kentinden dünlü bir hayattan cevap istedim. Hümanist bir aklın çokça evrilmiş, istasyonlar kadar gözlerime devrilmiş soru işaretlerine bakacak gücüm yoktu. Fasılasız yırtıldım durduk yere durmayan otobüslerin en arka koltuğunda. Façası bozulmuş uçurtmalarım vardı gökyüzünün griliğinde çocukluğumu kusan. Oysa yolda kalmayacak kadar yoldum. Terminallerde hayatımın çok ayrılıklı hâllerini özet geçerken uykulu yolculara gidemeyecek gibi sendim. Bir şiirin diz vuran dizesindeyken parmak ucun ve lügatin sonuna varamayacak kadar yorgunken yorgunluğun, bir şair diriliğinde ölüyor. Tecil edilemeyen yangınlar herkese aşk dururken, zafer senin dilinde hep olağan görünüyor. İnancımın güçlülüğünde yitirdiğim cesaretimsin. Bu yüzden korkuyorum senden
 
Geri
Top