• Merhaba Ziyaretçi.
    "Hoşgeldin sonbahar "
    konulu resim yarışması başladı. İlgili konuya BURADAN ulaşabilirsiniz. Sizi de beğendiğiniz 2 resmi oylamanız için bekliyoruz...

Tiyatro Metinleri

  • Konuyu açan Konuyu açan dderya
  • Açılış tarihi Açılış tarihi
GERÇEK ZENGİNLİK SAĞLIKTIR


ÖĞRETMEN: Çocuklaar! Piknik sona erdi. Hava karar(mak üzere... Toparlanın okula yetişmeniz lazım.

ALİ: Biz hazırız öğretmenim.

ÖĞRETMEN: Haydi bakalım, geldiğimiz yoldan geriye dönüyoruz...

VELİ: Öğretmenim şuraya bakın! Ne kadar güzel bir köşk burası...

ÖĞRETMEN: Aaa! Gerçekteeen! Harika bir ev bu! Kimin acaba çocuklar?

CAN: Bilmem.... Ama keşke bu evin sahibinin oğlu olsaydım...

ÖĞRETMEN: Niye?

CAN: Niye mi? Baksanıza, boğaz manzaralı, yem yeşil bahçesi olan olağanüstü bir ev bu.

Kimbilir içinde neler neler vardır.

ÖĞRETMEN: Eğer sen bu evin sahibinin oğlu olsaydın neler yapardın?

CAN: Sizleri evime davet ederdim.

ALİ: Öğretmenim ne olur şu evin bahçesine bir girelim.

ÖĞRETMEN: Niye, ama geç kalıyoruz çocuklar.

VELİ: Ne olur öğretmenim! Hemen geri çıkarız.

ÖĞRETMEN: İzinsiz olmaz. Bir bakalım kim var içeride?

ALİ: Öğretmenim bakın orada bir kadın var.

ÖĞRETMEN: Evet gördüm. Heey! Bakar mısınız?

BAKICI: Buyrun, ne istemiştiniz?

ÖĞRETMEN: Şeey! Ben öğretmenim. Bunlarda Gümüş İlköğretim Okulu öğrencileri. Sınıfça buraya

pikniğe gelmiştik. Dönerken bu köşkü gördük. Kime ait olduğunu merak ettik. Bu köşk

kimin acaba?

BAKICI: Bu köşk ülkemizin en zengin insanına ait.

CAN: Öğretmenim orada bir çocuk var. Tekerlekli sandalyede oturuyor.

BAKICI: Bir dakika onu buraya getireyim.

ALİ: Aa! Çocuk hasta galiba.

BAKICI: Bu çocuk da bu köşkün sahibinin oğlu. Gördüğünüz gibi tekerlekli sandalyeye mahkum. Bende onun bakıcısıyım.

ÖĞRETMEN: Yaa! Demek bu çocuk bu köşkün sahibinin oğlu ha.. Çocuklar! Az önce "Keşke bu köşkün sahibinin oğlu olsaydım." diyen kimdi?

CAN: Şey bendim öğretmenim...

ÖĞRETMEN: Şimdi ne düşünüyorsun?

CAN: Şeey, ne diyeceğimi bilemiyorum...

ÖĞRETMEN: Bakın çocuklar zenginlik sandığınız gibi mal ve varlık yönünden her şeye sahip olmak

değildir. Gerçek zenginlik gönülle olur. Eğer gönlünüz huzur doluysa siz dünyanın en

zengin insanısınız demektir.

ALİ: Nasıl yani öğretmenim?

VELİ: Gönlün huzur dolu olması ne demek öğretmenim.

CAN: Gerçek zenginlik nedir öğretmenim?

ÖĞRETMEN: Çocuklar, sizler hepiniz aslında milyardersiniz. Örneğin sen çocuğum, sana 100 milyar

verseler gözlerini satarmısın?

ALİ: Hayır, kesinlikle satmam. Gözlerim olmadıktan sonra parayı ne yapayım?

ÖĞRETMEN: Ya kalbini 100 milyara satar mısın?

ALİ: Olur mu öğretmenim? Kalbim olmazsa ben nasıl yaşarım?

ÖĞRETMEN: Peki sana 500 milyar verseler bir ayağını satar mıydm?

VELİ: Hayır...

ÖĞRETMEN: Peki 500 milyara bir kolunu satar mısın?

VELİ: Hayır...

ÖĞRETMEN: Gördüğünüz gibi hiç biriniz milyarlarca paraya rağmen bir organınızı bile satmıyorsunuz. Demek ki bu organlarınızın değeri çok çok fazla. Örneğin çok çok zengin olan bir insan ölmek üzereyken, birazcık daha yaşamak için, bütün servetini vermeye razı olur. Yani anlıyacağınız önemli olan sağlıktır. Sağlık ve huzur! Nice insanlar vardır ki, servet içinde yüzüyorlar, ama mutsuzlar!

CAN: Teşekkür ediyorum öğretmenim. Bana gerçek zenginliğin ne olduğunu gösterdiniz.

Demek ki ben çok çok zengin bir insanmışım.

(Cengiz Tan - Yürek Hikayeleri´nden Uyarlanmıştır.)
 
Son düzenleme:
GİTARIMIN TELLERİNE AŞKLAR KONAR

______Sokak Çalgıcısı bir caddede kendinden geçercesine gitar çalıp neşeli neşeli şarkı söylüyordur.O sırada genç ve güzel bir kız cep telefonuyla konuşarak oraya doğru gelir.Konuştuktan sonra bir arkadaşını beklemek üzere orada beklemeye başlar.Çalgıcı dikkatini çekmiştir. Bir süre çalgıcıyı izledikten sonra şarkıya o da katılır.Kızın sesini alan çalgıcı bir anda kız ile göz göze gelir._______


KIZ – Pardon rahatsız etmek istemezdim.Ne kadar güzel söylüyorsunuz.Hem de bu halinize rağmen çok neşelisiniz.

ÇALGICI – Teşekkür ederim.Ama halimden gayet memnunum.Belki biraz kılık kıyafetimi sevmemiş olabilirsiniz.

KIZ – Yook onu kastetmedim.Sadece halinizden memnun olmadığınızı sanmıştım yanılmışım.Özür dilerim.

ÇALGICI – Özüre gerek yok Sizin yerinizde olsaydım, belki bende aynı şeyi düşünürdüm.

KIZ – Rahatsız ettim sizi.Lütfen devam edin siz.

ÇALGICI – Yok estağfurullah. (gitarını alır )

KIZ – (telefon açar) Nerde kaldın ahmet ne zaman geleceksin? Nee! Daha yenimi otobuse bindin.Sen beni ne sanıyorsun mezarlık çınarımı? Peki tamam.Allahım sen bana sabır ver.

ÇALGICI – Haddim olmayarak soruyorum ama birini bekliyorsunuz galiba? Yoksa yanınızda biri var da benmi göremiyorum.

KIZ – (hafif güler) Evet. Beyefendi hazretlerini bekliyorum.Sanki karşısında.. eyy Allahım.

ÇALGICI – Nasıl olur.Sizin gibi güzel ve nazik bir bayanı (kısık sesle söyler) bekletmeyi nasıl beceriyor acaba.Bir formulu olsa gerek.

KIZ – Efendim. Ne dediniz anlamadım.

ÇALGICI – Dedimki sizin gibi güzel ve nazik bir bayanı bekletmeye utanmıyormu dedim.

KIZ --İltifatınız için Teşekkürler. Sevmesem zaten hayatta beklemem..

ÇALGICI – Yine haddim olmayarak birşey soracağım izin verirseniz.

KIZ – Buyrun sorun lütfen zaten şu anda konuşmaya çok ihtiyacım var.Yoksa düşündükçe delireceğim.

ÇALGICI – Acaba o da sizi seviyormu?

KIZ – Bir yıldır beraberiz, sevmeseydi herhalde şimdiye kadar ilişkimiz biterdi.

ÇALGICI – Peki sizin tahmininiz ne yönde? Acaba sizi seviyormu? Yoksa sadece hoşlanıyormu?

KIZ – Bazen bende anlayamıyorum, seviyormu hoşlanıyormu yoksa sadece gönülmü eğlendiriyor.Ama ne zaman hatasını arasam, tereyağı gibi üste çıkabiliyor.Onun için bende daha ak mı kara mı karar veremedim.

ÇALGICI – Anlıyorum. Bende bir zamanlar böyle bir çıkmazdaydım.Bazen kendimi koca bir labirentin içine mahkum edilmiş bir fare gibi hissediyorum.Görevimde karşıma çıkan yollardan birini seçip labirentin sonundaki tulum peyniri bulmak (hafif güler) tulum peyniri çok severimde.Neyse, işte hayatda böyle değilmi? Karşımıza çıkan bir yolu seçme macerası.

KIZ – Ne güzel konuşuyorsunuz? Bugün sizin gibi biriyle tanıştığım çok iyi oldu.

ÇALGICI – Benim ismim Özgür memnun oldum.

KIZ – Bende Bahar.Bende çok memnun oldum.

ÇALGICI – İsminiz de çok güzelmiş.Hayalimdeki kız ismi.

KIZ – Teşekkür ederim.Sizin isminiz de çok güzel.

ÇALGICI – Bende Teşekkür ederim. (sessizlik, birden çalgıcı gülmeye başlar)

KIZ – (hafif güler) Hayırdır niye gülüyorsunuz. Ters birşeymi söyledim.Eğer bir kusurum olduysa affedin.

ÇALGICI – (gülerek) Yok canım sizinle alakalı birşey değil.

KIZ – Peki ne oldu da birden böyle gülmeye başladınız.

ÇALGICI – Eee şeyy... oldu canımm. Çoğu zaman.... (kendini tutumaz,güler)

KIZ – (güler) Allah allah hayırdır inşallah.

ÇALGICI – Hayır hayır. Ayy az kalsa göbeğim karpuz gibi çatlayacaktı.Affedersiniz, çok özür dilerim.Aklıma birden birşey geldi de. Sizinle alakalı birşey değil.

KIZ – Önemli değil anladım zaten bana gülmediğinizi.

ÇALGICI – Eee neye güldüğümü sormayacakmısınız?

KIZ – Belki özel bir şeydir diye sormak istemedim.Madem sordunuz, hakikaten neye güldünüz?

ÇALGICI – Biraz önce isimlerimizi öğrendikten sonra bir sessizlik oldu ya. İşte çoğu zaman halk arasında olur ya böyle hani ne bileyim.Hanımların beş çayı veya altın günü toplantılarında, bayların kahve sohbetlerinde bazen bir sessizlik olur.

KIZ – Evet ne olmuş.

ÇALGICI – O sessizlik çoğu zaman daha doğrusu her zaman tahmin et hangi sihirli kelime ile bozulur.

KIZ – (ikisi birden) Bu aralar havalarda bayağı iyi gidiyor.

ÇALGICI -- Bu aralar havalarda bayağı iyi gidiyor. Aaa aynı anda söyledik Bende işte öyle bir giriş yapacaktım da baktım çok komik olacak gülmeye başladım.

KIZ – Sakın kızma ama bu o kadar da gülünecek birşey değil yani.Bu kadar gülmene şaşırdım doğrusu.

ÇALGICI – Aslına bakarsan ben de çok şaşırıyorum.Niye dersen, ben o cümlenin söylendiği zamana veya kimin söylediğine gülmüyorum.İnsanlara gülüyorum sadece insanlara ve onların hayatın tüm renkliliğine rağmen nasıl olupta bu kadar tekdüze bu kadar monoton yaşayabilmelerine.Hergün aynı şeyleri konuşuyorlar, aynı duygularla hareket ediyorlar hep aynı yere bakıyorlar ve böylece ölüyorlar. Ömrü bir gün olan bir kelebek bile bütün çiçeklerin tadına varabiliyor.Bütün hoş kokuları, yaşama sevincini ve köküne kadar özgürlüğünü yaşayabiliyor. Minicik bir kelebeğin yaptığı şeylere bakarmısın sen hele.İşte bunları düşününce ne kadar hüzünlensemde gülüyorum.

KIZ – Bazen bende kuşları kıskanırım. Nasılda gökyüzünün tadını çıkarırlar değilmi? Her kanat çırpışlarında bir hikaye yatar ve biz anlayamayız.Daha doğrusu göremeyiz.

Galiba siz tüm bunları görebiliyorsunuz? Bu durumda böyle şakacı ve esprili bir insan olmak için zaten tüm bunları görebilmeli insan.

ÇALGICI – Görmek istemesende gösteriyorlar. Tüm bunlar...

KIZ – (telefon çalar) Pardon! Ne var? Ne demek 10 dakika sonra ordayım.5 dakika içinde burada olmazsan bundan sonra beni anca helvanı pişirirken görürsün.Birde utanmadan telefon açıp (onu taklit eder) 10 dakika sonra ordayım hayatım demezmi? Çıldırmak içten bile değil.

ÇALGICI – Bazen çıldırmak güzeldir, insana herşeyi unutturur.Bir büyük rakı’nın üstüne konyak içmiş gibi olur insan ve o kadar çok şey aklına gelirki sonunda hiçbirşey hatırlamazsın.

KIZ – Yani şimdi ben bir süre sonra bu sinirimi unutacakmıyım?

ÇALGICI -- Ne kadar rakı içtiğine bağlı, şey pardon ne kadar sinirlendiğine bağlı. Bizim mahallade selim abi diye biri var.Her gün o kadar içiyorki, ne zaman görsem Kadıköy – Haydarpaşa yaparak geziyor.

KIZ – Niye acaba o kadar içiyor bir derdi vardır mutlaka.

ÇALGICI – Olmazmı? Adamın bir karısı var, görsen erkek sanırsın. Fredi krugur ile safiye ayla karışımı birşey.

KIZ – (güler) Ciddenmi?

ÇALGICI – (Trakya ağzı ile konuşur) Tebe vallaha be yav. Bizim selim abi trakyalıdır.Şimdi diyeceksin Trakyalı ise içmesi normal, onlar sever içkiyi diyeceksin.Karısı gençken selim abi hiç içmezdi.Kadın birden kocayınca o da kendini aslına verdi.

KIZ – Ne yaparsan yap kaderinden kaçamıyorsun galiba? Ama ben sizi burada saatlerdir işinizden alıkoydum konuşmaya dalınca insan düşünemiyor.Lütfen siz çalmaya devam edin.

ÇALGICI – Bana katılırsanız çalarım.Yoksa o Ahmet mi ne gelene kadar burada sizin kafanızı ütülerim.Tamammı?

KIZ – Ama ben pek şarkı bilmemki!

ÇALGICI – Ben biliyorum sanki, aklıma ne gelirse onu söylüyorum.Hadi lütfen.

KIZ – Benim sesimde çok kötüdür.

ÇALGICI – O konuda kimse elime su dökemez.Benim sesim o kadar kötü ki, hiç unutmam.Bir gün bir arkadaşım ile sahildeki dalgakıranın orda gündüz vakti kafaları çekiyorduk.Bana bir efkar bastı, şöyle bir şarkı patlatıyım dedim.Şarkının daha başındayken bir karga sürüsü etrafımıza toplanmasınmı. O kadar güldük ki az kalsa bu yaşta altıma edicektim. O günden sonra nerede karga görsem, şarkı söylemeyi bırakıyorum.

KIZ – O zaman ben bu durumda karga mı oluyorum?

ÇALGICI – Benle beraber söylemezsen birazcık öyle oluyorsun.Yoo şaka şaka ee hadi mızıkçılık yok.

KIZ – Peki tamam.Ama daha çok sen söyleyeceksin.Bende sana vokal yaparım tamam mı?

ÇALGICI – Tamam oldu. Hadi bakalım başlıyoruz.


----------- Çalgıcı ile kız şarkı söyleyip eğlenirler, bir yandan ufak ufak dans ederler.-----


KIZ – Ben çok yoruldum biraz ara versek mi? Sana söylüyorum (gözgöze gelirler) sana söylüyorum. (birbirlerinin gözlerine bakarlar)

ÇALGICI – Efendim ne var. Şeeyyy....ne oldu.Birşeymi şey etcektin.Ne kadar da güzel şeey şarkı söyledin öyle.

KIZ – (bakışmaları devam eder) Yok canım rezalettim. Baksana kargalar bile gelmeye başladı.

ÇALGICI – Yok canım onları demin ben çağırdım (güler) Duymadınmı yoksa.(telefon çalar)

KIZ – Şeey..duymadım.. (iyice gözlerine bakar, telefonun sesini duymaz)

ÇALGICI – Nasıl duymazsın telefonun çalıyor.

KIZ – Aa öylemi? Buraya gelen ibne olsun. Nerde kalmıştık.

ÇALGICI – Gözlerinde kalmıştık geçen sene bu sene bakalım nerde olucaz.Bulana büyük ödül.

KIZ – Romantik olduğun kadar çok da esprilisin. Ayrıca...

ÇALGICI -- Eeee... yeter.. İyice Türk filmi gibi oldu. Bahar ben sana aşık oldum. Benimle evlenirmisin?

KIZ – (kucağına atlar) Evlenirim tabii manyak, hiç söylemeyecek sanmıştım
 
Son düzenleme:
GİTTİ PALAN GELDİ PALAN
Oyuncular:

Palancı ustası Fehmi : 45-50 yaşlarında, Boylu poslu, Topal. Saz çalar.

Palancı çırağı Ali: 17 yaşlarında, ilköğrenim tahsilli, saz bilgisi var.

1. Müşteri : 35 yaşlarında, Orta boylu.

Nuri Efendi – Zengin ve cimri

Topal Müşteri : 40 yaşlarında o da topal, Sırtında heybe köy kıyafetli

Naciye : Topal müşterinin kızı, 16-17 yaşlarında köy kızı


BİRİNCİ PERDE

1. SAHNE

Palancı Ustası- Palancı Çırağı sahnede

Palancı dükkanı. Soba kurulu olmadığına ve kıyafetlere bakarsak, mevsim ilkbahar yaz ayları. Duvarda asılı birkaç palan, kolan, yular, eğer, ustanın eski elbiseleri, havlu, iki de saz, post.

Yerde işlenecek palan malzemeleri, tokmak ipi, ibrik lengeri, takonya, eski ayakkabı, dinlenmek için küçük bir sedir.

Dükkan sabah saatlerinde çırak tarafından açılır. Dükkanı temizler. Çalışır hale getirir. Ustasını bekler. Usta gelir çırak ustasını karşılar. Ceketinin önünü kapatarak boyun büker.

USTA - Bismillahirrahmanirrahim, selamınaleyküm. Bu zamanın hayırlı ossun. (Dükkana girer.)

ÇIRAK – (Yavaşça) Karnına saman dolsun. (Seslice) Aleyküm selam usta, hoş geldin.

USTA - Arayan soran oldu mu?.

ÇIRAK – (Yavaşça) Ne demezsin, Çarşı hamamı gibi doldu taştı. (Seslice) Olmadı usta. Yolda gelirken Kalaycı Hakkı Emmi’yi gördüm selamı var.

USTA - Aleykümselam baban n’örüyor?

ÇIRAK – (Yavaşça) İyiki anamı sormadın! (Seslice) N’örsün usta bilmen mi yatalağın halini?. Çalışmıyor. Ayrıca Niğde’mizde kim ne yapıyor diye ne diyelim? Yazın yanar, kışın donar. Bilmeyiz ki bu il ne zaman onar? Allah’tan hayırlısı. Usta işimiz hazır. Emeğimiz bereketli olsun.

USTA – Oğlum demek ki Allah öyle takdir etmiş. Kimisi de zottur zottur gezer bir işin sapından tutmaz. Zobu gibi adamlar alışmışlar bedavacılığa, bir vallık göstermezler. Sülük gibi yapışır emerler. “Çalışın ulan!” diye baskı yapsan hemen zıllamaya başlarlar.

Amin hadi bi soyunalım da işe goyulalım. Allah çalışanı sever.

(Üstünü soyunmaya başlar. Çırak yardımcı olur. Usta ceketi pantolonu gömleği çıkarır. Altından uzun kaput beyaz don, uzun kolla kaputtan çamaşır giyinmeye başlar.)

(Çırak, uzunca kumaşı alır, ustasına göstermeden komiklikler yapar. ustasının yardımıyla ustasının beline dolamak için etrafında döner. Bu arada giyinme işlemi biter.)

ÇIRAK - Hangi işten başlayayım usta?. (Eliyle bu kadar iş başarılır mı gibi hareketler yapar.)

USTA – Oğlum yeğin at kendine çipki vurdurmaz. Yol yürümekle biter. Münasip işi bilmek ve ona gore hareket etmek gerekir. Yaptığın iş bişiye benzemeli. Aşama gadar çalışır görünüp de bir şey üretmezsen kime faydan olacak? “Yeldirerek yeldir saç, elim hamur garnım aç!” olmamalı. Mutlaka işin fendini bilmeli. Tamir olacak palan vardı ya. Çöp Osman’ın gönderdiği palan önce onu tamir edelim. Görüyüm seni. Arı gibi.

ÇIRAK - Tamam usta! (ustaya göstermeden komiklikler, işin çokluğunu anlatan)

USTA- (Usta konuşurken, çırak ona göstermeden her cümleye göre mimikler ve jestler yapar.) Bu işi gendi işin gibi bileceğin. Yeğin at gendine çıpkı vurdurmaz. Varışına gelişim, tarhanana bulgur aşım. Gel sen bana bir adım ben geleyim sana iki adım. Her şi garşılıklı. Eğerkime ben senin iyi çalıştığını gorürsem, ben de saa arha çıharım. Yoğusam ben de saa niye arka çıkayım? İşine iyi diggat et.

ÇIRAK- Tabii usta. (Göstermeden alın ortasına selam oturtur, baş üstüne demek istiyor.)

USTA – (Usta konuşurken çırağın mimik ve jesti devam ediyor çaktırmadan.) Ha açtırma kutuyu, söyletme kotüyü. Her işe iyi diggat edeceğin. Urupsuya niye çocuğun olmuyor demişler cevabı şöyle olmuş: Biri yapar biri bozar. Sen öyle iş yapmalısın ki kimse onu olmamış diye bozamasın. Her gelen müşderiye datlı dilli ol. Datlı dil yılanı deliğinden çıharır. Ha ahlımdayken söliyeyim. Ben yerli yersiz galbini gırmış olabilirim. İnsan hali bu. Sakın olaki hemen bana garşı galbin kararmasın.

Bu sırada usta çırağın yaptığını görür gibi olur.

Usta – Ne o lan, Ayran geven! Ağzın aya, gözün çaya bahıyon? Usdanı mı dinliyon, yoğusam keçileri mi gaçırıyon? Elin adamı gitgide ADAM OLURKEN, SEN DE GİT GİDE CUDAM MI OLUYON NE?

ÇIRAK – Ne dimek usda? Şiii. Sinek sinek. Sen gormeden yahalayım didim di ha.. Namuzsuz ağzımdan girip burnumdan çıkıyor sanki. Ağzımı da pek açmam halbuki.

USTA- Daha yaz gelmedi. Ne zaman sinekler kabladı edirafı? Tabii ya.? Helaların çıhdılarını bucakçayıra götürmek için sohahlara çıharıyorlar. Üstünü saman, toprak ile örtmedikleri için edirafı koku kaplıyor, ayrıca sineklere bayram yeri oluyor. Hani Müslümanlık temizlikti? Gaçımız temizik ki? Helaların çatalından içeri kül dokmeye bile üşenir olduh yahu? Gine de sen ağzının fermuarını iyi çekte, ağzına sinekler yuva yapmasın. Haa..(Kahkaha atar) Gerçi yeteri kadar sinek yirsen, öğleyin pastırma, sucuh diye zıllayıp durman.

Çırak – (Somurtur)

USTA – Olur ya? Ağır bi laf didik. Hemen pörüşme. Sohranma. Bu benim usdam, beni hayata hazıllıyor, benim iyiliğimi isder. Sıracalı hayatın hangi yanı onu gızdırdıysa hırsını benden almak isdemiş olabilir. Aslı iyi adam olduğuna göre, yeri gelir bir de gönlümü alabilir de. Sen gençsin. Sakın ola ki, bu sözlerimi unutma. Biri seni gızdırmışsa, dükkandaki hayatını unutup, sen de bana ters davranma. Sırtı gaşınan goyun çobanın deyneğine sürünür. Sen sakın olaki yanaz davranma. Çünküm imtihan olan sensin. Ama şu var ki, ben de sana vereceğin eğitimden dolayı iki dünyada yüzüm ak olmalı.

ÇIRAK – Sağ ol ustam sağol.

USTA – Hadi göreyim seni, İşin güçcüğü böyüğü olmaz. Sakın olaki hiçbir müşderiyi kustürme. Herkese ölçülü ol. Saygılı ol. Senden güccuk bile olsa geleni ayakta garşıla. Canın sıkkın bile olsa rızkımız için daima neşeli gorün. Burnun gaf dağında olmasın.

der tamir olacak palanı getirir, işe başlarlar. (Usta düşünüyor, çırak, setreklik yapıyor, için için kaynıyor)

USTA- Zemedin gibi gaynıyon oğlum ama, Allah sonunu hayırlı etsin. Bahırkoye yol görünürsen didiydin usta deme ha! Ulan gendini işe bir vir be! Gafanda bir gız mız mı var yoğusam?

ÇIRAK- Nirede öyle şiler usta. ? Biz daha gendi garnımızı doyuramıyoh! Der bir komiklik daha yapar.)


2. SAHNE

Palancı ustası- Palancı çırağı- 1. Müşteri

1. MÜŞTERİ - Selamınaleyküm Fehim usta! Hayırlı işler.

USTA : Vay aleykümselam. Öte mahalleli. Buyur gel. Eğer selam virmeden lafa başlasan sabağnan lafı duyardın benden. Selam kelamdan önce olmalı her zaman.

1. MÜŞTERİ - Eşşeğin golanı gopdu da bi kolan alayım dedim.

(USTA, Çırağına asılı olan kolanı gösterir.)

Usta - Oğlum şu golanı alıvir de emmime ver.

(Çırak kolanı alır müşteriye uzatır. O almakta gecikince, gendi beline sarmaya başlar. Komiklikler yaratır.)

MÜŞTERİ - Nörüyon oğlum, senden bel kuşağı isdemedim. Golan dedim golan.

ÇIRAK – Şeey. Hani sen almayınca bir ölçeyim dedim.

MÜŞTERİ - Borcum ne Fehim usta?. Bu golan nasıl iyi mi?

Usta - Bu kolan tam sana göre. Sen yabancı değilsin teberik sayılırsın. 150 kuruş ver yeter.

MÜŞTERİ – Siz ahlınızı kuşak ile bozmuşunuz. Niye bana gore ossun ya? Belime takacak , saracak değilim ya!

USTA – Demem o ki, parası bahımından sana gore.

(1. MÜŞTERİ, Çıkınını çıkarır. İçinden parayı verir. Tekrar çıkını kuşağının altına yerleştirir.)

USTA - Bereket versin ötemahalleli. Siftah senden bereketi Allah’tan. (Adettendir) diyerek parayı yere atar.

1. MÜŞTERİ - Bereketini bul. Hadi bana eyvallah.

(Dükkandan çıkar.)


3. SAHNE

Palancı ustası- çırağı-

USTA - Ver oğlum şu siftah parasını.

ÇIRAK – Paraları yerden alır. (Cebine atar gibi eder ustasına uzatır.) - Buyur usta.

(Çıraktan aldığı parayı masaya çekmeceye kor.Usta parası çekmeceye koyarken çırak, uzaklara bakar gibi elini gözlerinin üzerine perde ederek, komik hal takınır.)(Paranın nereye konulduğunu öğrenmekten sevinmiş gibidir.)

USTA - Bak oğlum babanın hali belli. Okumadığına da göre yaptığın işi iyi belle. Zavallı baban felç geçirdi iki büklüm yatar kalenderim.

ÇIRAK - Doğru söylen usta ama kim okuyor da adam oluyor onlar okuyup da adam olana kadar biz köşeyi dönerik valla. Kolay para kazanma varken kim netsin okulu, kim netsin okumayı?.

USTA - Oğlum okumak kadar iyi bir şey var mı?. Hem Yüce Allah ne demiş kullarına?. Oku demiş hiç okuyanla okumayan, bilenle bilmeyen bir olur mu? Demiş! Keşke ohusaydım da atın eşşeğin gıçını koklamasaydım. Keşke okusaydım da gine palancı olsaydım.

Bu sırada çırak gülümser. Usta bunu görür:

USTA – Silecek, silecek senin ne halin var ele gülecek?

(Çırak bu defa yine gülümser)

ÇIRAK – Aman ciğerim usdam, bi gün baharsın ben de möhüm adam oluviririm.

USTA – İnşallah, inşallah! Goreyim seni. Yol tozu gibi gozüme gir ki, bende senin möhüm adam olacağına inanayım.

ÇIRAK - Az kalsın unutuyordum usta. Hani geçenlerde eşşeğine yular alıp ta parasını sonra veririm diyen güdük Osman vardı ya o artan parayı verdi buyur.

(USTA, Parayı alır çekmeceye kor. Çırak yine paranın nereye konduğun keşfeder gibi bakar. Bu arada tekrar çalışmaya başlarlar. Bir iki iş yapılır.)

ÇIRAK – Hani usda beni ilgilendirmez de, sen parayı çekmeceye koyuyon, sen gidince ben bir iş için çekmeceyi çekince çekmeceyi boş görüyon. Bunun sırrını anlayamadım. Panzehir olsa elimi değmem de bu iş nasıl oluyor?

USTA – Dügganda sen varıkan biri alıp gidecek değel ya? Sen gine gendi işine bak. O işlerle ilgilenme.

ÇIRAK – (Hani bana ne der gibi mimiklerle) Usdanın hikmetinden sual olmaz. Hani bana ne diyesim geliyor.

USTA - Oğlum şu ibriği caminin avlusundan dolduruver gel de bi abdest tazeleyim.

ÇIRAK - Peki usta! (Yine baş üstüne işaretini ustaya göstermeden çakar.)

( Çırak yandaki ibriği alır suya gider.)


4. SAHNE

Palancı ustası Fehmi-

(USTA, Alelacele çekmecedeki paraları alır yarı işlenmiş olan kınalı palanın içerisine saklar.)

USTA – Oğlum eşeğini sağlam kazığa bağla, sonra Allah’ına öyle yalvar. Sakla sana paranı! diye sokurdanır.

(para sakladığı palanı yine kontrol eder. Yerine yerleştirir.)


5. SAHNE

Usta Fehmi - çırak

(Çırak elindeki ibrikle içeri girer. Ustası’nın abdest alması için ibriği havluyu takonyayı hazırlar. Usta da abdest için ellerini sıvar ayaklarını çıkarır. Çırak ustasına su döker.)

USTA- Oğlum eğilip bükülmesin diye, anan sana oklava mı yutturdu? Diye seslenir.

(Çocuğun kulağından tutar eğdirir. Sırtına bir şaplak indirir.)

USTA - Bak oğlum, yeri geldiğinde dik durmayı bileceksin. Yeri geldiğinde eğileceksin!.

ÇIRAK – (Mimikle alay ettikten sonra) Peki benim canım usdam!

(USTA, Biraz sesli abdest alır.)


6. SAHNE

Usta- çırak- Topal Mehmet- Topal Mehmet’in kızı Naciye

O sırada dükkana sırtında heybe elinde baston, Topal Mehmet Kızı Naciye ile girer. Topal Memet’le Usta konuşurken çırak ile Naciye fingirdeşme hevesiyle bakışmaya başlarlar.

TOPAL MEHMET- Selamın aleyküm Fehmi Usta.

USTA- Vay aleyküm selam Mehmet. Hoş geldin sefalar getirdin!

TOPAL MEHMET- Hoş bulduk! Abdestiyin hayrını gör.

USTA - Allah razı olsun sende hayırlar gör. Şuraya oturak bi dinlen topal gıçının üstünde durma. Ne var ne yok köyünüzde.

TOPAL MEHMET - N’olsun bildiğin gibi. Sığırı, sıpası, tanası, öküzü, eşşeği, atı… Bir de şu sümüklü kızın anasıydı uğraşıp gidiyok köy yerinde. Bir ayağımız dağda bir ayağımız yazıda, yarı aç yarı tok geçinip gidiyok. Allah’a şükür.

(Çırak sümüklü lafını duyunca kıza işaret ederek burnundan çok mu akıyor? Anlamına işaretler yapar. Kız da ona ya ya ne demezsin anlamına mimikler yapar.

USTA - Oh oh ne iyi kazanın! Kazanın!. Ama fazla da kazanmayın gözünüz birden açılıverir de şaşırırsınız sonra.

TOPAL MEHMET - Köy yerinin kazancından n’olcak be usta?. Altı ayda kazandığın parayı şehir yerinde bir günde bitiriveriyon .

USTA – Bizim de şehir yerinde kazandığımızla ( Bir yılda İstanbul’da adamı üç günde gezdirmiyorlar. Geçenlerde İstanbul’a gittim. Adamlar bir türkü tutturmuşlar. Al para ver para. Al para ver para. “Hele bi ufak su dökeyim!” dedim. Dünyanın parasını aldılar. Bir günde beş sefer ufak su döksen bir yevmiye gidiyor vallaha sidiği tut tutabilirsen.

TOPAL MEHMET - Anaaaaaa! Çöğdürmeye de mi mi para alıyorlar? Bizim çoğdüreğimiz nerde gelse oraya bir duvar dibine ıhınıveririk.. Bu işin parası mı olurmuş.?

USTA – İşine gelirse. Maalesef burada böyle.

Topal Mehmet - Amanıııın. Ahlımı oynadacağım!

USTA - Hayırdır gıç oğlan?. Ne alıp ne satacan?

TOPAL MEHMET - Çoktandır şehre gelmedik. Önümüz kış hele bi inek te ufak tefek alışıkları yapak dedik. Eşeği Çöp Osman’ın hanına goyduh!

USTA – Kızımız da pek gozelmiş. Senin kız heralde Allah bağışlasın, oğlanları niye getirmedin?

(Bu lafın üstüne, Çırak parmaklarını birleştirerek, ne demezsin, bir tane anlamına gelen işaret yapar.)

TOPAL MEHMET - Bildiğin gibi ben topal gıçımla zor yürüyorum. Bu sümüklü kız yanıma destek oluyor. Hem oğlanlara kıyılır mı, nasıl olsa bu sümüklü gün gelir el kapısına gitmiyecek mi, hem şehir yüzü görsün. Belki kısmeti şehirde açılıverir.

USTA – Gızıma gıyma, iftira etme. Maşallah pek de gozel. Ben seni bilmez miyim ulan gıçı eğri? Alemi şaşırdacak işler çevirin. Benim yapacağım bişey var mı?

TOPAL MEHMET - Zaten gıçın eğri. Palansız eşeğe de binilmiyor, azıcık biniversek eğri gıçım yara oluyor. Eşşeğe göre bir palan alayım dedim.

USTA - Tamam şu palan tam sana göre. Oğlum indir hele şu palanı. ( Palana bakılır beğenilir)

TOPAL MEHMET - Kaç para benim borcum Fehmi usta?

USTA - Valla gıçı eğri seni ben kendimden bilirim. Bu palan sana beşyüz guruş olur. Ama bidaha da gelişine birkaç yumurta ile bir de horoz getirirsen ödeşirik..

TOPAL MEHMET - Zaten bize senin palanların iyi gelir. Sen varken bi de başgasına mı gidelim?. Üç beş liramız gidecekse sana gitsin. Senin çok iyiliğini gördük zamanında. Diğer geleceklere gelince, canın savulsun, palan almasak da onlardın zaten sana hediye gelmesi lazım!

USTA - Sağol gıçı eğri, çırağa dönerek hadi oğlum iki bardak çay kapıver de gel Memduh’un kahvesinden. Ha bir bardakta fazla al. Gelirken demirci Cemal Emmine veriver.

TOPAL MEHMET: Yahu niye zahmet ettiriyon çocuğa?. N’olucak içmeyiversek.

USTA: Olur mu? Ayda yılda bi geliyom!.

(Kıza döner)

Bu kızcağzım kaç numara? Kocamanda olmuş maşallah!. Topal babana da hayli başlık getirirsin.

( Kız güler, çırak oğlana bir oyun-işmar yapar çıraktan da tepki gelir. Burada çırak başlık vermem işaretini kıza gizlice gönderir.)

(Sahnenin görünmez yerinden, arkasından Demirci Cemal’in sesi gelmektedir.)

DEMİRCİ CEMAL: Ulan palancı Fehmi gine işin iş heralde?. Çay gönderdiğine göre.

(Demirci Cemal, develi türküsünü söylemeye başlar bitirir. Sahnedekiler bir iki mimik hareketi yaparlar. )

TOPAL MEHMET: Şu sümüklüyle biraz dolanak. Gideceğimiz zaman palanı alırıh. Al şu parayı hadi. Bize eyvallah.

USTA: Kıza sümüklü dersen diğer bacağını da ben gırarım ha! Bereket versin! hadi güle güle

(Çırak kıza, yalan yalan dercesine işaretler çakar. Çırağın yanında usta aldığı parayı çekmeceye koyar)

USTA - Al şu çıkını da iki şehir ekmeği al. Noğmananın fırınından koparak al gel de, evimize veriver de gel. Bir de yengene sor isteği var mı benden?

( cebinden çıkardığı büyük mendili çırağına verir çırak çıkar gider.)


SAHNE: 7

Usta- Nuri efendi

(Usta hemen çekmecedeki paraları yarım olan kınalı palanın döşüne yerleştirir.)

O sırada açık kapıdan Nuri efendi girmiştir. PHalyancının palana bir takım paraları sokuşturduğunu görmüştür. Bıyık altından gülümser.)

Nuri - Selamün aleyküm, bu zamanın hayrolsun Feğmiağa!

Fehmi – Aleyküm selam. (Selamı alırken heyecanlanmıştır. Aceba palana para sokuşturduğunu görüp görmediğini bilememektedir.)

Nuri- Ha Nuri efendi, gizli iş çevirnir gibi norüyon ya?

Fehmi – Norüyüm gardaş. Meşgul oluyok işde.

Nuri -

Kafasını eyer. Biraz düşündükten sonra hızla yerinden kalkar ve duvardan sazı alır. Bir iki Niğde türküsü (Palancı ustası hangi türküleri çalmayı iyi biliyorsa onları çalmaya başlar.)

Usta- çırak

Bir müddet sonra çırak girer

ÇIRAK - Yengemin selamı var. Usta akşam eve erken gidecekmişsin de sırtını değiştirecekmişsin.

USTA: Zaten sırtımda kaşınıp duruyordu.

Çırak - (Bıyık altından güler)

(O sırada ezan okunur.)

USTA - Oğlum ben namaza gidiyorum. Sen dükkanımıza göz kulak ol.

ÇIRAK: Güle güle usta. Allah kabul etsin. (Usta çıkar)


SAHNE: 8

Çırak - Hıhhh usta sanki kendi gıçı eğri değil de Mehmet Emmi’nin gıçı eğri gibi konuşuyor. Kendi gıçının eğri olduğunu görmüyor sanki

(Çırak içeriyi düzenlerken türkü mırıldanır. Kendi türküsü kendinin hoşuna gidince duvardan sazı alır ve bir Niğde türküsü söylemeye başlar.)

Cındallı çarşısında alimamman aman, gülüm amman amman

Gız oynar garşısında..

Adam kemlik mi umar, Alim amman ammman

Gülüm amman amman

Gapı bir gomşusundan

Gapı bir gomşusundan

Al gayadan at beni alimim Amman amamman

Gülüm Amman Amman Amman,

İn aşağı dut beni alim Amman Amman amman

Gollarının üstünde dut beni.

Oy cındallı Cındallı

Türkü bitince sazın üstüne başını koyar ve düşünmeye başlar. Tekrar başını kaldırır ve şöyle söylenir:

- Ulan sümüklü filan diyorlar amma kız içimi gıdıklıyor be! Nöörsek de mercimeği fırına virsek. İçimi pek yahıyor kızın uğrun uğrun bakışı ve gülümsemesi. Amaaan ne biçim dünya be? Der ve

yine bir oynak Niğde türküsü söylemeye başlar:

Sazalca’dan çıktım ben de gelirim aman

Devamı...

Bu türkü devam ederken Topal Mehmed’in kızı gülümseyerek içeri girer.


SAHNE: 9

Çırak- Naciye

(Çırak, sanki sazı inceliyormuş, çalmayı bilmezmiş gibi bir tavır alır. Bunun üzerine kız seslenir:

Naciye – Bırakma, bırakma hele. Gayet güzel çalıyon!

Çırak – Yoh canım ne çalması.? Saz kim biz kimik?

Naciye – Bırah şimdi gendini güccuk gormeyi! Bal kimin saz çalabiliyon işde. Hele şu Halime’yi bi daha bi çal Allasen!

(Çırak, biraz nazlanır gibi eder ve sazı eline alır. Söylemeye başlar:

Sazalca’dan çıhdım ben de gelirim Amman…

Bir satırı yanlış okur. İşte o an Naciye söze girer:

Naciye – Bu dize şöyle olmalıydı der:

Halime gız çay aşağı gidiyo!

Çırak – Şey! Sen nireden biliyon gı?

Naciye – Sen nereden biliyor ne demek? Niğde’nin hiçbir Türküsü yok ki Niğdeli kızlar bu türkülerin hepsini satır satır bilmesin!

Çırak – Yoh ya?

Naciye – Ne sandın ya? Adına türkü diyorsun, sonrada siz bunnarı nereden oğrendiniz diyorsun. Türk Kızı olur da türkü bilmez olur mu? Elma yanaklı Niğdeli genç kız olur da muhitin bütün türkülerini satır satır bilmez olur mu? Bir türkünün bir satırını bile bilmeyen gız arhadaşları arasında çok ayıplanır. Türk kızı öncelikle türkü bilir.

(Bu sırada çırak gozlerini belerdip, afal afal bakmaktadır. Şöyle konusur:

Çırak – Aşk olsun, artık sizin gibi gızlarımızı depemizde daşımayan, onnarı aşağı gören, cahal görenin gozü çıhsın. Allah sizden ırazı ossun! Diye yüksek sesle konuşmalar yapar.

Naciye – Ben neye geldim biliyon mu?

Çırak- Yooo!

Naciye – Palanı alıp gideceem! Yalınız o palanı değil de, şu palanı isterim diye ustanın para sakladığı palanı gösterir. Hemen kalkıp eline alır.

Çırak – Norüyüm? Madem ki onu isdemişsin canın savulsun. İnşallah usta bişi dimez.

Naciye – Sağol lan, eline sağlık! Hoşuma giden palanı almah tabii ki daha iyi. Ben gideyim.

Çırak – Otur biraz gııız. otur hele.diye ısrar eder.

Naciye – Yok şimdi merak ider. Gideyim ben der ısrarlı konuşur ve çıkar gider.

NACİYE: Babam topal gıçınan gitmeyim dedi palanı ben alıp gidecem.

ÇIRAK: Ama, bu palan tam işlenmedi birazcık işi var.

NACİYE: Olsun ben beklerim. Sende işleyiverirsin

Hem senin adın ne?

ÇIRAK - Çalgıcının Hacimin’in oğlu Ali. Ya senin ki ne?

NACİYE: Üstü açık köylü, gıçı açık Mehmet’in evde kalan kızı Naciye

ÇIRAK - Yaşın kaça geldi de evde kalasın?

NACİYE - Bizim köylü kızları onbeşine varmadan kocaya verirler. Benim yaşım on altı bilemedin on yedi. İlkokul’a geç gittim de geç kaldım.

ÇIRAK: Adın nasıl güzel?. Hem ben bir Naciyem Türküsü bilirim.

NACİYE: Essah mı la? Amanın şu çaldığın saz senin mi?

ÇIRAK: Benim değil ustamın ama ben de öğrendim. Hem benim babam da eskiden çalgıcıymış şimdi yatalak evde yatıyor.

NACİYE: Hele bi çal Naciye türküsünü ...

ÇIRAK - Hele şu palanı dikiveriyim de

(Palanın yarım yerini alelacele tamamlar. Duvardaki asılı sazı alır eline. Başlar Naciyem türküsünü söylemeye)

Dere boyu gidelim Naciyem

Koyun kuzu güdelim Naciyem

İkimizi görmüşler Naciyem

Nasıl inkar edelim Naciyem?

Öylolur da gavur kızı öylolur

Eller sarar içerime dert olur

Dereye inişelim Naciyem

Atlara binişelim Naciyem

İki yüzük bir ayna Naciyem

Bahcada, dügganda buluşalım Naciyem

NACİYE: Pek de güzel çalıp söyledin, hani neydi o iki yüzük gibi bişey dedin.

ÇIRAK: Dereye inişelim

Atlara binişelim

İki yüzük bir ayna

Dügganda buluşalım

NACİYE: (Güler sırtarır) Amma da oturup eğlendik kaldık. Eh artık ben gideyim laaan?

(ÇIRAK, Kınalı palanı yerden Naciye’nin sırtına yükler.)

NACİYE: Hadi Allah’a ısmarladık. Şeher yeri de pek gozelmiş, insana hoş vakit geçiriyor! Amma ayrılma zamanı geldi.

ÇIRAK: Getmesen pek iyi olacak. N’apalım ki gader böyle istiyor. Hadi güle güle. Dağ dağa gavuşmaz ama insan insana gavuşur inşallah. ( Naciye sırtında palanla çıkar)


SAHNE : 10

Çırak-Usta

(USTA, Namazdan dönmüştür.)

Usta - Arayan soran oldu mu?

ÇIRAK: Gıçı eğri Topal Mehmet Amcanın kızı geldi. Palanı gotüreceğim dedi. Ama, o palanı almadı.Yerdeki kınalı palan vardı ya hani tam işlenmemiş, ille de onu isterik dedi. Ben de hafif tamir edip virivirdim.

USTA: (Yüksek sesle) Neeeeee?!

ÇIRAK: İşte o palanı yarım yamalak işleyivirdim Kızın sırtına yükledim gönderivirdim.

USTA: İyi halt etmişsin eşş…..

ÇIRAK - Ne dedin usta bişey mi dedin? Kötü bi şiy mi oldu yoğusam?

USTA: Yok canım GİTTİ PALAN GİTTİ PALAN!

(Dükkanda dört dolanır.) ( Çırak ustanın bu haline şaşırmaktadır)

USTA - Oğlum ben bi gaç günlüğüne İstanbul’a gidecem al şu haftalığını da sen de bikaç gün dinlen (Perde kapanır)


İKİNCİ PERDE

1. SAHNE

Usta- çırak

Birkaç gün geçer aradan usta İstanbul’dan döner. Sabah usta dükkanı açmış olur. Çırak ustadan sonra gelir.

ÇIRAK: Selamın aleyküm Usta! Hoşgelmişsin İstanbul’dan. Düggana da benden önce gelmişsin. (Elini öpmek için ustasını yanına gider)

Nasıl geçti yolculuğun? Epiy alışveriş ettin mi?

USTA: İyi geçti ama para pul dayanmıyor oralara. İn para bin para. Ye para s.ç para. Gözünü seveyim yine bizim memleketin. Sanki acaip yeller oraları. Bizim melmeket bi başga canım.

ÇIRAK: Usta hazırlayım mı elbiselerini? Arkanı değiştirecen mi?

USTA: Yok oğlum hele yol yorgunluğunu bir atak üstümüzden.

ÇIRAK: Usta aşam yatmadın mı? Evde atmadın mı yorgunluğunu?Yatmadın mı fosur fosur yün yatakta?

Usta – Kes lan deli oğlan!

(Çırak güler)


SAHNE:2

Usta- çırak- Naciye

USTA: Vasüpanallah. ( O sırada Topal Mehmet’in kızı Naciye önce aldıkları kınalı palanı sırtına yüklemiş dükkana girer)

(Usta’nın gözleri faltaşı gibi açılmıştır.)

USTA: Hayrola kızım- Naciye sabah sabah ne işin var buralarda?

(Böyle konuşmakta ama gözleri palandadır.)

NACİYE: Hiç bişey yok Fehmi Emmi bu palan bizim eşşeğin sırtını yara etti de. Babam o dükkana götürüver de bi çaresine baksınlar dedi. Babamın da selamı var.

USTA: Koy kızım koy. Lan ne bakıyon aval aval kızın sırtındaki palanı alıversene.

( çırak kızın sırtındaki palanı alır. Tezgahın önüne koyar. Usta hemen para koyduğu yeri alelacele açar paralar yerinde duruyor. Paraları çıkarır savurmaya başlar. Naciye ile çırak şaşakalır

USTA - GİTTİ PALAN GELDİ PALAN GİTTİ PALAN GELDİ PALAN

Usta gülerek ve hareketlenerek paraya kavuşmanın tavırlarını belli eder.)

(Usta duvarda asılı sazı alır o anda aklına gelen dörtlüklerden oluşan aşağıdaki türküyü

(Usta iyi bildiği bir türkünün makamında söyleyecek)

Allı palan eşeğe de dar gelmiş

Gıçı eğri paraları görmemiş

Yara oldu eşşek sırtı diyerek

Burnu gozelcecik kızıyla da göndermiş

(bu bölüm nakarat türkünün devamı var )

ÇIRAK: (Şaşkınlığı atar.) Anaaaaa valla bişeyler anlamıştım! Palanı sattım dediğim de. Nerdeyse GİTTİ PALAN GİTTİ PALAN diye kafayı oynadacağdın usta!.

USTA – Ulan, çırak senin bu gız da bu gızın da sende gözü var! hem biraz okumuş şehir yerine de yakışır. Allah’ın emriyle bu kızı sana isteyecem. Bundan sonra benim bir oğlum bir kızımda siz olun. Bu paraları da size harcaycağım.

ÇIRAK: Amma da iyi yapan be usta: zaten babamın hali vakti yok. Beni evermeye.

USTA: Hadi oğlum çalgıcılar kahvesinden çalgıcı emmilerini alıver de gel. Çarşı bi şenlik görsün.


SAHNE : 3

Usta- Naciye Saz gurubu- çırak

Usta ile Naciye içerde iken klasik saz grubu ve diğer oyuncular sazlar eşliğinde sahneye girerler. Böylece müzik ve sohbet şiir bölümü başlar.

Oynayanların isteğine göre saz gurubuyla tiyatro biter la da uzar şiirler okunur, müzik devam eder.

SON
 
Son düzenleme:
GÖREV
ŞAHISLAR: ORHAN,ZİŞAN,FEHİMAN,FİKRET,VİLDAN.

Vildan: Olur mu Zişan Abla? İnsan yerini bilmeli,nerede,nasıl davranacağını kestirmeli.

Zişan: Rukiye bunları bilmiyor mu diyorsun?

Vildan: Demek ki bilmiyor. Artık evli barklı bir hanım. Önceki gibi serbest değil ki.

Fehiman: Yani evlenince esir mi oldu?

Vildan: Anlamazdan gelme Fehiman. Şimdi artık evinde oturup,işini görüp,eşine ve onun ailesine hizmet etmeli.

Zişan: Rukiye bunları yapar Vildan.

Vildan: Hayır,her sokağa çıktığımda dışarıda rastlıyorum.

Zişan: O lüzumsuz yere dışarı çıkmaz.

Fehiman:Vildan abla, o hocaya giderken sen nereye gidiyorsun?

Vildan: (Kızgın) Biliyorsun ki çarşıya veya dolaşmaya çıkıyorum ben her zaman.

Fehiman: Kızma Vildan Abla. Yani kayınvalidenin,eşinin hizmeti aksamaz mı o zaman diye sordum. Merakım ondan.

Vildan: Aman benim eşimin ailesi benden beklemez,alışmış onlar. Canım isterse giderim.

Zişan: Rukiye’de canı isterse gider zaten Vildan.

Vildan: Hiç olur mu öyle? O mecbur.

Fehiman: Nedenmiş o?

Vildan: O bilinçli,her şeyi biliyor. Günahı,sevabı bize o öğretmedi mi?

Fehiman: Bak sen, bilgili olmak da suçmuş!

Vildan: Eğlenme be Fehiman. Tabi ki Rukiye bizden daha sorumlu. Çünkü çok bilgili,hata yapmaması lazım. Hem dedim ya her şey zamanında.

Fehiman: Rukiye Ablanın tam zamanı bence. Genç,dolayısıyla enerjik,ufku açık...

Zişan: Evet,tam faydalı olup,aynı zamanda faydalanacağı zaman.

Fehiman. Anneciğim,Rukiye Ablanın hem öğrenen,hem öğreten olması,genç olmasından. İşi gücü olmamasından değil. Vildan Ablalar onu yanlış anlıyorlar bence.

Vildan: Niye yanlış anlayacakmışız ki Fehiman? Şimdiye kadar böyle faaliyetleri yapması normaldi, kimse kınamadı da hatta hoşumuza bile giderdi,biz de öğretirdi. Ama şimdi o zamanı geçti, durumu değişti.

Fehiman:Bence pek değişen bir şey yok. O zaman da Müslümandı,şimdi de Müslüman. Önce de mükellefti, şimdi de mükellef. Ve Müslümanım dedikçe bu mükellefiyet kalkmaz. Hangi yaşta olursa olsun.

Zişan:Vildan’a bakarsan şimdi Allah’a kulluk vazifesi bitti,eşine,ailesine kölelik vazifesi başladı.

Vildan:Zişan Abla,bu kölelik değil,önemli bir vazife.

Zişan: İlahi Vildan,sen varsın ya,insanı deli edersin. Kızım peki sen niye bu önemli vazifeyi hiç yapmıyorsun? Vildan her zaman için bizim en önemli vazifemiz öğrenmek ve öğretmek. İki günü birbirine uyanın aldanmış olduğunu unuttun mu?

Vildan: Unutmadım,hem ben vazifelerimi yapıyorum. Nihat’a sormuştum bir gün; “Cennetlik olmak için ne yapmalıyım?” diye.

Fehiman: Ne dedi Nihat Abi?

Vildan: “Senin işin kolay hanım,hiç merak etme. Allah yükü bizim sırtımıza vurmuş.” dedi.

Zişan: Bak seen,neden senin ki kolay da onun ki zormuş?

Vildan: Neden olacak,kadının bir vazifesi varmış,onu yaparsa cennetlik olurmuş.

Fehiman: Eee merak ettim,neymiş o vazife?

Vildan: Kadının vazifesi; beş vakit namazını kılıp,evini koruması,sonra da kocasını razı etmesiymiş.

Zişan: Kocasını razı etmesi miymiş? Allah Allah demek o zaman cennetlik olurmuş.

Vildan: Eveet, Nihat dedi bana; “Sen beni razı et hanım,direk cennete gidersin.” Zişan Abla sen bakma arada bir namazlarımı kaçırdığıma. Nihat benden çok razı vallahi.

Zişan: Yiğitse razı olmasın senden. (İçini çeker) Üzüldüm Vildan. Nihat böyle bir şey düşünüyorsa şirk içerisinde. Yok yok söylemez böyle bir şey.

Vildan: Söyledi valla. Hep der; “Siz hanımlar böyle şanslısınız,işiniz çok kolay.

Fehiman: Aslında öyle olmadığını bilir bence,ama işine geldiği için sana öyle der.

Zişan: Olabilir Fehiman. İşin aslını söylese,öğretse,belki Vildan o asıl işini yapmak için farklı uğraşlar içerisine girip,kendi hizmetini aksatacak. Demek ki öylesi kolayına geliyor.

Vildan: “Kadının asli vazifesi eviyle,çocuğuyla ilgilenip,kocasını razı etmesidir. Başka bir işin olsa söylerdim sana.” diyor.

Fehiman: Neriman Teyze de kadının asli vazifesi anneliktir,önce anneliğinden hesap verecektir demişti ya...

Zişan: Evet hatırladım Fehiman. Ben ise Müslümanın abid olmakla mükellef olduğunu bilirim.

Vildan: Ne yani şimdi,çocuğumuza bakmak,eşimizi razı etmek vazifemiz değil mi?

Zişan: Elbette vazifemiz Vildan. Ama bu vazifelerimiz de abid olmamıza bir vesile olarak vardır.

Vildan: Hiç anlamadım.

Fehiman: Anneciğim, “abid olmak” deyince anlamadı Vildan Abla. Yani hani “kul olmak” derler ya, Allah’a kul olmak.

Zişan: Fehiman kul olmak deyince manası tam anlaşılmadığı için “abid olmak” diyorum.Tüm hayatını Allah’ı razı etmeye hasrederek yaşamanın abidlik olduğunu,böyle yaşayınca her işinin ibadet olacağını hatırlatıyorum. Bizim asli vazifemiz bu. Aksini söyleyince çocuğu,eşi olmayan insanlar bu asli vazifeyi yapamaz diye düşünülecek.

Vildan: Peki Müzeyyen Hoca niye öyle söylemiyor? Bak, evlenince köşesine çekildi,çocuğunu büyütüyor, eşiyle meşgul oluyor.

Fehiman: Hiç de köşesine çekilmemiş. Çay bahçelerinde bol bol dolaşıyor.

Vildan: Evet,diyor ki; “Ben vazifemi yaptım. Yıllarca insanlara ders verdim. Şimdi benim de gezmeye, eğlenmeye hakkım var.”

Fehiman: Evet,bana da öyle söyledi. “Ben vazifemi tamamladım. Hem bir şeyi çok iyi anladım. Bu insanlara değmiyormuş, boş vereceksin.” dedi.

Zişan: Yaa demek bu insanlara değmezmiş. Peki ona nebileri,resulleri hatırlatmadınız mı?

Fehiman: Ben biraz söyledim.

Vildan: Ne dedi?

Fehiman: Onların genelde erkek olduğunu,hem durumlarının farklı olduğunu,kendisini de zaten buna mecbur olmadığını ifade etti.

Zişan: Hıı... Demek lütfediyormuş. Balık sahibi Yunus’u da hatırlatsaydın Fehiman.

Vildan: Yunus peygamber mi? Ne yapmıştı o?

Fehiman: Hani vazifesini yapmaktan yılgınlığa düşerek kavmini terk etmişti ya Yunus peygamber.

Zişan: Allah tarafından kınanmış ve pişman olmuştu. “İnni küntü minezzalimin.” diyerek bağışlanma dilemişti.

Fehiman: Anladın mı Vildan Abla,Müzeyyen Hocanın yanlışını?

Vildan: Ama o peygamber gibi olamaz sonuçta. “Ben yeterince hizmetimi yaptım,gençliğimin kaç yılını verdim.” diyor. Haklı sayılır bence.

Zişan: Vildan,peygamber gibi olamasak da örneklerimizi onlardan alırız.

Fehiman: Üstelik Allah’ın dininin bizim hizmetimize ihtiyacı mı var ki? Vildan Abla,müminler öğrenip öğretmekle yükümlü.

Vildan: Peki hizmet ehli kişiler olmasa bu din nasıl yükselecek Fehiman?

Zişan: Allah dininin sahibidir,O dilerse dinini bir kafirle de destekler Vildan. Hizmet ehli gibi imtiyazlı bir sınıfa ihtiyaç olmasa gerek. Herkes vazifesini yapar.

Fehiman: Allah bizim arınmamızı diler Vildan Abla. Vazifemizi idrak edersek biz yüceliriz. Şehitlerle, sıddıklarla haşroluruz inşallah.

Vildan: Yani Zişan Abla,Fehiman,insan sizinle konuşurken sanıyor ki hayat boyu ibadet için çaba sarf edilecek. Biz çoluklu-çocuklu insanlarız. Nasıl yapalım? Onları ihmal etmek olur mu? Ama sizin dediğinize bakılırsa Rukiye kayınvalidesinin isteklerini aksatabilir demektir. O zaman da başlasın evde çekişme. Çok kızıyor valla kayınvalidesi.

Zişan: Kolayı var Vildan, sen onunla konuşur,izah edersen bakış açısı değişir,durumu anlar.

Vildan: Aaa,bir kez lafı geçti de; “Gelindir,mecmur yapacak,hizmet onun vazifesi.” diyor. Ayy bir de mecbur demeye dili dönmüyor. O mecmur dedikçe benim de kahkaha atasım geliyor.

Fehiman: Gerçekten anne bazı yörelerde,ailelerde şartlar böyle. Gelinlerin vazifesi aile fertlerine hizmet etmek.

Zişan: Evet her yörenin kültürü değişik.

Vildan: Eh böyle olunca yapmak zorunda kalıyorsun işte. Ama size kalırsa bunlara mecbur değil.

Fehiman: Keşke bize kalsa... Bu yanlış adetleri hiç yürütür müyüz?

Zişan: Vildan haklı Fehiman,şartları göz önünde bulundurmadan davranamaz Müslüman.

Fehiman: O şartlar da insanı esir ediyor anne.

Zişan: Hayır etmez. Doğruları güzelce yapmanın yollarını ararsa,etrafındakilere şefkatle muamele ederek yanlışlarını düzeltmeye çalışırsa,birlikte güzellikleri yakalarlar. Böylece esir değil,vezir olurlar.

Fehiman:Haklısın. Aksi halde anarşi çıkar.Demek insan şartlarını, konumunu ferasetle değerlendir-meli ki,bu da bir münevver olarak vazifesidir.

Zişan: Akrabanızın Fransız gelinini bir düşünsene.

Vildan: Evet,ondan kimse öyle hizmet falan beklemez.

Zişan: Çünkü o bizim kültürümüze yabancı . Bekleseler de anlamaz zaten. Şimdi o kayın validesine, eşine hizmet etmiyor diye günah olur mu? Dünyanın çeşitli yerlerinde değişik adet ve gelenekleriyle yaşar insanlar. Önemli olan Müslümanların abid olduklarını idrak ederek yaşamaları. Böylece Allah’ ın takdir ettiklerini hamd ile imtihanlarını sürdürürler.

Vildan: Üf keşke Avrupa’da doğsaydık. Ne kolay, orada kimse kimseden bir şey beklemeden rahat yaşıyor.

Fehiman: Belki de biz öyle sanıyoruz. Hem dünyanın neresine gidersek gidelim tebliğ vazifesinden kaçamayız, bunu hiç unutma.

Vildan: Aman aman ne zor,ben yapamam.Ailemiz gençken öğretseydi . Şimdi biz istesek de anlamayız.

Fehiman: Vildan Abla insan ne diyeceğini şaşırıyor senin karşında. Gençken bilgilenelim, iyi Müslüman olmayı öğrenelim desek; “Olmaz,ağır gelir,çocuklar bunalır.” diyorsun. Orta yaşa gelince; “Ay gençken lazımdı,her şey çekirdekten başlamalı.”diyorsun. Yaşlılara bakınca; “Artık ununu elemiş,eleğini asmış. Bu yaştan sonra kenara çekilip otursunlar.”diyorsun. Yani özetle her yaşa bir bahane buluyorsun.

Zişan: Ah kızım ah, şimdi Ferda Teyzen olacaktı ki on parmağında on mazeret diye fırçalasın.

Vildan:Ay iyi ki de yokmuş. Ne çok fırçalıyor adamı...

Fehiman:Peki Hazal Teyzeme ne dersin? “Kızım Vildan,Hz. Hatice,eşi peygamber olduğunda genç miydi? O dört tane çocuğuyla Resulullah’ın en zor dönemlerine ona sırt verdi,davayı omuzladı da,sen ondanda mı yaşlısın,işin ondan da mı çok? Ya Hz.Aişe, gencecik yaşında sahabeye fıkıh dersi verirdi. Bu bizim gençlerde zeka özürü mü var? Niye anlamıyorlarmış? Peki ya Hz.Hamza Resulullah’ın yanında kılıç kuşanırken senin babandan daha mı gençti?”

Vildan:Aman Fehiman,dur ben kalkıp gideyim. Siz Hazal Abladan geri kalmazsınız, Ferda deyip, Hazal deyip hem nalına hem mıhına... Öldürürsünüz adamı.

Zişan: Dur Vildan kaçmak yok. Şimdi bir vazife çıktı bize.

Vildan: Aaa neymiş o vazife?

Zişan: Müzeyyen Hoca. Fehiman’la onun yanına gidip,bu yanlış sözlerini hatırlatıp,birlikte doğrusunu anlamaya çalışacaksınız.

Vildan: Olmaz,dünyada gidemem.

Zişan: Kaçamazsın,bu senin işin.

Vildan: Ayy neden benim işim oluyormuş?

Fehiman. Bak Vildan Abla,buna durumdan vazife çıkarmak denir.

Zişan: Ya,gördün mü? Aynen öyle, artık gitmen şart. Bu yanlışa vakıf olduktan sonra başka türlü davranamazsınız. Mecbursunuz.

Vildan: (Sızlanır) Ay keşke gelmeseydim bugün. Ben nasıl hocanın yanlışını düzeltirim?

Zişan: Sen vazifeni duruma göre yap yeter. Hazal Abladan, Zişan Abladan selam getirdim sana deyin, Fehiman’la beraber konuştuklarımızı aktarın.

Fehiman: Ya biz değil, onlar söyleyecek. Biz elçiyiz, elçiye zeval olmaz,bilirsin... Vazifemiz elçilik.


FON

Fikret: Ercan Abi selam söyledi baba.

Orhan: Ercan Abin mi,o askerde değil mi?

Fikret: Gitmemiş yine.

Orhan: Allah Allah bu çocuk şaşırdı,koca adam oldu hala gitmiyor, ilerde daha zor olacak üstelik.

Fikret: ‘İşim yok gidip talim mi yapacağım? Asker maskere gidemem.’ diyor.

Orhan: Türkiye’de bir yurttaşlık vazifesi, kaçılmaz ki bundan.

Fikret: “İşim yok,tahsil yapamadım, doğru dürüst bir meslek sahibi olamadım, böyle ikinci sınıf vatandaşken vazife mazife dinlemem.” dedi.

Orhan: Bu çocuk evvelden beri işini bilmedi. Nerede hayrına olan bir şey varsa oradan kaçıyor.

Fikret: Ya ne hayrı baba. Git iki sene dağda bayırda talim yap. Akıl işi mi?

Orhan: Bak seen...Demek sen de aynı kafadansın.

Fikret: Tabii ya,büyüyünce ben de hemen gitmem.

Orhan:Anlaşıldı,size iyilik yaramıyor. Bedavadan karnınızı doyuruyorlar, üstünüzü giydirip barındırıyorlar, üstelik sıkı bir eğitim veriyorlar.

Fikret: Eeh ne eğitim ne eğitim.

Orhan: Yarın parka silah atmaya gidelim dersin ama. Oğlum orada size en güzel silah kullanmayı öğretiyorlar. İstesen ben sana öyle bir silah alabilir miyim? Veya parkta parasız ateş talimini yapabilir misin?

Fikret: Hiç yaptırırlar mı?

Orhan: Ee daha ne konuşuyorsun? Üstelik askerde silahın esaslısını kullanacaksın.

Fikret: Fiyuuut tatatata tatatata.....

Orhan: Hıı tatata... Askerlik kanunu değişir de sen büyüdüğünde almazlarsa görürsün günün, yalvarırsın bu defa.

Fikret: Alırlar alırlar. Hiç benden, çakı gibi Mehmetçikten vazgeçilir mi?

Orhan: Siz böyle yaparsanız vazgeçerler,hiç belli olmaz. Hem isterseniz gitmeyin. Kızlar oraya da gider. Peygamber ocağını boş mu bırakacaklar?

Fikret: Nee... Allah etmesin. Oraya da mı gelecek mızmızlar.

Orhan: Başka çare yok. Bu memlekete asker lazım. Siz gitmezseniz onlar gider. Neyse sizde evde çamaşırları yıkayın...
 
Son düzenleme:
GÖRGÜ KURALLARI
OYUNCULAR: FEHİMAN, GÜZİN, FİKRET, VİLDAN, İLKNUR, ONUR, GÜLER, HEMŞİRE, KOMŞU.

(MERDİVENDEN HIZLA ÇIKAN AYAK SESLERİ)

Güzin:Fikret lütfen yavaş ol.

Fikret:Ne olmuş abla? Hızlı mı çıkıyorum?

Güzin:Tabi ki hızlı çıkıyorsun. Ayy yavaş dedim.

Fikret:Abla ya her şeye karışıyorsun. Hızlı çıksam ne olur?

(AYAK SESLERİ DEVAM EDER. BİRAZ YAVAŞLAMIŞTIR.)

Güzin: Burası hastane Fikret. Her ziyaretçi merdivenleri senin gibi çıkarsa,hastalara bu gürültü bile yeter.

Fikret:Bu hastalar da çok nazlı.

(AYAK SESLERİ HAFİFLER)

Güzin:Hem bu gürültüden rahatsız olmak için hasta olmaya gerek yok. Sen eve girer çıkarken de dikkat etmiyorsun. Apartmanda kaç aile oturuyor.

Fikret:Ooo saysan küçük bir köy olur.

Güzin: Düşün artık,günde kaç kez böyle inip çıkıp köy halkını rahatsız etmek yakışık alır mı? (AYAK SESLERİ KESİLİR) Geldik. Dur sessizce girelim.

(KAPI TIKIRTISI) (KAPI SESİ)

Fikret:(Hafif sesle)Ablacığım Selamun aleyküm.

Fehiman:Aleyküm Selam. Hoş geldiniz.

Güzin:Annemin durumunda bir değişiklik yok mu?

Fehiman: Pek yok. Doktor iyileşmesinin biraz uzun sürebileceğini söyledi.

Fikret:Ablacığım rengi biraz düzelmiş. Daha ne kadar serum alacak?

Fehiman:İyileşmesine bağlı. Fikret kapıdaki görevliler sana müdahale etmedi mi? Nasıl izin verdiler girmene?

Fikret:Tanıyorlar artık. Hem onlar da farkında benim çocuk olmadığımın. (Kasılır) Bugüne bugün delikanlı bir kardeşiniz var.

Güzin:Bu işte bir iş var. Aklın beş yaşı ya gösteriyor ya göstermiyor.

(DIŞARIDAN GÜRÜLTÜLER GELİR) (KAPI SESİ)

(YÜKSEK SESLE KONUŞURLAR)

İlknur:Anneciğim,bir dahaki sefere senin kucağına oturup, ayağımı dimdik uzatırım.

Vildan:Evet, ayağını kırık sanıp kapıdan geçmene kolayca izin verirler. Merhaba çocuklar,ay kapıdan geçesiye mahvolduk. Hadi Onur,Fikret abin de buradaymış şansından.

Fehiman: (Sesi kısık) Hoş geldin Vildan Abla.

Vildan:Hoş bulduk Fehiman. Nasıl oldu Zişan Abla? Vallahi bir doktora gitsem bana da kaç tane ameliyat yaparlar ama gitmiyorum. Ben her şeye dayanmaya çalışırım. Onur,benim yanımda sıkışma oğlum,git Fikret abine...

Fehiman:Neyin var ki Vildan Abla?

Güzin: Maşallah kanlı canlı görünüyorsun.

Vildan:Sen öyle göründüğüme bakma,sesim çıkmıyor. Dedim ya,bir doktora gitsem kırk tane dert çıkacak.

İlknur:Aaa Güzin Abla,bu ne?

Güzin:Bilmem,herhalde süs eşyası.

İlknur:Aaa şu altını açalım. Merak ediyorum.

Vildan:Getir getir,açayım.

İlknur: Dur, ben bilirim.

Onur:Abla bana ver,ver,ver...

Güzin: (Kısık sesle) Çocuklar sessiz olun. Hem onu bırakın, zarar gelmesin.

İlknur:Onur dur ya ben açacağım.

Fehiman:İlknur gürültü yapıyorsun. Bak annem rahatsız oluyor. Onu bırakın elinizden.

Onur:Al istemiyorum... Aaa Güzin Abla bu hortumu niye taktınız Zişan Teyzeye?

İlknur: (Kıkırdar) Yıkamak için,içi çok kirlenmiş.

Vildan:İlknur senden de laf çıkıyor. Oğlum oradan hastaya ilaç gidiyor.

Onur: Ne ilacı ya,bak su akıyor İlknur.

Vildan:Abla de oğlum. İlknur denmez İlknur Abla. O hortumun içinden akan da ilaçlı su.

Onur:Aaa aa bak bu aşağıda da hortum var.

Güzin: (Kısık sesle)Gel bu tarafa Onur,elleme.

Onur:Ya dur bakacam dur....

Fehiman:Dur dur çekme Onur,gel bakayım bu tarafa.

Vildan:Fikret hadi Onur’la koridora çıkıp oynayın.

Fikret:Görevliler kızıyor Vildan Abla.

Onur:Acıktım anne...Ben çıkmam dışarı,acıktım...

Vildan:Fehiman bir şey yok mu şu çocuğa?

İlknur:Ayy ben daha çok acıktım.

Güzin:Çocuklar sessiz olun,bakın annem rahatsız oluyor.

Fehiman:Evet çocuklar,doktor dedi ki; “Hastanın başında kalabalık,ses olmasın.”

Vildan:Gideriz zaten birazdan Fehiman. Çocuklar bir şeyler yesin de...

(ÇEKMECEYİ AÇAR)

Fehiman:Bir şey de kalmamış. Poğaça vardı bitmiş.

Vildan:Bak bak oradaki krakeri ver,onu sever Onur.

Fehiman:Kraker dökülür Vildan Abla,oda şimdi temizlendi.

Vildan:Bir şey olmaz,bir şey olmaz.

(KAPI SESİ)

Hemşire: Bayanlar burayı kreş mi sandınız? Ne işi var çocukların burada?

Fehiman:Şeyy şeyy şimdi....

Hemşire: (Öykünür) Şeyy şeyy...Ne biçim insanlarsınız siz? Doktor,hastanın başı sakin olmalı,demedi mi? Dışarı dışarı...

Vildan:Çıkalım. Geçmiş olsun Fehiman. Çok üzüldük vallahi. İnşallah bir daha görmezsiniz.

Hemşire:Yeter,dışarı...Başka çocuğun yok muydu? Onu da getirseydin. Siz de siz de,durmayın orada. Çıkın bakayım.

Güzin: (Kısık sesle)Abla annemin çamaşırlarını alamadım.

Hemşire:Hastanın nabzı iyi değil,doktoru çağırın. Ne demeye başına biriktiniz? Hala burada mısınız?

Fehiman:(Kısık sesle) Ben aşağıya indiririm,dışarıda bekleyin Güzin.

(FON)

Güzin:Doktor babama çok kızmış Fikret. “Biz bu ameliyatta çok yorulduk. Düşmanı mısınız siz bu hastanın?”demiş.

Fikret:Babam çok üzgün abla.

Güzin:Keşke annemin başından hiç ayrılmasaydı.

Fikret:Mecbur kalıyor,bir sürü tahliller var.

Güzin:Evet onların sonuçlarını almak için oradan oraya koşturuyor. Çoğu zaman doktorları bulamıyor yerinde.

Fikret:Hep Vildan Teyzenin yüzünden...

Güzin:Sade o mu Fikret? Ayşe Teyze her oradan geçişte uğruyor.

Fikret:Çok komik abla; “Yol üstü,bir nefesleneyim dedim.”diye giriyor.

Güzin:Görevliler de herhalde yaşlı diye göz yumuyorlar.

Fikret:Geçenlerde yine gelmişti,ablama diyordu ki“Kızım içecek bir şeyler yok mu?” Tam o sırada hemşire içeri girmez mi....

Güzin:Eyvah eyvah...

Fikret: (Taklit Eder) Ooo hanım teyze hoş geldiniz. Nasılsınız?... Size bir kahve getireyim hemen...

Güzin:Ayşe Teyzeyi de kovalamış.

Fikret:Abla ya ne bu başımıza gelen? Kovan kovana... Bizi de apartmandan kovacaklar neredeyse.

Güzin:Evet ama çok ses oluyor.

Fikret:Geçen gece Nihat Amca alt kata inmiş bağırıyor; “Fikreeet,Onur seni çağırdı. Yarın gel de maç yapın.”

Güzin: Sen ne dedin?

Fikret:Benim cevap vermeme gerek kalmadı,alt komşunun kapısı açıldı, “Yarını niye bekliyorsunuz? Onur şimdi buraya gelsin. Şuracıkta,merdivende oynardınız.”dedi.

Güzin:Doğru söylemiş. Saat gecenin on ikisiydi. O saatte kapı tıkırtısı bile merdivende yankılanıyor.

Fikret:Ben gündüz bile olsa merdivende ses yapmamaya çalışıyorum abla.

Güzin:Büyükler daha çok ses yapıyor. Herhalde müstakil evlerde yetişmişler,apartman usullerine alışamıyorlar.

Fikret:Abla geç olmadan annemin ihtiyaçlarını götüreyim. Merdivenlerden öyle usulca ineceğim ki,sanırsın hayalet süzülüyor.

(FON)

(ARALIKLI ZİL ÇALAR,KAPI AÇILMAZ) (ISRARLA,ARALIKSIZ ÇALMAYA BAŞLAR.)

Güler: Fehiman,Fehimaan,kıız niye sesin çıkmıyor?...Fehimaan Fehimaan....

Komşu:Güler Hanım sabah gördüm Fehiman’ı,hastaneden geliyordu.

Güler:Eee bir saat zile bastım açmadı kapıyı.

Komşu:Çal çal,zile bi daha bas. Uyumuştur o,iki gecedir uyumadım,diyordu.

(ARALIKLI ZİLE BASAR,KAPIYI TIKLATIR)

Güler:Fehiman,Fehimaan...Oklavayı getirip cama uzatsam yetişir mi? Fehimaan...

Komşu:Boş ver boş ver. Güler Hanım benim canım sıkılıyor,çıkıp çarşıda bir dolanalım mı?

(FON)

(ZİL SESİ. İKİ ÜÇ KEZ ARALIKLI ÇALAR.)

Fehiman:Geldim geldim... (KAPI SESİ) Ooo Güler Teyze...

Güler:Neredesin kız? Ne o,bir yere mi çıkıyorsun?

Fehiman:Evet uykuda kalmışım,annemin yemek saati yaklaşmış. Nasıl acele hazırlandım.

Güler:Şu salonda oturalım bari. Buranın da tozunu almamışsınız.

Fehiman:Çok derin uyumuşum,hiç ev işine vakit kalmadı. Şimdi Güzin gelir yapar.

Güler:Eee ne yapıyorsun? Kız kaç saat kapıyı çaldım,camı dövdüm oklavaylan açmadın kapıyı.

Fehiman:Öyle mi? Dedim ya derin uyumuşum. Bir şey mi vardı?

Güler:Yook bakam dedim,annen nasıl oldu? Kız numaranızı bilmiyordum,bilseydim telefon açardım.

Fehiman:Hıı o zaman uyanırdım belki.

Güler:Uuuh sen de bu uyku varken telefonla da uyanmazdın. Aysel dedi, “Kalk gidip çarşıda,pazarda dolaşak.”Canım istemedi. Kim üstünü başını değiştirecek...

Fehiman:Şeyy Güler Teyze geç kaldım. Annemin yemek yemesi gerekiyor,ilaç vakti yaklaştı.

Güler:Hıı sen mi yediriyorsun yemeklerini? Yedir yedir sevaptır. Onu söyleyeyim dedim. Kapıyı çal çal açılmadı. Bir sorayım dedim.

Fehiman:Annem iyi,birkaç güne dikişleri alınır.

Güler:He kız Allah yüzünüze baktı. Tövbe Ya Rabbim,aslan gibi kadın,tepe üstü gidecekti az daha... Göze mi geldi ne oldu?

Fehiman: Allah imtihan ediyor.

Güler:Kız yok yok,göze geldi,düşmanı mı yok? Devrilesiceler. Gidem bari,onu diyecem işte,nazar kız nazar. Bişey mişey lazım olursa seslen ha... Ne var kız şurada kapı komşuyuz. Hiç çekinme. Bişey lazım mı? Hı kız söyle...

Fehiman:Sağ ol Güler Teyze olursa söylerim.

Güler:Söylemiyosun ya. Ne var bak adam adama bu günde lazım. Tövbe tövbe ocağınız sönecekti,kem gözlere lanet. De ha, bişey lazımsa de...

Fehiman: (Kısık sesle) Gölge etmeyin Güler Teyze...

Güler:Hıı ne diyorsun? Allah’ını seversen söyle. Gidem de akşam Ahmet Amcanla gelem,uzun uzun otururuz o zaman. Sen hadi git de bak annene.

(FON)

(ÇATAL KAŞIK SESLERİ)

Güzin:Abla tozları bile alamadım.

Fikret:(YEMEK YERKEN KONUŞUR) Güya da kapı üç sefer çalınıp,açılmazsa geri dönülür.

Güzin:Ne üçü ne beşi Fikret. Açıncaya kadar ısrarla çalıyorlar. Ben de sanıyorum ki önemli bir şey var.

Fikret: Abla, hiç “Müsait misin?” diye sormadan da içeri giriyorlar. Ben olsam giremem. (YEMEK YEMEYE DEVAM EDER.)

Güzin:Ayy ben buyur etseler bile girmeye çekinirim.

Fikret: (YİYEREK KONUŞUR) Valla biz içeri buyur etmezsek kapıyı ittirip yine girerler.

Fehiman:Şımarmayın,yeter. Biliyorsunuz annemi sormaya geliyorlar.Hem Fikret sen de bir daha Halime Teyzeyle konuşurken dikkat et. “Siz” diye hitap etmen gerekirdi.

Fikret: (AĞZI DOLU) Hıı annemi sormaya geliyorlar...

Güzin:Ne sorması abla “Canım sıkıldı,bir uğrayayım dedim”diye gelen gelene... Bundan sonra gizli gizli hasta olalım tamam mı?

Fikret: (YERKEN BAĞIRIR) Aaa bu ne ya, abla pilavdan taş çıktı... Bak bak kocaman.

Fehiman: (Yorgun) İyi,bırak kenara.

Fikret:İyi mi? Hep böyle oluyor.

Güzin:Fikret yoğurdu yediğin gibi pilavı da burnunla yersen artık ağzına taş maş gelmez.

Fehiman:Bence de,ne o burnunun hali? Yoğurt içinde...

Fikret:Yok ya,bir damla değmiş diye burnumla mı yiyorum?

Fehiman:Fikret sus artık. Öyle gürültülü yemek yiyorsun ki neredeyse sofrayı bırakıp kaçacağım.

Güzin:Üstelik her tarafı batırıyorsun. Örtünün haline bak.
 
Son düzenleme:
GÜLSÜMÜN KISMETİ
BABA : Biliyor musun Hanım, Gülsüm’e ne çıktı?

ANNE : Piyango mu çıktı yoksa bey?

BABA : Onun gibi bir şey, bil bakalım.

ANNE : Kısbet mi çıktı?

BABA : Pehlivan mı bu? Ne kısbeti? Kısmet demek istedin herhalde.

ANNE : He ya, tam onu diyecektim.

BABA : Aferin sana, evet ondan çıktı.

ANNE : Peki kim?

BABA : Kim kim?

ANNE : Herif, kısmet kim?

BABA : Kısmet de kim?

ANNE : Ayol, Gülsüm´e çıkan kısmet kim?

BABA : Düşünüyorum, sen de düşün.

ANNE__ : Olur.

GÜLSÜM : Ana, baba, ne oluyor burada?

ANNE : Ne bağırıyorsun kız! Otur sen de düşün.

GÜLSÜM : Oluur.

BABA : Yahu Hanım, ne düşünüyoruz biz?

ANNE : Gülsüm´e çıkan kısmetin adını...

GÜLSÜM : Nee! Bana kısmet mi çıktı?

BABA : He ya...

GÜLSÜM : Ne duruyorsunuz öyleyse, verin gitsin.

BABA : Kime vereceğiz kız?

GÜLSÜM : İsteyen adama...

BABA : O kim? îşte onu düşünüyoruz.

GÜLSÜM : Baba, beni kim istedi?

BABA : Karşı köyden biri.

ANNE : Herif, madem biliyordun neden söylemedin?

BABA : Ne düşünüyorduk demin biz?

ANNE : Gülsüm´ün kısmetini düşünüyorduk!

BABA : Hay Allah ben de ne düşünüyoruz diye düşünüyordum.

GÜLSÜM : Peki kim bu adam baba?

BABA : Çiftçi. Seni de şehzade istemez ya...

GÜLSÜM : Nerede görmüş beni?

BABA : Görmemiş ki...

ANNE : Bey, bu nasıl iş? Kızı görmeden mi alacak bu adam?

BABA : Görmeden olur mu kadın? Görecek tabi.

ANNE : Ne zaman?

BABA : Nerdeyse gelir.

GÜLSÜM : Amanın! Ana kız, hemen ortalığı toparlayalım.

BABA : Kapı çalınıyor, kim o?

DÜNÜR : Benim, haber yollamıştım. Aldınız mıydı?

BABA : Haber bu, kaybolur mu? Aldık tabi.

ANNE : Gülsüm! Gel kız buraya!

GÜLSÜM : Süsleniyorum ayol, herif gelip beni böyle mi görsün?

BABA : Şeey, bizim kızımız biraz şeydir...

ANNE : Akılsız...

DÜNÜR : Aman efendim, akıllı kadın daha tehlikeli olur.

BABA : Zaten ben hiç akıllı kadın görmedim.

GÜLSÜM : İşte geldim. Deminden beri ne bağırıp duruyorsunuz yahu? Bu da kim?

BABA : İşte, bu kısmetin...

DÜNÜR : Adım İsmet.

ANNE : Kızım hele bi sor. Kısmet efendi ne içmek ister?

GÜLSÜM : Ne içecek! Şıra tabii.

DÜNÜR : Neden?

GÜLSÜM : Bizim şıramız iyi de ondan. Aptal değilsen şıra içersin.

BABA : Kusura bakma oğul bizim kız kıt akıllıdır.

DÜNÜR : Aman aman, böylesi daha iyi.

GÜLSÜM : Anaaaa, anaaaaa, üüüüüüüüü,üüüüü...

ANNE : Ne oldu kız? Niye ağlıyorsun?

GÜLSÜM : Ağlarım tabi.

ANNE : Kız, kocaya gidiyorum diye ağlanır mı?

GÜLSÜM : Ona ağlamıyorum. Şu baltaya ağlıyorum.

ANNE : Baltanın nesine ağlıyorsun?

GÜLSÜM : Ben evlenince çocuğum olmayacak mı?

ANNE_ : Olacaak!

GÜLSÜM : Çocuk buraya şıra olmaya gelmiyecek mi?

ANNE_ :Geleceek!

GÜLSÜM : O balta yavrumun kafasına düşerse ya...

ANNE : Essahtan kuz. Vah benim torunum. Vay talihsiz yavrum!

BABA : Nooluyor orada be!

ANNE : Beey, bey yetiş!

BABA . :Noldu?

ANNE : Bu balta ilerde torunumuzun kafasına düşerse nolur halimizİ bir düşünsene...

BABA : Amanın, bunu ben hiç düşünmemiştim yahu. Vay torunum/

DÜNÜR : Yahu sabahtan beri sizi dinliyorum oradan. Çok safsınız ha...

BABA : Vay yavrum, oy torunum, ooy!

DÜNÜR : Yahu kesin şu ağlamayı. Bakın baltayı aldım oradan. Artık çocuğunuza bir şey olmaz.

BABA : Vaay, ne kadar akıllıymış bu kısmet yav! Allah razı olsun evladım.

DÜNÜR : Bakın, ben Gülsüm´ü akıllı değil diye alacaktım ama, dünyanın en aptal kızıyla da evlenemem.

GÜLSÜM : Ana, ana, almayacak bu adam beni!

DÜNÜR : Belki en aptal değildir. Bunu öğreneceğim.

BABA : Nereden öğreneceksin?

DÜNÜR : Şimdi yola düşeceğim. Eğer kızınızdan daha aptal birini görürsem gelir kızınızla

evlenirim. Beni beklesin.

BABA : Zaten kim alır ki onu? Mecbur bekleyecek.

GÜLSÜM : Benden aptal insan yoktur dünyada. Bulamaz. Evlenemiyeceğim.

DÜNÜR : Sözüm söz. Hadi hoşça kalın

BABA : Merak etme kızım, buralar aptal doludur. Döner alır seni.

- sahnenin önünde

DÜNÜR : Kolay gelsin hemşerim!

ÇOBAN : Kolaysa başına gelsin. Anamdan emdiğim süt burnumdan geldi.

DÜNÜR : Ne yapmaya çalışıyorsun?

ÇOBAN : Eşeği yukarı, ağaca çıkaracağım.

DÜNÜR : Zor bir iş ama, eşek ağaçta ne yapacak?

ÇOBAN : Görmüyor musun, hayvanın karnı aç. Hadi aslanım, çık yukarı.

DÜNÜR : İyi de eşek ağaçta ne yapacak?

ÇOBAN : Manzara seyredecek! Tövbe yarabbi! Karnını doyuracak karnını!

DÜNÜR : Yani ağaca karnını doyurmak için mi çıkacak?

ÇOBAN : Len git işine! Sorgu meleği misin sen?

DÜNÜR : Kızma, sahiden merak ettim.

ÇOBAN : Ağaçta ne var?

DÜNÜR : Yapraak...

ÇOBAN : Haa, demek kör değilsin. Ya kör olmalıydın ya aptal. Demek ki kör değilsin.

DÜNÜR : Eşek ağaçta ne yapacak?

ÇOBAN : Len hemşerim, "hayvan aç" diyorum.

DÜNÜR : Haa, anladım. Çıkarıp onları yedireceksin.

ÇOBAN : Afferin sana.

DÜNÜR : Ama şöyle yapsan, dalı tutup aşağı çeksen öyle yedirsen daha kolay olmaz mı?

ÇOBAN : Vaay canına!...

DÜNÜR :Yaa!...

ÇOBAN : Yahu sen sandığım gibi aptal değilmişsin be.

DÜNÜR : Sana bu kadarı yeter. Hadi eyvallah.

ÇOBAN : Uğurlar ola!

sahnede --------------

GÜLSÜM : Hoş geldiniz. Bak geçen gün şıranı içmemiştin. Sakladım. îç.

DÜNÜR : Yani sen üç gündür elinde bardakla beni mi bekledin?

GÜLSÜM : Ne var bunda? Başka işim mi var ki?...

DÜNÜR : Ya hiç gelmeseydim?

GÜLSÜM : Babam "mutlaka geri döner" dedi. Benden daha aptal insan çokmuş. Söyle bakalım beni alacak mısın?

DÜNÜR : Alacağım Gülsüm

GÜLSÜM : Yaşasın, demek benden aptallar da var şu dünyada. Ne gördün, anlatsana. DÜNÜR : Bir adam gördüm. Aç olan eşeği zorla ağaca çıkarmaya çalışıyordu. Eşek ağaca çıkınca oradaki dalları yiyecekmiş. Zavallı hayvanı itip duruyordu.

GÜLSÜM : Hah hah hah ha! Aptal adam. Eşek öyle itmeyle ağaca çıkar mı? Önce kendi ağaca çıkıp, sonra iple eşeği yukarı çekseydi ya!.

-SON-
 
Son düzenleme:
HALAY

Kahramanlar:

Memik Dayı

Hasan

Mahmut

Kadir

İsmail

Memur


Sahnede memik dayı ve yeğenleri halay çekmektedir. (’Fadime’nin Düğünü’ adlı Ferdi Tayfur türküsü kullanılabilir. ) Ekip iştahlı iştahlı halay çekerken güneş gözlüklü, takım elbiseli bir adam ekibe müdahale eder.


Memur: Hop hop beyler, ne yapıyorsunuz siz?


Memik Dayı: Heeç, halay çekiyik beyim.


Memur: Yahu böyle mi halay çekilir?


Memik: Ne oldu beyim, beğenemedin mi?


Memur: Hay Allah, durun durun! Beni dinleyin bakalım!


Hasan: Haydaa! Ne oldu Memik Dayı, neden durduk?


Memik: Ne biliim yegen, bey durmamızı istedi. Evet, seni dinliik beyim.


Memur: Beyler, sizin kanundan, nizamdan haberiniz yok mu?


Memik: Ne kanunu beyim?


Memur: Beyler, AB uyum yasasına göre böyle halay çekemezsiniz!


Memik: Haydaa! Ne yasası, ne uyumu beyim. Biz kimseye uymiik, sadece halay çekiik!


Memur: Arkadaşlar, AB uyum yasalarına göre bu şekilde halay çekemezsiniz.


Memik: Nasıl olacak peki?


(Müzik araya girer; memur, nasıl halay çekileceğini izah eder. )


Memur: Anladınız mı beyler?


Memik: Anladık beyim anladık.


Memur: Haydi eyvallah!


Memik: Güle güle beyim, güle güle!


Hasan: Ne olacak şimdi Memik Dayı?


Memik: Ne olacak, adamın dediği gibi yapaciik. Toplanın hele!


(Müzik araya girer, Memik Dayı ekibe nasıl halay çekileceğini izah eder. Bu esnada sahnede ‘1 hafta sonra’ diye bir yazı gösterilir. )


Memik: Anladın mı Hasan?


Hasan: Anladım Memik Dayı.


Memik:Anladın mı Mahmut yegen?


Mahmut: Anladım Memik Dayı.


Memik: Anladın mı Kadir?


Kadir: Anladım Memik Dayı.


Memik: La İsmail, sen de anladın mı?


İsmail: Hebebe hebe!


Memik: De haydi çalsın müzük!


(Klasik müzik çalmaya başlar, önden Memik Dayı, arkasından ekiptekiler bale yaparak sahneyi terk eder. )
 
HALK MÜZİĞİ - POP MÜZİĞİ

Spiker: Sayın seyirciler, konuklarımla Türk müziğini tartışacağız. Ama öncelikle şunu belirtmekte fayda görüyorum. Bir tartışma programının izlenebilmesi için tartışmada kavga dövüş olması şart. Onun için biz de bu tartışma esnasında tartışmacılarımız arasında kavga dövüş çıkması için özel bir gayret sarf edeceğiz. Anlarsınız ya, devir reyting devri. Evet önce kavga dövüşçüler. Eeee, pardon tartışmacılar kendilerini tanıtsınlar. Buyrun.

Şevket: Efendim, adım Şevket, soyadım Çınaraltındayataryatmazuyuroğlu.

Spiker: Soyadınız ne?

Şevket: Çınaraltındayataryatmazuyuroğlu.

Spiker: Soyada bak ya! Oldukça uzun. Çınar altında yatar yatmaz... Her neyse. Bu soyadı nerde büyüttünüz?

Şevket: Saksıda.

Spiker: Siz bu tartışmaya hangi sıfatla katılıyorsunuz?

Şevket: Efendim, ben “Halk Müziğini Sevmeyenlerin Kafasını Kırmalı Derneği”nin başkanıyım. Halk müziğiyle doğdum, halk müziğiyle yaşıyorum ve halk müziğiyle öleceğim. Yaşasın halk müziği. 35 yaşındayım. Bekarım. Yarışmacı arkadaşlara başarılar dilerim.

Spiker: Derneğinizin adı neydi?

Şevket: Halk Müziğini Sevmeyenlerin Kafasını Kırmalı Derneği.

Spiker: Çok ilginç bir dernek. Şimdi de sizi tanıyalım.

Orçun: Benim adım Orçun. Top müziğine, pardon pop müziğine gönül vermiş milyonlarca gençten biriyim. Ayrıca “Aramızda Top Var Derneği”nin yönetim kurulu üyesiyim. 18 yaşındayım. Karşı taraftaki arkadaşıma hayatında mutluluklar dilerim.

Şevket: Ben senin nerden arkadaşın oluyorum lan! Pis popçu.

Spiker: Efendim, Şevket Bey size, pis popçu, dedi. Bu konuda ne diyorsunuz?

Orçun: Kem söz sahibine aittir.

Spiker. Efendim, Orçun Bey, pis popçu lafını aynen iade ettiğini söyledi. Siz ne diyorsunuz?

Şevket: Kafasını kırarım, diyorum.

Spiker: Her neyse ben ortamı yumuşatayım isterseniz. Şevket Bey, önce size sorayım: Siz pop müziğinden hoşlanmıyorsunuz, neden?

Şevket: Efendim, öncelikle pop müziğinin sözlerini hiç beğenmiyorum. Çok edepsizce sözler var. Mesela bu züppenin derneğinin adı neydi?

Orçun: Kimin? Benim mi?

Şevket: Yok babanın.

Orçun: Babamın derneği yok ki.

Şevket: Oğlum babandan bana ne! Senin derneğinin adı neydi?

Orçun: Aramızda Top Var Derneği.

Şevket: Bakın ne kadar edepsizce bir dernek. Bu, bir şarkının da sözleri değil mi?

Orçun: Evet, bu sözler bir şarkının da sözleri. Ama efendim meseleyi çarpıtmayalım. Bunlar çok masumane söylenmiş sözler. Şimdi ben “Aramızda top var.” Desem, ne dersiniz? (Bakışırlar)

Şevket: Kim ulan o, derim.

Orçun: Bakın işte çok yanlış düşünüyorsunuz. (Cebinden küçük bir pinpon topu çıkarır.) Bu ne?

Şevket-Spiker: Top.

Orçun: Şu anda aramızda bir top var. Yani bu sözlerde ne var ki?

Şevket: “Bandıra bandıra ye beni.” demek ne demek?

Orçun: Aslında o sözle kastedilmek istenen... Aslında eeee kem küm. Diğer soruya geçiniz efendim. Ayrıca halk müziğinde edepsiz sözler yok mu? “Dağlar seni delik delik delerim.” Demek ne demek?

Şevket: Bu sözlerde ne var ki?

Orçun: Kötüsü, hiç bir şey yok. Bomboş sözler. Çok basit müzikler. Halk müziği dinleyen insanlara şaşırıyorum. Şahsen o müziği dinlerken benim başım ağrıyor.

Şevket: Böyle konuşmaya devam edersen ağrıyacak bir başın bile olmayacak. Sen kim, halk müziği hakkında kötü şeyler söylemek kim. Entel züppe.

Spiker: Ortalık kızışıyor iyi. Az sonra bunlar birbirine girer.

Orçun: Halk müziğini duyunca kargalar bile üç gün ses çıkaramıyorlarmış. Biliyor musunuz?

Şevket: Niye?

Orçun: Çünkü halk müziği kargaların “gaaak” sesinden bile kötü.

Şevket: Allah. Tutmayın lan beni. Bu halk müziğine karga dedi. Öldün lan sen artık. Sana şimdi bir çakacağım yamulacaksın.

Orçun: Yok ya! Şimdi ben sana bir kroşe geçiririm feleğini şaşırırsın. (Kalkarlar)

Spiker: Beyler lütfen daha programın bitmesine çok var. Hemen dövüşürseniz program yarım kalır. Ben size dövüşeceğiniz zaman haber veririm. Lütfen oturun.

Şevket: Bu sana ne geçiririm, dedi?

Spiker:Kroşe geçiririm dedi.

Şevket: Ne o? Kötü bir şey mi?

Spiker: Evet.

Şevket: Aynısından ben de sana geçiririm.

Spiker: Beyler lütfen biraz daha sakin olalım. Şimdi ben size soru sorayım. Önce Şevket Bey, siz hangi enstrümanları çalabiliyorsunuz?

Şevket: Hırsızlık bizim kitabımızda yazmaz.

Spiker: Efendim anlamadınız.

Orçun: Anlamaz o zaten.

Şevket: Sen konuşma, her lafa maydanoz olma.

Spiker: Yani diyorum, hangi müzik aletlerini çalabiliyorsunuz?

Şevket: Benim sazım var.

Orçun: Benim de gitarım var.

Şevket: Heh, gitarı varmış, yesinler gitarını.

Spiker: Hop hop, sarkıntılık yok beyler. Neyse programın sonunda sizden birer parça dinleriz herhalde. Şimdi sizlerin eğitim düzeyi üzerine konuşalım. Şevket Bey, hangi okulları bitirdiniz ve hangi üniversiteden mezun oldunuz?

Şevket:Efendim eee! Ben eeee ilkokulları bitirdim.

Spiker: Nasıl yani?

Şevket: Yanisi ilkokulu on iki senede bitirdim. Babam ondan sonra okumama müsaade etmedi. Aslında müsaade etseydi ortaokulu bile bitirirdim. Ama babam göndermedi. Bütün suç babamın, şikayetçiyim.

Spiker: Yani ilkokul mezunusunuz. Müzik bilginiz var mı?

Şevket: Müzik bilgim var da denebilir yok da denebilir. Bir defa Arif Sağ’ı uzaktan görmüştüm. Müzik bilgim bu kadar.

Spiker: Arif Sağ’ı uzaktan görmek, müzik bilgisi mi?

Şevket: Niye olmasın? Arif Sağ denince akla saz geliyor. Saz denince akla müzik geliyor. Bundan iyi müzik bilgisi mi olur?

Spiker: Orçun Bey, siz hangi okulları ve üniversiteyi bitirdiniz?

Orçun: Efendim ben ilkokulu içerden, ortaokulu dışardan bitirdim. Ondan sonra hayata atıldım. Müzik bilgim do re mi fa sol la si do re mi fa sol la si do...

Spiker: Tamam tamam. Beyler anlaşılan siz hem eğitimsiz hem de müzikten anlamayan kimselersiniz. Şimdi bu durumda biz sizinle neyi tartışıyoruz ki?

Şevket: Ayıp oluyor spiker bey. Şimdi sen bize kara cahil mi diyorsun? Beni üzdün ve yüreğimden yaraladın ve can evimden vurdun. Artık sazımı alır giderim. (Kalkar.)

Spiker: Hayır yanlış anladınız, lütfen oturun.

Şevket: Çok ısrar ettin, oturayım bari.

Orçun: Israr etmiyor gidebilirsin.

Şevket: Sen konuşma züppe. Bir kere sen şu sakalını kes de öyle konuş. Jilet kesmedi herhalde, sakalının yarısı kalmış.

Orçun: Sen ne anlarsın, bu moda.

Spiker: Beyler lütfen yine başlamayalım. Sonuçta sizler iyi bir eğitim almamışsınız. Müzik bilginiz sıfır. Hatta eksi bir. Sizinle anlamadığınız bir konuyu yani müziği tartışıyoruz. Bence başka bir konu tartışalım.

Orçun: Şimdi sen bizim cahil olduğumuz ve müzikten anlamadığımız konusunda ısrar ediyorsun öyle mi?

Spiker: Evet, öyle.

Orçun: Arkadaşım bak benim bir gururum var, haysiyetim var, evim var, arabam var, şerefim var. Bunlarla oynama. Yoksa ben de seninle çiftetelli oynarım.

Şevket: Çiftetelli bir halk müziği parçası. Onu karıştırma.

Spiker: Parça demişken, sizden birer parça dinleyelim isterseniz.

Şevket: Dinlemesek olmaz mı? Ben biraz yorgunum da.

Spiker: Olur mu efendim. (Şevket sazı alır, o yana bu yana çevirir, çalamaz)

Orçun:Bu saz çalmayı da bilmiyordur.

Şevket: Valla akşam çalıyordum. Uyuyunca unutmuşum.

Spiker: Efendim, sizden bir parça dinleyelim. (Orçun da çalamaz)

Şevket: Çalmayı bilmiyorsun değil mi? Züppe heh heh.

Spiker: Her neyse beyler kalsın. Programın sonuna geldik. Reyting patlaması için bunları fişeklemek lazım. Orçun Bey, az önce Şevket Bey size “züppe” dedi. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Orçun: O benim gitarımın teli.

Şevket: Ulan bana sazımın teli, kanunumun teli, udumun teli de ama gitarımın teli deme.

Orçun: Gitarımın teli de gitarımın teli.

Şevket: Ulan senin gitarının da, gitarının telinin de. Allaaaah! Tutmayın lan beni. Heyt! (Spiker kalkar. Onlar kavgaya tutuşurlarken spiker de onları ayırmaya çalışırken perde kapanır.)
 
Son düzenleme:
HASTA

HASTA: Garip kuşun yuvasını Allah yapar.


DOKTOR: Akbaba bi de acayip bi kuştur. Kuş yemi yemez.


HASTA: Yemez.


DOKTOR: Akbaba kul başı kuş başı doğrar, insan yer.


HASTA: Yok benimki birinci gün köpeği yedi.


DOKTOR: Yok yaa!


HASTA: Bi kaniş vardı böyle hemen götürdü.


( Akbaba sesi çıkararak yer.)


DOKTOR: Sizin akbaba acayip bi cins. Sizinki köpeğe meraklı. Peki akbaba köpeğinizi yiyince karınız ne yaptı?


HASTA: Ağlıyo.


DOKTOR: Bi ağlıyo bi gülüyo.


HASTA: Hı karı deli mi ne?


DOKTOR: Allah Allah. Biz hanımı alalım içeriye


HASTA: Yok hemen almayalım.


DOKTOR.: Niye?


HASTA: Biraz huylandı. Buraya silah zoruyla getirdim zaten. Şimdi ben onu birazdan içeriye alırım. Ama sen onu birden muayene etme. Alınabilir. Sanki ben deliymişim gibi önce beni muayene edersin. Bu arada da onu götürürsün.


DOKTOR: Tamam yalnız bi şartım var. Muayene sırasında işime karışmak yok.


HASTA: Yok. Ben uzmanlığa saygısı olan bi iş adamıyım doktor.


DOKTOR: Teşekkür ederim. Hanımefendiyi alalım içeriye.


HASTA: Bak şimdi neler yapıcak. İnsanı delirtebilir.


DOKTOR: Nee?


HASTA: İnsanı delirtebilir. Seni de . Aaaah gel güzelim. Doktorcum işte karım Meloş. Karıcım işte sana sözünü ettiğim doktor.


DOKTOR: Nasılsınız hanımefendi?


KADIN: Teşekkür ederim.


HASTA: Doktor. Doktor. Gel gel gel. İlk başlarda böyle normal davranmasına aldanma sakın.


DOKTOR: Anlamadım.


HASTA: İlk başlarda böyle normal davranmasına aldanma sakın.


DOKTOR: Daha sonra mı anormalleşiyor?


HASTA: ( Güler) Doktor seninki de arada sırada geliyo gidiyo geliyo gidiyo


DOKTOR: Hanıımefendi sizi şöyle rica edelim lütfen. Atilla Matilla bey siz de şöyle oturun.


HASTA: Teşekkür ederim doktor.(Sedyenin kenarına oturu. Sedye havaya kalkar. Sinirlenir. Karısı güler.) DOKTOR: Hop hop hop hop . sinirlenmek yok. Her şey gayet normal. Harhangi bi terslik yok. Bakın her şey eskisi gibi.


HASTA: niye bana öyle yapıyo?


DOKTOR. Üzerinde durmayın. Üzerinde durmayın.


HASTA: Duramıyorum zaten atıyo beni.


KADIN: Kocacım. İstersen sen burda otur. Ben divana geçiyim.


HASTA: Olur mu öyle şey. Biri görse ne der? Doktor kadını divana atmış, kocası da angut gibi bakıyo der.


KADIN: Kültürsüz.


HASTA: Bunun kültürle ne alakası var. Ayrıca ben her sabah kültür fizik hareketleri yapmıyo muyum? ( Hareketler yapar.) şunlar ne


DOKTOR: (hasta gibi bacaklarının arasından.) Atilla Matilla bey Atilla Matilla bey.


HASTA: Canııııım.


DOKTOR: Atilla Matilla bey.


HASTA:Doktorcuuum. Niye öyle garip duruyosunuz? Ayakta konuşsak olmaz mı?


DOKTOR: Atilla Matilla beyciğim. Şuraya oturur musunuz lütfen?


HASTA: (Dikkatle divana oturur. ) Hıııı!


(Karısı güler) doktor başlıyo.


DOKTOR: Her şeyi değerlendiriyorum, merak etmeyin Atilla Matilla bey!


Tamam.


HASTA: Yine acayip hareketler yapmaya başladın böyle.


DOKTOR: Şimdi klasik bi test yapıcam.


HASTA: Klasiği anladım da test ne demek oluyo?


DOKTOR: Gayet basit. Bununla şöyle dizinizin altına tık tık.


HASTA: Tık tık niye?


DOKTOR: Sinirsel tepkinizi ölçmek için. Ayak ayak üzerine atın lütfen. Teşekkür ederim.


(Hasta ayak ayak üzerine atar. Hastanın dizine bi çekiçle vurur. Hasta sağ kolunu oynatır.)


HASTA: Niye öyle oluyo?


DOKTOR: Orijinal bi tepki.


HASTA: Benim her şeyim orjinaldir fabrika çıkışlı sağlam.


( Aynı dizine tekrar vurur. Hasta bu kez iki kolunu birden aynı anda oynatır. Kanat çırpma hareketleri yapar.) böyle kanat çırpıyorum.


DOKTOR: Akbaba gibi. Sinirlerde aşırı hassasiyet.


( Kadın güler, kocası ona doğru yürür, kadın gülmeye devam eder.)


HASTA: Bak duydun mu? Ben sana her zaman hassas bi adamım derdim de inanmazdın. Doktor bile hassasiyetimi bi raporla tastik etti. Hassas bi kocan var.


( Doktora doğru gider. Divana oturur.)


DOKTOR: Ayak değiştirelim lütfen.


HASTA: Şu iyi mi?


DOKTOR: Güzel. (Dizine vurur ve hasta doktorun karnına tekme atar.)Aaaaahhhh. (Kadın güler.)


HASTA: Gülme gülme bak doktor aşırı hassasiyetim karşısında hörmetle eğiliyor. Sen yok musun ahhhh diyor? Böyle hassasiyet görmedim diyor. Doktor sen de uzattın ama bak kadın deliriyor.


DOKTOR: Haklısınız. Sinirlenmemem lazım. Gayet sakin olmalıyım.


HASTA: Senin sakin olman lazım doktor. Sana arada sırada geliyolar.


DOKTOR: Evet hanımefendi sıra sizde.


KADIN: Anladım efendim.


DOKTOR: Güzeeeelll.


HASTA: Hop hop hop hop ne demek güzeeeellll.


DOKTOR: Hoppalaaa.


HASTA: Ne demek hoppala. Sen karımın bacaklarına bakıcan. Güzeeeeell diycen. Biz burda durcak mıyız?


DOKTOR: Atilla Matilla bey ben karınızın leb demeden leblebiyi anlamasına güzel dedim. Çünkü bana kalırsa karınızın bacakları hiç de o kadar güzel diyil.


HASTA: Ne demek öyle hiç de fazla güzel diyil?


DOKTOR: Allah Allah Allaaah Allaaaaah.


HASTA: Ne demek Allah ALLAH. Ya sen karımın bacaklarına çirkin diycen biz böyle durcak mıyız burda.


KADIN: Teesssüf ederim.


DOKTOR: Hanım kızım bi de sen başlama Allah aşkına.


( Kadının dizine vurmak için. Kocası sandalyenin üzerine çıkar. Doktor kadının dizine vurur.)


KADIN: Iıııııııııııııh!


HASTA: Bu ne demek doktor.


DOKTOR: Ne diye öyle çıktınız.


HASTA: Kuş bakışı bakıyorum.


DOKTOR: Öyle mi?


( Doktor kadının dizine vurur.)


KADIN: Iıııııııııh,ıııııııııh, ıh, ıh.


HASTA: Doktor bunu bana izah eder misin?


DOKTOR: Edemiycem terbiyem müsait değil. Neyse şimdi bu bitti. Psikanalize başlayabiliriz. Uzanın.


HASTA: Niye?


DOKTOR: Konuşucaz canım.


HASTA: Ama niçin?


DOKTOR: Gelmişinizi geçmişinizi öğrenip ona göre tedbirler alıcaz. Uzanın lütfen.


HASTA: A evet anladım doktor.


DOKTOR: Bravo.


HASTA: Ben şöyle uzanayım doktor. Ben şöyle uzanıyorum. ( sedyenin üzerine yatar. Yan döner.)


DOKTOR: Atilla Matilla bey eğer lütfederseniz, mümkünse eğer öbür tarafa döner misiniz lütfen?


HASTA: Ya dur doktor ben biraz kestiricem. İyiyim ben böyle elleme yaa.


DOKTOR: Tamam da kardeşim yüzünüzü görmem lazım, izi daha yakından tanıyabilmem için.


HASTA: Tanıştık ya canım demin. Atilla Matilla serbest.


( Kadın güler. Doktor sinirlenir.)


DOKTOR: Gülmeyin lütfen.


HASTA: Bravo doktor bastır.


DOKTOR: Lütfen döner misiniz?


HASTA: Tamam sizin güzel hatrınız için dönerim doktor.


DOKTOR: Güzel şimdi farzedelim ki....


HASTA: Farzetmeyelim doktor. Ben faraziyelerle filan uğraşamam. Ben gerçekçi bi adamım.


DOKTOR: Uzanalım. Hayal edebilir miyiz?


HASTA: Aaaa Hayalim çok kuvvetlidir. İhracatçıyım. (Yatar.)


DOKTOR: Tatilde olduğunuzu hayal edebilir misiniz?


HASTA: Anasını bile satarım doktor. Yunan adalarına gidelim mi? Türkün gücünü ispatlayalım.


DOKTOR: TAMAM Atilla Matilla bey. Tamam kardeşim de lütfen yatarak konuşun. ( Hasta oturmaktadır.)


HASTA: Ah işte bi onu yapamıyorum. Ben doğrulunca konuşuyorum da yatınca uyuyorum. Bazen uyanıyorum bakıyorum. Karım oturmuş yatağın içinde gülüyo.


DOKTOR: Niye?


HASTA: Bana gülüyomuş.


DOKTOR: Niye?


HASTA: Horluyormuşum. ( Kadın güler.)


DOKTOR: Gülmeyin lütfen.


HASTA: (El çırpar.) Bravo doktor.


DOKTOR: Neyse nerde kalmıştık?


HASTA: Horlamak. Ben horluyorum karı gülüyo.


DOKTOR: Niye?


HASTA: Hiç horlayan adama gülünür mü? Horlama nedir?


DOKTOR: Nedir?


HASTA: Doktorlar bilmez. Horlama bi erkeğin erkekliğinin gücünün sesli ifadesidir.


DOKTOR: Bravo.


HASTA: Buna gülünür mü?


DOKTOR: Buna gülünmez.


HASTA: Bu karı gülüyo.


DOKTOR: Bi daha kocanız horlayınca güldüğünüzü duymayayım hanımefendi.


HASTA: (Hasta alkışlar) doktor.


DOKTOR: Atilla Matilla bey şimdi diyelim ki.


HASTA: Şimdi bi şey demiyelim doktor.


DOKTOR: Niye?


HASTA: Şimdi yatarken bi şey deriz. Birinin kulağına gider, vallahi dedikodu filan olur haa!


(Karısı yine güler, Doktor sinirli bir şekilde bağırır.)


DOKTOR: Gülmeyin, gülmeyin dedik be.


HASTA: Bravo doktor ye beni.(Alkışlar) doktor. Doktor. Federasyon başkanı olacak adamsın Allah cezamı versin.


DOKTOR: Şimdi madem istemiyorsunuz. Bi şey demeyelim ama gelin şöyle bir düşünelim.


HASTA: Aman doktor düşünmeyelim be.


DOKTOR: Niçin?


HASTA: Düşünen kafalara zararlı fikirler üşüşür doktor. Düşünmek öyla sanıldığı kadar iyi bi şey diyildir. Çok düşünen insanın saçı dökülür,beli bükülür. Bak benim saçım dökülmedi, belim bükülmedi. Niye? Ben hiç düşünmem. Ben harekete geçerim doktor. Biz sülaleden böyleyiz. Benim dedem hareket ordusunda savaşmış. Benim babam hareket memuruydu. Ben hareketli bi insanım. ( Kadın yine güler.) Kadın hareketlerine dikkat et seni fena yaparım haaa!(Kadının üzerine yürür.)


DOKTOR: Atilla Matilla bey Atilla Matilla bey.


HASTA: Ne eyle Atilla Matilla ne konuşuyosun öyle be. Harekete geçeceksen geç artık haa. Doktorsun diye geldik. Öööle duruyosun be ne var? Harekete geçme zamanı geldi. Harekete geçmekte geç kalmayalım doktor. Amaaan ben geç kalmaktan çok korkarım haa. Valla ben o yüzden saatimi bi saat geri alırım. Herkesin saati üçse banim ikidir. Herkesin saati dörtse benim üçtür. Benim altı saatim var ve ben her gün birini takarım. Pazar günleri saat takmam. Pazar saat tik taklarından nefret ederim doktor. Ben Pazar günü naparım? Ben Pazar günü pazara çıkarım. Pazara çıkar naparım? Saat alırım. Nasıl saat? Guguklu saat. Guguklu saat ne der. Guguk guguk der. Daha ne ister benim saatim? Tamam bana deli diyorlar. Tamam ama ben deli değilim. Bi deli bu kadar seri bu kadar mantıklı konuşabilir mi doktor? Kırk küp kırkından kulpu kırk küp. Lap lap lapa lapa lüp lüp lapa lapa kar yağdı dedem o zaman sağdı. Benim dedem deliydi biliyo musun doktor? (Doktor düşer bayılır. Hasta onu havada tutar. Yere yatırır.) doktor doktor.


(Kadın gülmektedir.)


HASTA: Gülme be kadın gülme be kadın bu gidişle seni tedavi ettiremiycem. Bu gün bu kaçıncı doktor.


YAŞA DOKTOR


( Doktor bir sedyenin üzerinde uyumaktadır. Hemşire içeriye girerek doktoru uyandırır.)


Hemşire:Doktor bey. Doktor bey. ( Bağırarak) Doktor bey.


DOKTOR:Allah ne oldu? Turizm mi patladı yoksa?


HEMŞİRE: Hayır efendim, hasta geldi.


DOKTOR: Evladım burası doktor muayenehanesi.. Tabiki hasta gelecek. İneğine baktırmak isteyen köylü gelecek değil ya? Allah Allah Allah Allah. Dünya acayip, memleket tuhaf. Hayat çetin, geçim zor. İnsanın kafası karışıyor tabiii. Kafanın karışmasını istemiyorsan ne yapacaksın evladım? Hiçbir şeye kızmayacaksın, sinirlenmeyeceksin. Olayları olağan karşılayacaksın. Sakin olacaksın. Anladın mı yavrucum?


HEMŞİRE: Anladım efendim.


DOKTOR: İyi hadi bakalım. Şimdi sakin sakin çık. Hastamızı içeri getir.


( Hemşire koşarak gider.)


DOKTOR: Hop hop hop hop hop. (Hemşire durur.)


DOKTOR:Yavaş yavaş evladım. ( Hemşire ağır adımlarla dışarı çıkar. Hasta dışarıdan güler. İçeri girer. Hemşire gibi hareketler yapar.)


HASTA: Sizin hemşire.


DOKTOR: Evet.


HASTA: Buraya normal girdi. Anormal çıktı. Demek ki doktor sensin. Merhaba doktor.


DOKTOR: Merhaba efendim hoş geldiniz.


HASTA: Hoş bulduk. Ben Atilla Matilla.


( Doktorla Atilla tokalaşırlar. Hasta doktorun elini hızla sıkar. Doktorun canı yanar.)


HASTA: Nasılsınız doktor?


DOKTOR: İyiydim. Buyrun şöyle oturun Atilla Matilla bey.


HASTA: Tamam, ama yanlış anlaşılmasın. Benim hiçbir şeyim yok.


DOKTOR: Bravo.


HASTA: Aklım tıkır tıkır, ruhum fıkır fıkır, sinir sistemim saat gibi. Tirik tırak, tirik tırak, tan tan tan tan, guguk guguk guguk, din din dan din din dan din din dan din din dan din din dan.( Müzik eşliğinde söyler.)


DOKTOR: Hiç bir şey yok valla iyi. Yok maşalllah.


HASTA: Hasta olan karım.

DOKTOR: Öyle mi vah vah!


HASTA: Vah vah doktor. Yani bir kadın ne bileyim doktor, verem olabilir ince hastalıktır, manalı hastalıktır, bir kadına yakışır. Ne bileyim suçiçeği olabilir, çiçek zarif hastalıktır. Şeker olabilir tatlıdır. Benim karım Allah kahretsin bir acayip oldu doktor.


DOKTOR: Tamam da Atilla Matilla Bey.


HASTA: Bir dakika daha bitmedi. Sözümü kesme. Sana kendim hakkında bilgi vereyim ki hastanın yaşadığı ortamı anla. Ben bir işadamıyım doktor. İş bitiririm. Yani serbest ekonomi. Liberal ekonomi. Eskiden de serbest sitilde güreşirdim.


DOKTOR: Tamam da ne ilgisi var bunun onunla?


HASTA: Çok yakın doktor. Adeta aynı doktor. Rakibini kontrol edeceksin. Tek dalacaksın. El ense. Kafa kol. Bastırdın mı çırpma, kazıklama, künde kilit. Bi uyandım işe bir çift daldım piyasaya. Bir arkasına dolandım. Bir künde iki puanı kaptım. Bir köprü vaziyeti. Bastırıyorsun para geliyor. Bir köşeyi döndüm, bir sınıf atladım. Artık beni tutabilene aşk olsun. Tuttuğumu koparmaktayım ki doktor, (Sandalyenin başını tutar elinde kalır.) İşte karım bu hızlı başarıma, bu hızlı gelişmeme dayanamadı. Ruhu karıştı, fikri alt üst oldu. Biraz üşüttü doktor.


DOKTOR: Evet karınız ne yapıyor?


HASTA: Ne yapıyor? Bir şey yapmıyor. Şu anda dışarıda bekliyor.


DOKTOR: Haaa! Özür dilerim. Yanlış anlattım galiba. Şey diyecektim yani. Karınızdan şikayetiniz ne?


HASTA: Ben başkasına karısını şikayet edecek adam mıyım ? Ben müzevir miyim, ben gambaz mıyım, ben muhbir vatandaş mıyım ? Bir yanlışı varsa cezasını veririm. Ama asla şikayet etmem.


Doktor: Çok özür dileyeceğim, gene yanlış sordum, ifade edemedim tam. Şey diyecektim yani. Karınızın şikayeti ne?


HASTA: Benden?


DOKTOR:Hay boynum altında kalsın. Adam haklı yav. Doğru dürüst soramıyorum ki bi türlü. Şimdi şöyle söyleyeyim efendim. Karınızda ne gibi emareler, arazlar oldu da bunca işinizin gücünüzün arasında bana gelmek lütfunda bulundunuz Atilla Matilla bey?


HASTA: Lafı bu kadar dolaştıracağınıza karınızın nesi var desenize doktor bey!


DOKTOR:Hay aklınızla bin yaşayın. Birden aklıma gelmedi o laf.


Hasta: Sizde akli bir zafiyet hissediyorum. Bir doktora görünseniz.


DOKTOR: Karınızın nesi var?


HASTA: Gülüyor doktorum.


Doktor: Anlamadım canım?


HASTA: Gülüyor gülüyor.


DOKTOR: Eeeee tamam da yani her kadın güler.


HASTA: ( Kızar) Ne demek her kadın. Benim karım her kadına benzemez. Ben her erkeğe benziyor muyum? ( Karate hareketleri yapar)


DOKTOR: Bir doktor olarak söylüyorum maşallah hiç bir erkeğe benzemiyorsunuz.


HASTA: O zaman beni bırakalım gelelim karıma.


DOKTOR: Gelelim karınıza.


H: Bu kadın her şeye gülmüyor doktor. Bu kadın yalnız bana gülüyo. Benimle bozdu kadın. Sanki ben anormalmişim gibi ben ne yapsam ben ne söylesem ha ha ha ha ha katılıyor kalıyor doktor.


D: Kadın normal. ( DÜZELTİR) kadın anormal. Peki fena mı Atilla Matilla bey?


H: E fena tabi şimdi. İnsan içine çıkaramaz oldum. Yani ne bileyim ticari itibarımı zedeliyor zevzek kadın.
 
Son düzenleme:
HASTA VE DOKTOR

(Doktor bir sedyenin üzerinde uyumaktadır. Hemşire içeriye girerek doktoru uyandırır. )


Hemşire:Doktor bey. Doktor bey. (Bağırarak) Doktor bey.


DOKTOR:Allah ne oldu? Turizm mi patladı yoksa?


HEMŞİRE: Hayır efendim, hasta geldi.


DOKTOR: Evladım burası doktor muayenehanesi. . Tabiki hasta gelecek. İneğine baktırmak isteyen köylü gelecek değil ya? Allah Allah Allah Allah. Dünya acayip, memleket tuhaf. Hayat çetin, geçim zor. İnsanın kafası karışıyor tabiii. Kafanın karışmasını istemiyorsan ne yapacaksın evladım? Hiçbir şeye kızmayacaksın, sinirlenmeyeceksin. Olayları olağan karşılayacaksın. Sakin olacaksın. Anladın mı yavrucum?


HEMŞİRE: Anladım efendim.


DOKTOR: İyi hadi bakalım. Şimdi sakin sakin çık. Hastamızı içeri getir.


(Hemşire koşarak gider. )


DOKTOR: Hop hop hop hop hop. (Hemşire durur. )


DOKTOR:Yavaş yavaş evladım. (Hemşire ağır adımlarla dışarı çıkar. Hasta dışarıdan güler. İçeri girer. Hemşire gibi hareketler yapar. )


HASTA: Sizin hemşire.


DOKTOR: Evet.


HASTA: Buraya normal girdi. Anormal çıktı. Demek ki doktor sensin. Merhaba doktor.


DOKTOR: Merhaba efendim hoş geldiniz.


HASTA: Hoş bulduk. Ben Atilla Matilla.


(Doktorla Atilla tokalaşırlar. Hasta doktorun elini hızla sıkar. Doktorun canı yanar. )


HASTA: Nasılsınız doktor?


DOKTOR: İyiydim. Buyrun şöyle oturun Atilla Matilla bey.


HASTA: Tamam, ama yanlış anlaşılmasın. Benim hiçbir şeyim yok.


DOKTOR: Bravo.


HASTA: Aklım tıkır tıkır, ruhum fıkır fıkır, sinir sistemim saat gibi. Tirik tırak, tirik tırak, tan tan tan tan, guguk guguk guguk, din din dan din din dan din din dan din din dan din din dan. (Müzik eşliğinde söyler. )


DOKTOR: Hiç bir şey yok valla iyi. Yok maşalllah.


HASTA: Hasta olan karım.

DOKTOR: Öyle mi vah vah!


HASTA: Vah vah doktor. Yani bir kadın ne bileyim doktor, verem olabilir ince hastalıktır, manalı hastalıktır, bir kadına yakışır. Ne bileyim suçiçeği olabilir, çiçek zarif hastalıktır. Şeker olabilir tatlıdır. Benim karım Allah kahretsin bir acayip oldu doktor.


DOKTOR: Tamam da Atilla Matilla Bey.


HASTA: Bir dakika daha bitmedi. Sözümü kesme. Sana kendim hakkında bilgi vereyim ki hastanın yaşadığı ortamı anla. Ben bir işadamıyım doktor. İş bitiririm. Yani serbest ekonomi. Liberal ekonomi. Eskiden de serbest sitilde güreşirdim.


DOKTOR: Tamam da ne ilgisi var bunun onunla?


HASTA: Çok yakın doktor. Adeta aynı doktor. Rakibini kontrol edeceksin. Tek dalacaksın. El ense. Kafa kol. Bastırdın mı çırpma, kazıklama, künde kilit. Bi uyandım işe bir çift daldım piyasaya. Bir arkasına dolandım. Bir künde iki puanı kaptım. Bir köprü vaziyeti. Bastırıyorsun para geliyor. Bir köşeyi döndüm, bir sınıf atladım. Artık beni tutabilene aşk olsun. Tuttuğumu koparmaktayım ki doktor, (Sandalyenin başını tutar elinde kalır. ) İşte karım bu hızlı başarıma, bu hızlı gelişmeme dayanamadı. Ruhu karıştı, fikri alt üst oldu. Biraz üşüttü doktor.


DOKTOR: Evet karınız ne yapıyor?


HASTA: Ne yapıyor? Bir şey yapmıyor. Şu anda dışarıda bekliyor.


DOKTOR: Haaa! Özür dilerim. Yanlış anlattım galiba. Şey diyecektim yani. Karınızdan şikayetiniz ne?


HASTA: Ben başkasına karısını şikayet edecek adam mıyım ? Ben müzevir miyim, ben gambaz mıyım, ben muhbir vatandaş mıyım ? Bir yanlışı varsa cezasını veririm. Ama asla şikayet etmem.


Doktor: Çok özür dileyeceğim, gene yanlış sordum, ifade edemedim tam. Şey diyecektim yani. Karınızın şikayeti ne?


HASTA: Benden?


DOKTOR:Hay boynum altında kalsın. Adam haklı yav. Doğru dürüst soramıyorum ki bi türlü. Şimdi şöyle söyleyeyim efendim. Karınızda ne gibi emareler, arazlar oldu da bunca işinizin gücünüzün arasında bana gelmek lütfunda bulundunuz Atilla Matilla bey?


HASTA: Lafı bu kadar dolaştıracağınıza karınızın nesi var desenize doktor bey!


DOKTOR:Hay aklınızla bin yaşayın. Birden aklıma gelmedi o laf.


Hasta: Sizde akli bir zafiyet hissediyorum. Bir doktora görünseniz.


DOKTOR: Karınızın nesi var?


HASTA: Gülüyor doktorum.


Doktor: Anlamadım canım?


HASTA: Gülüyor gülüyor.


DOKTOR: Eeeee tamam da yani her kadın güler.


HASTA: (Kızar) Ne demek her kadın. Benim karım her kadına benzemez. Ben her erkeğe benziyor muyum? (Karate hareketleri yapar)


DOKTOR: Bir doktor olarak söylüyorum maşallah hiç bir erkeğe benzemiyorsunuz.


HASTA: O zaman beni bırakalım gelelim karıma.


DOKTOR: Gelelim karınıza.


H: Bu kadın her şeye gülmüyor doktor. Bu kadın yalnız bana gülüyo. Benimle bozdu kadın. Sanki benanormalmişim gibi ben ne yapsam ben ne söylesem ha ha ha ha ha katılıyor kalıyor doktor.


D: Kadın normal. (DÜZELTİR) kadın anormal. Peki fena mı Atilla Matilla bey?


H: E fena tabi şimdi. İnsan içine çıkaramaz oldum. Yani ne bileyim ticari itibarımı zedeliyor zevzek kadın.
 
Son düzenleme:
Geri
Top