BANA BİR HARF ÖĞRETENİN KIRK YIL BAŞININ ETİNİ YERİM
1.PERDE
(Bir Pazartesi günüdür. Müdür Gıyabi Bey öğrencilere nasihatlar vermektedir.)
GIYABİ BEY: (Elleri arkasında ciddi ve sinirli bir halde) -Sevgili çocuklar ve sevgili öğretmen arkadaşlarım. Biz bugün buraya neden toplandık?
( Bağırarak)
- Söylesenize yahu neden?
VELİ: Pazartesi olduğu için hocam!
GIYABİ BEY: (Emreder bir tarzda)
- Pazartesileri hep toplanır mıyız evladım ?
VELİ: - Toplanırız hocam!
GIY ABİ BEY: Neden toplanırız çocuk?
VELİ: 8 yıldır okuyorum vallaha her Pazartesi niye toplanırız ben de anlamadım hocam.
GIYABİ BEY: Ukalalık yapma, ukalalık yapma
KAMİLE: İlk önce İstiklal Marşımızı söyler, sonra sizi dinler, ezberimizi kuvvetlendiririz hocam!
GIYABİ BEY: Müsaade edin de göstereyim hocam! (Gıyabi Bey şaşkınlık içinde elini ağzına götürüp) - Allah Allah gel göster bakalım!
( Kamile, müdürün yerine geçer ve aynı müdür gibi ellerini arkasına atarak öğrencilere döner: Müdür İstisna Hanım ‘ ın yanına gider.
KAMİLE: Daha dönemin başı, ne bu saç baş?
Oğlum sen dik dur! Sen, nefes aldığını dahi hissetmeyin! Hey arkadaki beslenme çantana anan sarımsak mı koydu.
İlgisiz veli istemem, istemem dedim o kadar. Vallaha sizi sürerim. Bilmediğinizi öğretmeninize sorun, onlar da bilemezse evdekilere sorun, onlar da bilemezse boş verin gitsin!
Hadi şimdi derse! Arş! ır
- Öğrencilerden bir kahkaha gelir. Öğretmenler başlarını eğerek gülerler. Müdür şaşkındır!
GIYABİ BEY: Ben her Pazartesi bunu mu söylüyorum yavv?
İSTİSNA HANIM: Evet müdür bey!
GIYABİ BEY: Siz de her Pazartesi adamı söyletmeyin canım! Hem atalarımız ne demiş:
KÜLTEGİN ALPARSLAN: (Heyecanlı bir bekleyiş içinde) -Ne buyurmuşlar Gıyabi Bey?
GIYABİ BEY: Söyleyene değil söyletene bakın!
2.PERDE
(Öğrenciler tekerli bir halde sınıfta yerlerini almışlardır. İlk ders İngilizcedir. İstisna Hanım elinde plan dosyaları, gözlüğü boynuna asılı ciddi bir tavırla içeri girer. Herkes ayağa kalkar. )
İSTİSNA HANIM: Good mornıng students !
( öğrenciler hep bir ağızdan) Good mornıng teacher!
İSTİSNA HANIM: How are you today ? (Öğrenciler hep bir ağızdan) İyiyiz Elhamdülüllah!
İSTİSNA HANIM
on't speak ! Don't speak ! Lesson is Englısh, Now Englısh tıme ! Are you okey!
VELİ: Ok ey olmaz hocam ! bilardo, bilardo! (Öğrenciler hep bir ağızdan gülüşür)
LATİFE: ( Ön sıradaki arkadaşı Şermin 'e kalemle dürterek) --Ya Şermin! İstisna Hanım neden hep İngilizce konuşur anlamadım? Oysa kuzenim anlattığına göre onların öğretmeni Türkçeden İngilizceye hep örnek vererek anlatırmış.
ŞERMİN: (Sesini kısarak, hafif arkasını döner)
-- Valla Latife haklısın. Eve bir gidiyorum neredeyse anneme mother, babama father diyesim geliyor. Adı üstünde bizim hoca İSTİSNA!
(Bu arada İSTİSNA HANıM, tahtaya İngilizce bir şeyler yazmaktadır.)
( İstisna Hanım Şermin’e dönerek)
İSTİSNA HANIM: What is the matter ? Şermin.
ŞERMİN: Oh yes ! Gerisi heves, her işin başı para olrayt ve Amenna!
(Sınıf hep bir ağızdan gülüşür)
İSTİSNA HANIM: Konuyu dağıtmayın çocuklar. Peki konumuz neydi? Homework'ları yaptınız mı?
ALEV ERDOGAN: Sımple Past Tense Teacher!
İSTİSNA HANIM: Okey! Aykut! What is Sımple Past Tense?
AYKUT: ( Kekeleyerek ve şaşkın bir halde ayağa kalkar) --- Unuttum hocam!
İSTİSNA HANIM: No unuttum! No Turkısh! Englısh tıme! I was forget, I was forget! Hem senin gravatın neden lekeli?
AYKUT: Babam yıkamayı unutmuş hocam!
İSTİSNA HANIM: Neden? Senin annen ne güne duruyor? Yoksa is she ill ? Yani annen hastamı?
KAMİLE: Yok hocam! Babam biraz kılıbıkta!
Evde; ütü, yemek, çamaşır, bulaşık ve temizlik ona düşer. Annesi de yapılan işleri kontrol eder. Yani babası kız gibi adamdır valla!
(Sınıfta bir gülme kopar.)
İSTİSNA HANIM: Don' t smile ! Gülme! Gülme! Ohh my good!
-- 177 Şermin, senin kadar beceriksiz, uyuşuk ve tembel bir öğrenci görmedim! Yaptığın quizz'lerde (kuiz) hep sen sonuncu oluyorsun.
Aslında 8/c sınıfının tümü terrible and lazy!
Yani ürkütücü ve tembel! Özelliklede 171- Şermin!
( Eline bir kağıt alır, sınıfa dönerek: )
İSTİSNA HANIM:Aaa burda bir soru var! (Kağıda şöyle bir göz geçirip duraksadıktan sonra)
--Amaaan canım. Anybody can make this question! (Hiç kimse bu soruyu yapamaz yani!
LATİFE: Olsun hocam siz yine de bir sorun!
İSTİSNA HANIM:All nght! (olrayt) dinleyin. This Sentence transIate to Englısh!
( Yani bu soruyu İngilizce'ye çevirin. "Dün gece annem eve döndü"
(Şermin ağır bir şekilde elini havaya kaldırırken diğerleri şaşkın şaşkın birbirine bakar)
İSTİSNA HANIM: Şermin sen mi? Impossıble! Yani imkansız! Ama yine de söyle bakalım.
ŞERMİN: My mather turned to home yesterday nıght
( Herkes İstisna Hanım 'a şaşkınlıkla bakar. İstisna Hanım biraz duraksadıktan sonra)
- Bak çalışınca oluyor değil mi yavrum ?
(Bu arada odaya Memnune (Hizmetli) girer. Kapıyı çalarak)
İSTİSNA HANIM: Came in!
( Memnune kapıyı açar ve sonra çömelip kalkmaya başlar)
İSTİSNA HANIM: What do you do? Ne yapıyorsun Memnune?
MEMNUNE : Siz demin "kalk in"! demedimiydiniz? E tamam işte bende onu yapıyom!
( Öğrenciler gülüşürler )
İSTİSNA HANIM: Hayır Memnune! "Came in" yani içeri gir demek istedim.
MEMNUNE: Affedersin misis ben öyle sandıydım da!
( Biraz İstisnaya yaklaşır.)
MEMNUNE: Gıyabi Bey dedi ki, zümre tutanağını, kol çalışmalarını bir de günlük plan defterini teneffüste bana getirsin.
( Elini ağzına kapayarak)
Bana kalırsa heç acele etme İstisna. Ne Kültegin Beg, Ne Mübeccel Hanım, bunların heç birini hazırlamadı. Sen tenefüste get , de ki müdür bege:
" Diğer arkadaşlar bu dediklerinizi hazır etti mi de benden isteyon" de. Gör bak heç bir şey diyemez.
İSTİSNA HANIM: Ne münasebet Memnune! Sen boyundan büyük laf ediyorsun. O iş bizi ilgilendirir, lütfen çıkar mısın!
MEMNUNE: Benim için "no problem"İstisna Hanım! Ben diyem de nabalı günahı boynundan öte gide!
( Kapıyı açar ve tam çıkarken)
MEMNUNE: "See you later Teachercığım"!
VELİ: Vallahi hocam "perfect" öğretmensiniz. Yalnız bize değil, Memnune Hanım'a dahi İngilizce öğrettiniz.
(Tüm öğrenciler güler.)
İSTİSNA HANIM:
( Biraz böbürlenir ve gülümsemeye başlar.)
--Eee öğretmen olmak güzel tabii! Bir mum gibisiniz düşünsenize çocuklar, eriyorsunuz ama Memnune'yi bile aydınlatıyorsunuz.
ALEV: Ama, oğlunuz Berkant geçen yıl İngilizce’den sınıfta kalmış kolejde!
(Tüm öğrenciler güler)
İSTİSNA HANIM: Alev sen öğrenci misin yoksa ajan mı? Hem yine dersi kaynattınız. Gelecek ders regular ve iregular fiilleri çalışacaksınız. Oğluma karışmayacaksınız.
( Sert bir şekilde)
-- Do you under stand me?
TÜM ÖGRENCİLER: Anladık hocam!
( Zil çalar ve i. Ders sona erer.)
Öğrenciler istisna Hanım'ın arkasından teneffüse çıkarlar}
3. PERDE
( II. Ders matematiktir. Sınıf Başkanı Kamile, tahtaya dersi, konuyu ve süreyi yazar. Sonra yerine oturur.)
VELİ: Lan Aykut"
AYKUT: Ne var?
VELİ: Okulun karşısına manifaturacı açılmış
AYKUT: Ne yapayım şimdi?
LATİFE: Nesi var mı Aykut! Babana söyle bir gezsin, ören bayan, fiskos, yazma filan alsın. Valla çok güzel modeller gelmiş diyorlar.
ALEV: Olur mu canım, babası bu aralar öğle gazetesi alıp kupon biriktiriyor!
ŞERMİN: O niye ki?
KAMİLE: On kupon biriktirene düdüklü tencere hediyeli yemek kitabı veriyorlar da ondan.
(Herkes gülüşür)
AYKUT: Siz ne biçim arkadaşsınız yaaJ Tamam bulaşık yıkayabilir.
Çamaşır yıkayabilir, yemek yapabilir, temizlik yapabilir ama o benim babam! Aile içinde böyle bir iş bölümüne karar vermişler, Aile içi demokrasiye saygı duyun lütfen!
ŞERMİN: Pek tabii Aykut, pek tabii! Ama kafama bir şey takıldı babanın ismi Naci miydi Naciye mi?
( Hepsi gülüşürler, bu arada Mübeccel Hanım derse girer)
MÜBECCEL HANIM: Günaydın çocuklar!
TÜM ÖGRENCİLER: Matematik matematik Zihnim senle oldu atik Trigonemetri, üçgen, Sizlersiz hayat bitik!
MÜBECCEL HANIM: Aferin çocuklar. Oturun bir önceki ders neyse! Bundan sonraki ödevleriniz neyse hepsini unutun.
( Aykut'a döner)
--- Hayatında annen yok!
(Veli'ye döner)
-- Sen hiç tarih dersi görmedin
( Kamile'ye döner)
-- Sen İngilizce tek kelime duymadın! ( Bağırarak)
Bu 40 dakika içinde her şeyiniz, varınız yoğunuz yaşam amacınız, her şeyiniz matematik! Tamam mı?
HEP BİR AĞIZDAN: Tamam hocam!
MÜBECCEL HANIM: Şimdi sen Latife! Yerinden 90 derecelik dik açıyla kalkıp, attığın her adımı 34 cm'ye ayarlayarak, dakikanın 1/6 lik süresinde yanıma geleceksin.
( Latife ayağa kalkar takriben on saniyede Mübeccel Hanım'ın yanına gelir.)
MÜBECCEL HANIM: Konumuz ne evladım?
LA TİFE: Üçgenler ve açı hocam !
MÜBECCEL HANIM: İşte! üçgen ve açl. ...
( Sınıfa dönerek haykırır)
-- Bana bön bön bakmayın! Üçgen sadece üç doğrunun birleştiği bir şekil değil, aynı zamanda içinde ne açıların bulunduğu şekil biliyor muydunuz? Aman yarabbim!
LATİFE: Hocam neden böyle büyütüyorsunuz gözünüzde bu problemi? Sizden sonra 2-3 saat şuurum kapanıyor. Evde annemi hipotenüs, babamı kare, kardeşimi dikdörtgen algılıyorum.
ŞERMİN: Evet hocam! Oysa hayat hiç de sizin anlattığınız gibi değil. Bakın dışarıda kuşlar ötüyor, güneş dağların ardında perdelenmiş, kadınlar bahçede yün yıkamaya başladılar.
VELİ: İçi-dışı kupkuru söylemlerle bizi de boğuyorsunuz. Oysa zavallı bir üçgen işte, kul yapısı ,onu istediğim zaman çember veya kare yaparım.
( Öğrenciler hep bir ağızdan gülüşür.)
MÜBECCEL HANIM:Kesin! siz daha çocuksunuz ne anlarsınız hayattan? Sizin tek gerçeğiniz matematik olmalı!
ŞERMİN: Peki oyunu-gülmeyi yani hayatı kim yaşamalı hocam?
MÜBECCEL HANIM: Hele sen hiç konuşma yoksa o dilinin karekökünü alır, pi sayısıyla çarparımı Tembel şey sen ne zaman doğru söyledin sanki!
(Mübeccel Hanım tahtaya dönüp bir dik üçgen çizer ve dik kenarların karşısındaki eğik çizgiye (?) soru işareti koyar, sınıfa dönerek: )
MÜBECCEL HANIM: Bu çizgiye ne adım veriyorduk çocuklar?
KAMİLE: Hipotenüs hocam!
MÜBECCEL HANIM: Doğru hipotenüs ne kadar güzel isim değil mi?
VELİ: Evet hocam aynı Birütüs gibi
ALEV: Hocam öbür doğruların ismi de Sezar mı yoksa?
(Çocuklar hep bir ağızdan gülüşür..)
MÜBECCEL HANIM: Bu matematik ve matematik asla cıvıklık götürmez. Çünkü 2+2=4 eder. Burada Almanya'da ve Amerika'da Dün şimdi ve yarın!
LATİFE: Biz de çocuğuz hocam Dün- şimdi ve yarın!
MÜBECCEL HANIM: Ne yapalım yani palyaçoluk mu?
ALEV: Hayır hocam matematiğin sadece bir ders olduğunu hayatın ise daha yaşanılır ve büyük bir şey olduğunu unutmayın yeter.
MÜBECCEL HANM: Kes kes! Yeter, bu ne dil?
(Tahtaya dönerek)
--Çocuklar, üçgenin dik kenarının açısı 90 derece ise diğer açıları kaç derece oluyor?
AYKUT: 45'er derece hocam!
MÜBECCEL HANIM: Evet çocuğum! yani eşit değil mi?
( Bu arada müdür sınıfa girer.)
GIYABİ BEY: Mübeccel Hanım, kusura bakmayın dersinizi böldüm lakin arama yapacağım. Siz kızları ben erkekleri arayalım.
MÜBECCEL HANIM: Tabii müdür bey!
( Mübeccel Hanım kızları, Gıyabi Bey erkekleri ararlar. Hiç kayda değer bir şey bulamazlar. Gıyabi Bey sınıfa dönerek
GIYABİ BEY: Yav siz nasıl bir sınıfsınız? Yani bana ağız tadıyla birinizi aykırı bir şeyle yakalama tadını vermeyecek misiniz.
Ne bileyim, biriniz meyve bıçağını cebinde unutabilir mesela, ve yahut babasının sigara paketini. Bak disiplin kurulu çoktandır mevzusuz kaldı.
Yapmayın böyle canım!
(Gıyabi Bey Mübeccel Hanım’dan müsaade isteyerek çıkar.)
Latife yüksek bir sesle:
LATİFE: Arkadaşlar! Bir dahakine cebinize patlamaya hazır el bombası, üç şarjör, dört tane de gece görüş dürbünü koymayı unutmayın ki müdür bey memnun olsun!
VELİ: Yaptığı zahmete değsin değil mi?
(Sınıf hep bir ağızdan gülüşür.)
MÜBECCEL HANIM: Tamam konuyu bölmeyin lütfen derse devam ediyoruz. Üçgenin iç açıları toplamı 180 derecedir.
ŞERMİN: Hocam kim demiş bunu ?
MÜBECCEL HANIM: Matematikçiler evladım!
ŞERMİN: Belki 190 derecedir hocam emin misiniz?
MÜBECCEL HANIM: Vallahi hiç düşünmemiştim.
ALEV: Yani bu matematikçilerin işi gücü yokta bunlarla mı uğraşmışlar hocam?
KAMİLE: Evet Yaa! Allah için söyleyin arkadaşlar. Pi sayısını bilene dışarıda madalya mı veriyorlar?
ŞERMİN: Düşünsenize bakkal Rüstem Amca'ya gidiyorsunuz.
Bana iki ekmek verir misiniz? Diyorsunuz.
( Şermin sesini değiştirerek)
--"Sana ekmek yok!" diyor
--"Neden?" diye soruyorsunuz.
--"Çünkü sen pi sayısını bilmiyorsun "diyor.
(Hepsi bir ağızdan gülerler)
(Bu arada derse Memnune gelir. Mübeccel Hanım'ın kulağına eğiterek.)
MEMNUNE: Mübeccel Hocahanım, Laf aramızda kalsın emme, KüItegin Beg bugün üç aydır giydiği mavi ceketi çıkarmış, siyah bir ceket giymiş. Vallahi adamda bir pozlar sorma! Belki bilmek istersin dedim.
MÜBECCEL: (Çok kısık bir sesle)
Lütfen Memnune, lüzumsuz laflarla derse girip kaynatma ortalığı. Hem sana ne elalemin üstünden başından.
(iki üç saniye durakladıktan sonra)
-- Kız sahi loto moto vurmasın KüItegin Beye?
MEMNUNE: Vallah bende şaştım.
( Zil çalar, önde Memnune ile Mübeccel Hanım, arkada çocuklar sınıftan çıkarlar.)
4. PERDE
3.ders Kültegin Alparslan hocanım dersidir. Kültegin Bey sınıf yoklamasını yapar ve dere başlar.
KÜLTEGİN BEY: Çocuklar, konumuz Osmanlı İmparatorluğu Yükselme Dönemi. Evet, Platon ne demiş? "Devletler doğar,büyür ve nihayet ölürler. Çocuklar! Yükselme Devrinin ilk padişahı Fatih Sultan Mehmet'tir.
VELİ: Hocam neden Osmanlı padişahları 3 isimli ?
LATİFE: Onda bilmeyecek ne var akıllım! Mehmet ismini ona babası koymuş Padişah olunca diğer Mehmet'ler den ayırmak için Sultan Mehmet demişler.
KAMİLE: Benim annemin adı da Sultan, ne yani şimdi o padişah mı?
KÜLTEGİN BEY: Hayır çocuklar hayır! Padişahın diğer ismi de Sultandır. İstanbul'u fethedince Fatih demişler sonra.
ŞERMİN: O zaman bizim Fatih Terimle neden Fatih denildiğini anladım. O da Avrupa'yı fethetti.
AYKUT: O zaman ona neden Fatih Sultan Terim demediler.
KÜLTEGİN BEY: Çocuklar! Dersi kaynatmayın. Geçmişi bugünün koşullarına göre değerlendirmeyin. Dün dündü, bugün de bugün.
Fatih Sultan Mehmet ne yaptı?
LATİFE: İstanbul'u fethedip, Ortaçağı kapattı, Yeniçağı açtı. Başımıza da çok işler açtı.
KÜLTEGİN BEY: O niye ki Latife?
LATİFE: Düşünsenize hocam. Bütün Türkler oraya doluştu.10 milyon nüfus, doğalgaz,trafik,metro ... say say bitmez!
ŞERMİN: Sahi hocam, deniz varken gemileri karadan yürütmeye ne gerek var?
KÜLTEGİN BEY: Oğlum, işte biz öyle milletiz ki; karada gemi denizde at süreriz.
ALEV: Hocam Türkler savaşmayı çok mu iyi biliyorlardı.
( Kültegin Bey, eline tebeşir alıp tahtada anlatmaya koyulur.)
KÜLTEGİN BEY: Evet Alev! Bakın çocuklar.
Türkler "Hilal Taktiği" adı verilen Orta-Asya'dan getirdikleri taktikle savaşırlarmış, ilk önce düşmandan kaçarlarmış, düşmanlar yendik diye sevinir onları kovalarken Türkler geri dönüp onları çember içine alırlarmış. Bir şey mi soracaktın Kamile?
KAMİLE: Peki hocam iki Türk ordusu karşı karşıya gelince ne olacak?
ALEV: Dön baba dönelim!
( Sınıf gülüşür.)
Veli parmak kaldırır. Kültegin Bey, Veli'yi kaldırır.
VELİ: Hocam! Bu vezir isimleri de çok garip değil mi? Mesela; Öküz Mehmet Paşa, Tabam Yassı Kamil Paşa, Yirmisekiz Mehmet Çelebi ... Allah için çok mu arıyorlar yaaa bu isimleri.
KÜLTEGİN BEY: Neden evladım? Çağımızdaki isimler çok mu güzel?
Ne Türkçe, ne Arapça, ne İngilizce ... Mesela; Melisa, Aleyna, Yıldo, Arto , Kıldo ne bunlar?
LATİFE: Hocam! Deli İbrahim'in sakalına boncuk dizdirdiği doğru mu?
KÜLTEGİN BEY: Ne yani!Şimdiki gençler kaşlarına yüzük, burunlarına halka, ayakkabılarına toka, kollarına manasız dövme yaparlar. Boyunlarına at nalı gibi madalyonlarla çıngıraklı develer gibi dolanıyorlar. Deli kim şimdi?
ŞERMİN: Ama hocam çoğu tahta çıkmak için kardeşlerinin öldürüyormuş, dün akşam "Mayın hattı" programında Reha Muhtar söyledi.
KÜLTEGİN BEY: Modem insan, Nagazaki'de Hiroşima'da, Bosna-Hersek'te milyonlarca insanı bir tek bombayla helak ediyor, neden bu döneme hiç bakmıyorsunuz çocuklar. Yok nükleer silah,yok kimyasal silah derken bırakın insanları dünyayı dahi helak edecekler belki.
ALEV: Ama hocam, tarih Şermin' den sonra evde hep gözüme koskoca bir ezbere rakamlar ordusu canlanıyor.
Neymiş; İstanbul 1453'te fethedilmiş
Ayestefanos Antlaşması 1878
Balkan Savaşı 1913
Hani bazen kendi doğum tarihimi unutuyorum desem yalan olmaz.
LATiFE: Öyle ya ne eder beş kere beş
Güneyden mi yoksa kuzeyden mi doğardı güneş Ne bileyim neden göç eder turnalar
Bana ne su da yaşarsa balıklar
Sahi kaçıncı padişahtı Yavuz?
Aylardan Nisan mı yoksa Temmuz
Napolyon niye bağırmış öyle aylak aylak
Yoksa inşaat mühendisi miydi Mozart?
KAMİLE: Sığar mı iki yüz elli gram beyne bunca adam?
( Bu arada kapı çalınır. Kültegin Bey "gir" komutu verir. Memnune içeri girer.)
KÜLTEGİN BEY: Memnune dersi sana kaç kere bölme, diyeceklerini ders aralarında de, dedim. Yok illa hemen olsun değil mi?
MEMNUNE: Kültegin Beg! Ben mazlum bir emir kuluyum, Müdür Beg sizlerle gonuşma yapacakmış. Hem siz de pek iyi bilirsiniz ki, Milli Eğitim işlerinde suratla karar alıp o kararı bilhakkın uygulamak gerekli
Böyük Türk Atatürk ni demiş: "Bilhassa Milli Eğitim Mevzuunda hiçbir şekilde rehavet kesbedilemez"
KÜLTEGİN BEY: Bu ne hal Memnune, Hizmetli değil sanki olağanüstü bölge valisi gibisin.
( Öğrenciler gülüşürler)
LATİFE: O da bir şey mi hocam! Bizim memleket işlerini Memnune Hanım'a bıraksalar bir teneffüste memleket düzlüğe çıkar.
( Öğrenciler gülüşür.)
KÜLTEGİN BEY: Tamam Memnune Hanım, dersten sonra gelirim.
MEMNUNE:Hay hay Kültegin Bey!
( Memnune sınıftan çıkar)
KÜLTEGİN BEY: Çocuklar 1 aydır, bir İstanbul'un fethini işleyemedik gitti. Ne zaman konuya giriş yapsam, dersi kaynatıyorsunuz. Şimdi ben yazılıda ne sorayım size.
VELİ: Biri 40 puanlık ikisi 30 puanlık 3 soru sorarsınız olur biter hocam.
KÜLTEGİN BEY: Nasıl olacak o?
ALEV: Müsaade ederseniz söyleyeyim hocam.
1.soru: İstanbul'u kim fethetti, bu 40 puan
2.soru: Fatih Sultan Mehmet nereyi fethetti, bu 30 puan
3.soru: İstanbul'u Fatih Sultan Mehmet' mi fethetti Bu da 30 puan eder 100 puan.
(Öğrenciler gülüşürler )
( Zil çalar ve dersten çıkarlar)