Kırgınım, saçılmış bir nar gibi, kırgınım.
Kesemde güneşli günler var benim halbuki.
Saçlarımda yaşanmamış baharlar gizlediğimi de hiç kimselere söylemedim üstelik.
Yalan değil, evet, ben de hayalini kurdum konuşan bir kedinin.
Dallarından elma suyu akan bir ağaç dilemedim mi?
Diledim, diledim.
Oturur saatlerce o üzgün bahçesini babaannemin,
çağlası bol kayısı ağacının üzerinde izlerdim.
Çocuktum ve ufaktım
gücü yettiğince taşırdı beni o küçük ağaç.
Ben de gücüm yettiğince taşıdım çocukluğumu,
gücümün yettiğinden daha fazlasına dayanmaya çalıştım üstelik.
Sağ omzumdaki o iz hiç silinmesin istedim.
Çocukluğumdan bir şey taşıyayım istedim vücudumda.
Çünkü ben, en az unutulmuş bir rüya kadar yokum kendimde.
Onlara kızarken, ben terketmişim kendimi, farketmeden.
Söylenmemiş, sahipsiz bir şarkıyım, şarkıda olduğu gibi.
Yarıda bırakılmış bir şiirim, güzelliğim yarım yamalak ve ertelenmiş.
Soğumuş bir çayım, öyle soğutmuşum kendimden, kendim de dahil herkesi.
Ve yaşadığım her gün, eskiden yaşanmış acı verici bir günün ertesi günü gibi.
Kırgınım.
Ve biliyorum, kırgınlığım olsa olsa bir sigaranın kırılmışlığı.
Dağınığım.
Toparlanamıyorum,
toparlayamıyorum kendimi gitmek için bile.
Kesemde güneşli günler vardı benim halbuki..
Üstelik, hiç kimseye söylememiştim,
saçlarımda hiç yaşanmamış bir baharın çiçeklerini taşıdığımı.
Kırgınım.
Ama biliyorum
ve sen de biliyorsun ki,
kal dersen, kalırım.
Giderim, git dersen..
Kırgınım,
saçılmış bir nar gibi..
Ama baksana,
yine de herşey,
"sen nasıl istersen.."